ANA SAYFADeneme

Emel Bulut | Hem Bağlısın Hem Özgür

Emel bulut, Hem Bağlısın Hem Özgür adlı yazısıyla Edebiyat Daima'da

Barış Erdoğan | Mutsuzluğum Karun Hazinesi
Muhammet Erdevir | Düş Serinliği
Fatma Sümer | Kalabalık Yalnızlıklar
[sharethis-inline-buttons]

Emel Bulut | Hem Bağlısın Hem Özgür

Hiç düşündünüz mü? Hayatlarımız oluşurken, çıktığımız bu yolculuğa kaç kişi başlıyoruz acaba? Hani gözlerimizi açıp dünyaya merhaba dediğimiz, bizi bekleyen bakışları selamladığımız o anlar var ya; belki de ilk o zaman hissetmişizdir bu duyguyu. Yumuşacık sesiyle, sıcacık sevgisiyle tek bir kişi tarafından karşılanacağımızı düşünürken bambaşka kucaklarda olup biteni anlamlandırmaya çalışırken.

Büyüdükçe, hele ki çocukluk çağlarımızda olması gerekenin kalabalıklardan ibaret olduğunu düşünmeye başlarız oysaki. O minicik kalbe kimleri kimleri sığdırmayız ki? Bize ufacık şefkat kırıntısı gösteren herkese tek tek bağlanacağımızı, sonra da yine tek tek vazgeçeceğimizi yıllar geçtikçe anlayacak olsak da. Ailemiz, arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz, akrabalarımız sığdırabildiğimiz kadar sığdırmak isteriz yüreğimize bambaşka isimleri. Hatta hatırlayanlarınız varsa, küçükken önem sırasına göre ilk on kişiyi sıralarken el parmaklarımızı kullanır oyun haline getirirdik. Unutulan kalmasın diye de akla karayı seçerdik. O dönemler bilemiyoruz tabi; zamanla bir elin parmaklarını tamamlayamayacak hale geleceğimizi. Yaş almak mı, yoksa hayatın getirdiği kayıplar mı değiştiriyor kalpleri bilinmez bir bir eksilmeye mahkûm bırakılıyor.

Yaşam öyle bir serüven ki; birbirine zincirlenmiş upuzun sapaklar bütünü. Nereye sapsan sonu bambaşka bir dönemece varan. Kestirmesi belli olmayan, denemeden varılmayan, yanılmadan ulaşılmayan. Doğduğumuz andan itibaren mücadelemizi devam ettirebilmemiz için ne kadar çok şeye tutkun bırakılıyoruz. Hani bebeklik çağında büyümeye çalışırken kullanılan o : “Bebeğinizin bir birey olduğunu unutmayın” ibaresi. Sahiden bunu sürekli olarak hatırlatıyor muyuz kendimize?

Alışkanlıklarımız, beklentilerimiz, yaşadıklarımız ve yaşayacaklarımız tamamıyla bize ait vaziyetler mi? Peki, toplumda bir yer temin etmek ve yahut da çevreye kabul edilmek için uyum sağlayacağımız şeyler dışında mecbur bırakıldıklarımız? Her ne kadar varlığımızı sahici kılan şeyler bedenen bizi taşıyan mekânlar, şartlar, statüler en çokta etrafımızı çevreleyen kalabalıklarmış gibi görünse de bizler zihinlerimizde bambaşka dünyalara ait insanlar değil miyiz? Bizi sarıp sarmalayan kargaşalara rağmen tek başına hem de. Çünkü bedenlerimizin bağlı olduğunu sandığımız her durumlara zihinlerimizde bir o kadar özgür aslında.

Belki de hepimiz bir çeşit şizofrenizdir; kim bilir? Belki de bu yüzden geceleri ve uykuları bu denli seviyoruzdur. Beynimizin içinden bir türlü kaybolmayan o sesler yığını yahut mutsuzluktan geberirken ağız dolusu gülerek “iyiyim” diye verdiğimiz cevaplar, hayaller deryasında kaybolan yolculuklar, kimliği belli olmayan rüyalar, paranoyak ruhlar belki de hepsi bunun bir habercisidir ne dersiniz?

Öyle ya da böyle her birimiz varoluşumuzu kuşatan insan topluluğunun hem tam içinde hem de bir o kadar dışında hem son derece bağlı hem de bir o kadar özgür yer ediniyoruz. Kısacası “ömür” tamamıyla gözlerimizi görünenlere kapatıp belleğimizi bağımsızlığa salıverdiğimiz, sadece bize ait o kısacık anlarda.

[sharethis-inline-buttons]
Newer Post
Daha Eski Gönderiler

YORUM

WORDPRESS: 0