Ayşegül Ünal | Oda

ANA SAYFAÖykü

Ayşegül Ünal | Oda

Ayşegül Ünal "Oda" adlı öyküsüyle Edebiyat Daima'da okurlarıyla buluşuyor.

Hüseyin Kılıç | Derya Kuzusu
Gazel Yiğit | Sessizce
Emre Erol | Secde

Ayşegül Ünal | Oda

Şimdi odadaydı. Kimselerin bilmediği, dünyanın sanki en ücra ve en kuytu köşesiymiş gibi kendini insanlardan en uzak ve en mutlu hissettiği bu yer, onun için adeta bir tapınaktı. Yalnızdı ve yalnız kalabildiği ölçüde mutluydu. Yalnızlık, onun hislerinin dışavurumuna aracılık eden; insanların yanındayken kendisi olamamanın yaşattığı burukluğu tıpkı bir merhemin bir yaraya şifa olması gibi bir nebze de olsa yok edebilen, kendi yolunda gerçek benliği ile arasına en ufak bir perde koymadan ilerleyebilmesi için yardım eden bir araç ve hatta bir ihtiyaçtı. Çünkü ancak bu sayede öldürebiliyordu hatıralarını. Öldürmek. Öldürmek her zaman kötü sayılmamalıydı ya da her zaman bir suçlu olmamalıydı öldüren. Öldürmek fiili öldürülenin ne ya da kim olduğuna bağlı bir eylem olarak iyi ya da kötü bir anlam kazanmalıydı oysaki. Tıpkı dildeki diğer kelimeler gibi bu da bağlamdan yola çıkılarak değerlendirilmeliydi ancak insanlar her zamanki gibi önyargılarına yenik düşmüşlerdi. Oysaki her insan öldürürdü. Kimi içindekileri, kimi geçmişindekileri, kimi bugünlerini, kimi geleceğini…

Elbet bir gün kıyametin kopup da her bir taşın ve toprağın yerle yeksan olacağı, günlerinin sayılı olduğu şu yeryüzünde biriktirme ve tüketme hırsından vazgeçemeyen birçok insanın aksine onun sahip olduğu yegâne varlığı bu odadaki biricik kitaplarıydı. Okuduğu ve henüz okumadığı tüm kitaplarını biriktirdiği ve gözü gibi baktığı eskimiş kitaplığının önünde duran, kalemini her hareket ettirişinde sallanan topal ayaklı yazı masası da olmasa bu dünyada işe yarayacak bir meşgale bulması olası görünmüyordu. Yüzlerce kitabı vardı ama o, en çok öykü kitaplarını severdi. Kitaplarını kendi varlığından ayırmadığı ve içlerindeki karakterlerin fiziksel olarak olmasa da ruhen canlı olduğuna inandığından bu kitapları için ayrı bir raf bile açmıştı.  Ona göre sevgi, belli edildiği sürece gerçekti. O da sevgisini böyle belli etmeyi seçmişti.

Topal ayaklı yazı masasını asla dağınık bırakmazdı. Onca senelik yükseköğrenimlerine rağmen kendini hâlâ çoğu zaman dünyanın en aptal ve en cahil insanı gibi hisseder ve bu öğrenme açlığını giderebilmek için eline geçirdiği her şeyi okurdu. Hiçbir zaman tek bir kitapla yetinen biri olmadı. Aynı anda birden fazla kitabı okur, tek bir kitapla vakit geçirmeyi zaman kaybı olarak görürdü. Merak duygusu tıpkı dünyaya yeni gelmiş bir çocuğunki kadar büyüktü. Merak ettikçe okuyor, araştırıyor; okuyup, araştırıp öğrendikçe şaşkınlığı artıyor ve cahilliğini her defasında kendi yüzüne tekrar tekrar vuruyordu.

Bir tapınak görevi gören bu yarı aydınlık odanın içine birçok kitapla birlikte bir de elden düşme bir piyano sığdırmıştı. Kısa süre önce öğrenmeye niyet edip bir anlık hevesle aldığı bu kelepir alet de sanki şu pencerenin ardındaki mutlu, canlı ve renkli dünya gibi ona küsmüştü. Başlarda başarılı denemeler sergileyip hızla ilerlemiş de olsa sonradan öğrenmek için tahmininden fazla bir zaman ayırması gerektiğine kanaat getirip yavaş yavaş çalma alışkanlığından da vazgeçmişti. Odaya girip çıktıkça sanki erken yaşta terk edilip hayata küsmüş güçsüz insanlar gibi duran bu zavallı enstrümanla göz göze gelmeye utanıyor, kendini suçlu hissediyordu. Dünya üzerindeki herhangi bir şeye yazmaktan ve okumaktan daha fazla vakit ayırmak onu mutsuz ve huzursuz ediyordu. Bu nedenle kendini okumaktan ve yazmaktan alıkoyan tüm dünya nimetlerinden ağır ağır vazgeçmişti.

Yazmak onun için tuhaf bir eylemdi. Aslında yazmak da tıpkı konuşmak gibi duygularını ifade etmekten öteye geçmiyordu ancak yazmayı tuhaf ve çekici kılan şey konuşurken kendini dinlemeyen, önemsemeyen ya da sırf bir karşılık verebilmek amacıyla dinleyen insanların, aynı duyguları yazarak dile getirdiği zaman bunu bir yetenek olarak görmeleriydi. Yazabildiğini keşfettiği günden beridir de durmadan yazıyordu. Muhtemel o ki ölünceye dek de bu ıssız, izbe, soğuk ve yarı karanlık odada insanlardan uzak yaşantısına devam edecek ve durmadan yazacaktı.

YORUM

WORDPRESS: 0