ANA SAYFAÖykü

Emre Erol | Secde

Emre Erol "Secde" adlı öyküsüyle Edebiyat Daima'da

Arzu Özdemir | Bekleyen
Muhammet Erdevir | Siste Kerem: Yakın Şiir, Uzak Aslı
Nisa Eser | Hemdem
[sharethis-inline-buttons]

Emre Erol | Secde

Rüyalar nereden gelir? Bazı sıradan ve günlük rüyalar için bu soru anlamsız belki de, ama öyle rüyalar var ki; kabuslar, karabasanlar ve öngörüler, bu soruyu sormadan edemiyorum. Yıllar içinde ne yaptıysam da unutamadığım bazı rüyalar gördüm. Elbette herkes görmüştür. Ancak bazı detaylar kaybolsa da zihnime kazınan bu rüyaların kendi yazgımla ve hayata getirdiğim yorumlarla yakından bir bağı olduğuna inanıyorum. Nedir bir rüyayı diğerinden ayıran? Ya da birini geçmişin dehlizlerinde kaybolmaya iterken diğerini zihnimize dokuyan gücün doğasını anlayabilir miyiz? Düşle gerçek arasında çok da büyük bir ayrım olmadığını düşündüm yıllarca, ama düş dünyasında, yani o arada kalmış ve her yaratıcının beslendiği diyarda on aylarca vakit geçirdikten sonra bu ayrımın gittikçe inceldiğini hissediyorum artık. Aradaki siyah perde gittikçe saydamlaştı ve perdenin ardına geçebilen ışığın da yardımıyla ötesini görmeye başladım. Gördüğüm şeyin nesnel bir gerçeklik olmadığına eminim. Yani herkes kendi perdesine, ışığına ve öte diyarına sahip bence. Bunları fark etmiş ve dile getirmiş kimseyi tanımamama ragmen çeşitli mistik öğretilerin ve yaşayış biçimlerinin bu savımı doğruladığına da eminim. Bu yüzden hikayemi size çeşitli referanslar vererek ve başka hayatlardan örnekler sunarak anlatmak isteyebilirdim, ama hem ben bunun için fazla toyum hem de bu hikayemi benim olmaktan çıkarabilirdi. Belki de asıl önemli olan, ya da bazı kavrayışlara erişmemi sağlayan da bu acemiliktir. Eninde sonunda dünyanın çoğu kişinin düşündüğü kadar karmaşık ve bazı sorunların çözümünün de insanların alıştığı veya alıştırıldıkları kadar zor olmadığının bilincindeyim. Üstelik bu bilince erişmem bahsettiğim öte diyarı net bir şekilde görebildiğim son zamanlarda gerçekleşmedi. Daha çocukken farkındaydım bunların özünün. Tanrı’nın var olduğu inancıyla büyütülen çocuklarda daha sık görülüyordur bu durum muhtemelen. Ne de olsa Tanrı fikri, insanların iyi olması ve güzele yönelmesi için ortaya sürülmüş en güçlü fikirlerden biri. Güçlü olmasının yanında, bir çocuk, yani hayatın yoğunluğu içinde her şeyin olduğundan daha karmaşık hale gelmediği bir insan için oldukça basit de bir fikir. Bu noktada bir genelleme yaparak tüm çocukların bu fikri kabul edip iyiliğe yönelmeye doğuştan meyilli olduğunu söylemek istemiyorum çünkü her çocuk için durum farklıdır ve büyüdüklerinde oldukları insanlar, yani bugün dünyada gördüğümüz pek çok kişi de bunun kanıtıdır.

Bu paragraftan itibaren kişisel bir psikanalizin öyküselliğe yükseltilmesi ve geçenlerde gördüğüm bir rüyanın da bu kurguya yedirilmesi bölümüne geçiş yapıyoruz. Bu satırları okuyan herkese bir öykü borcum var ve bu görevimi yerine getirmeye çalışacağım artık.

Kulakları sağır eden bir ses. Her şeyin başlangıcı ve bitişi. Birkaç saniye.

Hayatımın sonuna ve başka bir hayatın başlangıcına dair birkaç imge yakalıyor ruhumu. Sarılıyım bu fikirle. Çok önceden hissettiğim bir karabasan bana başlangıcı fısıldıyor tekrar. Dünya ve evren bir kazadan ibaret. Bu düşünce zihnimin kıyılarına her vurduğunda birbiri içine katlanıyor tüm hayatım, ve bir girdap yükseliyor denizden, yavaşça, ve fırtına, dönüyor havada kendi gerçekliği etrafında, hem sağa hem sola, döngüsel bir ebediyet, sonsuz fırtına. Yazmak kurgulamak gibi kökünden ve yeniden, varoluşu ve gerçeği, belki şiirsel belki de gerçekten olan, bilinemez ama hissedilir, korku ve sesle dolu ama sessizliğin özünden. Deneme bir iki, yazılan her şey bir kurgu, hayali bir tiyatro yaşam. Kim izliyor bu tesadüfi varlığı, yoklukta kim var? Sorularla yüzmek cevapsızlığın tahmini tereddütlerinde, eser bağlamında yakın hep gerçeğe. Bir adım ve bir adım daha, yakınım tekrar o tek soruya. Yine bir küçük tercih meselesi. Hangi yöne ilerlemeli bu ikiliğin doğasında, seçmeli mi tek bir yolu, ya da her şey mi olmalı hepsinin yokluğunda?

Secde! secde! secde! Birkaç saniye.

Çocuk alışkın rüyaya ve hayallere. Yok daha iyi bir gerçeklik onun için. Herkesin iyiliği için kanıtlanma arzusu çerçevesinde bir acabalar denizi, ama artık okyanus var dünyamda. Yine de hep bu soru çıkıyor karşıma. Değişen formu yanıltmıyor benliğimi çünkü amaçlar hala aynı, ve yeni ama eskiden hissedilmiş araçlar var dünyamda. Daha da genişlerse bu görünmez ipler, işte o zaman belki, gerçek de seçime uyar belki, doğam ve nedenlerim. En değerli olansa her daim sonuç olacaktır bu kurguda, ulaşılan yer ve tercih edilen yollar anlamında, sonuç ve durum analizi, daha mı iyi ondan daha mı kötü olabilecekten? Onun dışında bir Tanrı yok burada.

Mezarlığa bakan bir balkon. Birkaç saniye.

Boyum yetmiyor henüz balkonun ardındaki dışarıya ulaşmaya. Evimle sonum arasındaki bu dünyada, ayaklarım yere basmıyor daha. Komadan uyanmayı bekliyorum yıllardır, hayali bir kurgu yaşam; bir araba kazası, ve tekerleğin çevresinde patlama ile var olmuş varoluş. Asıl gerçeklikte bekliyor kalbimdekiler ve kalplerinde olduklarım. Burasıysa bir yalan, bense gerçeğe tapan, şiirsel olana hayran.  

Tek bir ses. Birkaç saniye.

Yeni bir karabasan, ve tekrar hissetmek doğumu kendinde. Bu kez kesinliğe ulaşan ve saflıkta büyüyen o güneş, ısıtsın sabahımı şimdi sonsuz gözleriyle, uyandım çünkü ebedi geceye. Dolanacağım bulana kadar ben’i bu hayatın son birkaç saniyesinde.

[sharethis-inline-buttons]

YORUM

WORDPRESS: 0