ŞÜKRAN VAROL KIR YAZDI: BOŞ DOLAPLAR

ANA SAYFAKitaplık

ŞÜKRAN VAROL KIR YAZDI: BOŞ DOLAPLAR

Şükran Varol Kır, 2022 Nobel Edebiyat Ödülü'nün kazanan Annie Ernaux'un ilk romanı olan "Boş Dolaplar"ı Edebiyat Daima okurları için yazdı.

Selim İleri’nin Yeni Romanı Okurla Buluştu: “Yalnız Evler Soğuk Olur” 
Dergi.link Online Dergi ve Kitap Platformu Yayına Başlıyor
Daima Edebiyat Dergisi 18. Sayısıyla Okurlarının Karşısında

NOBEL EDEBİYAT ÖDÜLÜ’NÜN YENİ SAHİBİ ANNİE ERNAUX’NUN İLK KİTABI: BOŞ DOLAPLAR

Dünyada köklü bir tarihe sahip toplumların çok katmanlı yapıları; yeni, adil ve eşitlikçi bir görünüme evrilirken hem bireysel hem de toplumsal olarak yeni düzenin doğum sancılarını iliklerine kadar hisseder. Yazın hayatına katkı sunan her yazar, bu varoluşsal deneyimi kendi penceresinden bakarak yorumlar. Eserlerinin ana hamuru olarak öz yaşam öyküsünü kullanır. Yaşamını kaleminin ucunda evirir çevirir, zenginleştirir, eksiltir ve en nihayetinde hamuruna özgün bir şekil vermeyi başarır. Fransız yazınında öz yaşam öyküsünü eserine yansıtan isimlerin başında şüphesiz ki Jean-Jacques Rousseau gelir. İtiraflarım’ da yazar birçok konu ve kavramı kendi iç hesaplaşmalarının ışığında okuyucuya aktarır.

Fransız yazınında öz yaşam öyküsünü kitaplarında adeta parmak izi olarak kullanan bir başka yazar da Annie Ernaux’dur. Son günlerde sanat çevrelerinden sıkça duyduğumuz isim aynı zamanda 2022 yılının Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüştür. İsveç Sanat Akademisi ödülü verme gerekçesini “kişisel hafızanın köklerini, yabancılaşmalarını ve kolektif kısıtlamalarını ortaya çıkarmadaki cesareti ve objektif duyarlılığı” olarak açıklamıştır.

Annie Ernaux, Boş Dolaplar

Annie Ernaux’nun ilk kitabı Boş Dolaplar 1974’te yayımlanmış olup kitabın yazılış serüveniyle ilgili bir söyleşisinde kitabın yazım aşamasındaki anısını dile getirmiştir. Evli ve çocuk sahibi olan Annie kitabı yazarken kocasına yazdığının bir doktora tezi olduğu yalanını söylemiştir. Kitabı bitirdiğinde kocası gerçeği öğrenir ve Annie’yi küçümser, onunla alay eder. Ancak kitap Fransa’nın ünlü yayınevlerinin birinden onay alınca hırsına yenik düşerek “Benden gizli kitap yazabiliyorsan beni de aldatabilirsin” deyip evliliğini sonlandırır. Annie Ernaux yıllar sonra biten evliliği ile ilgili boşandıktan sonra tekrar evlenmeyerek yazma özgürlüğünü elde ettiğini söyler.

Yazar, Boş Dolaplar’da kendi yaşam öyküsünü tıpkı çocukluğundaki gibi anne babasının işlettiği kafe-bakkaldaki Denise Lesur’un ağzından anlatır. Bu sebeple kurgu ve öz yaşam hikâyesinin nerede başlayıp nerede bittiğini kestirebilmek için eseri yazarın hayatıyla paralel biçimde okumak en kapsamlı değerlendirmeyi yapabilmek adına önemlidir. Yarı otobiyografik kitabın ana kahramanı olan Denise de tıpkı yaratıcısı Annie Ernaux gibi işçi sınıfına ait bir ailede doğmuştur. Denise’ in ailesi, görgü kurallarının uğramadığı daha çok işçi sınıfının mesaiden sonra içki içtiği kafe ve yoksul mahalle sakinlerinin her türlü ihtiyaçlarını karşılayan veresiye yazdırarak alışveriş yaptığı bakkalı işletir. Ernax’nun anne ve babası da iplik fabrikasında çalışırken tanışmış ve evlendikten sonra kafe-bakkal açmışlardır. Yazarın annesi on iki yaşında okulu bırakıp fabrikada çalışmasına rağmen kitap okumaktan asla vazgeçmez. Zira kitap okumayı içinde bulunduğu işçi sınıfının cahilliğinden ve yoksulluğundan kurtaracak bir bilet olarak görür. Boş Dolaplar’ın Denise’inin de ailenin içinde bulunduğu koşullara bakıldığında özel okula gönderilmesi diğer çocuklara verilmeyen eğitim hakkının ona tanınması üstelik de Burjuva sınıfına mensup öğrencilerle aynı sınıfta bulunması Annie Ernaux’nun annesine ve okumanın önemine duyduğu inancın göstergesidir.

Annie Ernaux

“Sınıfa girdiğim anda ufaldıkça ufalıyorum, hiç oluyorum, gözlerimi kapadığımda, gözkapaklarımın gerisinde birtakım gri noktalar. Hakiki dünyamı kapıda bırakıyorum, okulun dünyasında nasıl davranacağımı bilmiyorum. Nereye baksam yüzler, mutlu yüzler ve aşağılanmışlık hissi…” diyen Denise yeni okulundaki kızları görünce yaşadığı mahalleden ve sahip olduğu aileden utanır, tiksinir ve okul dışındaki hayatını tenine yapışmış bir pislik olarak görür. Değersizlik hissini ve ait olmak istemediği dünyadan kaçışın biletini kitaplarda bulur.

“Güzellik, adeta bir alın yazısı olan mutluluk o taraftaydı, kapının çıngırağında ya da ışık halesinin ortasındaki yapış yapış reçel kavanozlarında değil.” Babasının işlettiği kafenin anason ve idrar kokusu ile annesinin çalıştırdığı bakkalın ekşimiş reçel kokusuna duyarsızlaşmak için ailesinden, müşterilerden tecrit yaşamayı tercih eder. Zorunlu haller dışında kimseyle konuşmaz. Okuduğu her kitaptan kendine hayali bir dünya yaratır ve yaşamak istediği hayatı satır aralarına inşa eder.

“Ne kadar aşağılık kelime varsa az bile onlar için. Öğretmenler, ebeveynler hakkında ne derlerse desin. Küçük bir canavar, minik bir kaltak, daha baştan kayıp bir kızdım.” Sahip olamadığı her şey için anne babasını suçlar, işçi sınıfının aşağılanmasına duyduğu nefretin oklarını acımasızca ona iyi davranan ailesine saplar üstelik ebeveynlerinin ona sağladığı imkânları öğretmenlerinin takdir etmesine karşın. Denise Lesur, ailesine minnet edip onları tekrar sevdiği anda onlardan biri olacağından çok korkmaktadır. Bu sebeple sevme-nefret et, minnet duyma-aşağıla düşüncesini zihninin tüm kıvrımlarına yerleştirmiştir.

“Hareketleri beni dehşete düşürüyor, eğitimsizler, sefiller, konuşmayı, oturup kalkmayı bilmeyenler böyle davranır.” diyerek ailesini her fırsatta aşağılamanın hatta onlara İngilizce küfretmenin bir yolunu bulmuştur. Denise’in yaşadığı gelgitli ruh halleri aslında çok iyi bildiği bir gerçeği asla unutmasına da izin vermez. “Yüreğim burkuluyordu… Babam, annem beni gerçekten düşünen bir tek onlar var, onlardan başka kimsem yok.” derken işçi sınıfından atlayamamasının tek sebebini ailesi olarak görmesine karşın hayattaki tek sığınağının ailesi olduğu gerçeği de yadsınamaz bir kabulleniştir.

Denise Lesur, işçi sınıfına ait olmanın hıncını doğuştan şanslı Burjuva kızlarından daha başarılı olarak alır. Elde ettiği her akademik başarıyla kendini onlardan üstün ve farklı görür. Kendisi olarak giremediği dünyanın kapısını ‘çalışkan öğrenci Denise’ olarak aralar. Başkahramanın üniversiteye kayıt yaptırdığı andan itibaren benliğindeki değişimler okuru şaşırtmayı başarır. Denise, artık cinsel deneyim peşinde koşan öz güveni tam bir kızdır. Karnındaki bir Burjuvaziye ait ceninle hayatının alt üst olacağını anlar. Gelecek hayatını ve ailesini düşünerek kürtaj olur.

Kitabın ilk sayfasındaki okuyucunun zihnine damga vuran sert kürtaj sahnesi türlü geri dönüş teknikleriyle aradan geçen zamanın; kahramanın dünyasında neden olduğu değişiklikleri de içine katıp öğüterek son sayfada da kendine yer bulur. Böylece yazar, Fransız toplumunun sınıfsal ayrımını, kadınlara bakış açısını, katı sosyal ve kültürel normlarını, son sayfalara sıkıştırdığı Cezayir Savaş’ıyla dünya arenasındaki siyasi duruşunu; yazmanın politik bir eylem olduğu ve toplumsal eşitsizliğe karşı insanların gözünü açtığı savını desteklemiştir.

Her kitabını içerikten ziyade bir biçim meselesi olarak algılayan Annie Ernaux, kendi hayatını bir araç olarak kullanıp kolektif hafızaya verilerini aktarır, bunu yaparken de şiirsel bir dil yerine sözcükleri eğip bükmediği nesnel bir anlatımı tercih eder.

YORUM

WORDPRESS: 0