Mehmet Mustafa Erdal | Ahlak Eğitimi

ANA SAYFADeneme

Mehmet Mustafa Erdal | Ahlak Eğitimi

Mehmet Mustafa Erdal "Ahlak Eğitimi" başlıklı denemesiyle edebiyatdaima.com'da.

Batuhan Çağlayan | Şairin Kişiliğinin Şiiri Üzerindeki Etkisi
Muhammet Erdevir | Hatırla O Mermer Kafesi
Zeynep Neva | Taş

Milletlerin tarihlerinde iyi günler olduğu gibi kötü günler de vardır. Bir topluluk da zaten kötü günlerde gösterdiği dayanışma ruhu ile millet olma şuuruna erer. Bin yıldır karşılaştığı nice badireyi insanüstü bir gayretle atlatarak yaşadığı coğrafyayı vatan kılan milletimizde bu şuur hiç şüphesiz en üst seviyede bulunmaktadır. 

İstiklâl Savaşı’nda gösterdiği azim ve cesaretle “kahraman” unvanını hak etmiş, adından hep kültür sanat faaliyetleriyle söz ettirmiş, şairler şehri Maraş merkezli iki depremle sarsıldık maalesef. Deprem on şehrimizde ağır hasara yol açsa da acıyı bütün millet olarak yaşadık. Aziz milletimiz kendine yaraşır biçimde hiçbir yerden talimat beklemeden yarayı sarmak adına çok büyük bir seferberlik başlatarak bu kara günlerin aydınlık şafağa kavuşacağının işaretini verdi.

Doğal afetler dünyanın bir gerçeği olarak karşımızda durmakta ve zaman zaman farklı şekillerde kendini göstermektedir. Durum böyle olmakla birlikte meseleye bütünüyle kadercilikle yaklaşmak da doğru değildir. Depremin meydana getirdiği ağır hasar yetkililer tarafından uzun bir süre daha tartışılacaktır. İnsan olarak doğal afetlere engel olamayacağımız ne kadar aşikâr ise doğabilecek zararı en aza indirme konusunda alınacak tedbirlerin ve yapılacak işlerin olduğu da bir o kadar aşikârdır.

Meseleyi ahlak eğitimi açısından ele almaya çalışacağız. “İnsanın eşref-i mahlûkat olduğunu” belirterek“Bir insanı öldürenin bütün insanlığı öldürmüş olacağını” öğütleyen bir inancın, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” sözünü şiar edinmiş bir milletin mensupları olarak atılacak her adımda insanı ve insanlığı öncelemek, merkeze almak zorundayız. Biz her işi bir kenara bırakıp bir an evvel mayasını kısaca Anadolu irfanı diye adlandırabileceğimiz kültürümüzden alan ahlaklı insanlar yetiştirecek bir eğitim sistemi kurmalıyız. Ahlak temeline oturmayan bir eğitim sistemi ile yetiştirilen; doğruluk, dürüstlük, haram, helal bilincinden uzak insanlar sağlam zemine kaliteli malzeme kullanarak bina inşa etse de buralar, içindeki insanı sarıp sarmalayan sıcak yuvalar olmaz. İnsanca yaşanabilir şehirler kurmakla görevli her insanın başına bir polis, bir zabıta dikerek onlardan dürüst davranmasını beklemek abesle iştigaldir. Bu durumda onların başına da başka polis ve zabıta dikmek gibi bir kısır döngüye girilecektir. İnsanın vicdanını kendine polis, zabıta yapmaktan başka çare gözükmemekte, bunun da yolu ancak ve ancak eğitimden geçmektedir. 

Nasıl ki deprem öncesinde bu gibi depremlerin olacağı kimi belirtiler izlenerek bilinebiliyorsa ve tedbir alınmadığında ağır yıkımlarla karşı karşıya kalınıyorsa eğitimimiz de öncü birtakım belirtilere bakıldığında ciddi bir sarsıntı içerisindedir, tedbir alıp sağlam bir sistem inşa etmezsek Allah muhafaza oluşacak bir depremde toplum olarak büyük bir enkaz altında kalmamız sürpriz olmayacaktır. Çürük binanın yıkılan enkazını kaldıracak olan insandır, sağlıksız eğitimle insanı enkaza dönüştürürsek bu enkazı kim, nasıl kaldıracaktır?

Biz insanı doğru yetiştiremezsek dünyanın en iyi yasalarını, imar planlarını yapsak; en yüksek mimarlık, mühendislik bilgisine ve kontrol mekanizmasına da sahip olsak sonuç hüsran olacaktır. Eğitim sistemini öyle inşa etmeliyiz ki buradan yetişen insan doğruluktan şaşmasın hiçbir şartta yanlışın altına imza atmasın. Doğruya doğru, eğriye eğri diyebilen; inisiyatif alabilen her ne iş yapıyorsa layıkıyla yapan insanları yetiştirmek milletimizin geleceği açısından tercih değil zorunluluktur. Anadolu’da “Kağnı devrildikten sonra yol gösteren çok olur.” diye bir söz vardır. Mesele kağnı devrilmeden tedbir alıp ne yapılması icap ediyorsa onu en güzel şekilde yapmaktır. Yoksa sonrasında ah vah etmenin bir faydası olmamaktadır.

Yürürlükteki eğitim anlayışımızda yüksek kazanç elde ederek refaha erişmenin, makam, mevki sahibi olarak kendini kurtarmanın öncelendiği bir işleyiş söz konusudur. Bu çarpık anlayışı mutlaka değiştirerek hakkaniyetli, adaletli ve vicdanlı olmayı; doğruluğu, dürüstlüğü, iyiliği ve güzelliği önceleyen büyük ölçüde hırstan ve bencillikten uzak insanlar yetiştirmeyi hedeflemeliyiz.

Şüphesiz hırsızlığın, kayırmacılığın ve suistimalin binbir türü vardır. Bunlar dünyanın her yerinde her zaman şikâyete konu olan, haksızlığı ve adaletsizliği doğuran, insana yakışmayan davranışlardır. Kurulacak eğitim sisteminde bu bilinç verilmeye çalışılmalıdır. Ancak bu bilincin sadece okulda verilecek eğitimle kazandırılamayacağı, toplumun her kesiminin beşikten mezara kadar her ferdine bu bilinci aşılayacak biçimde örgütlenmesi gerekliliği de açıktır.

İnsanın eğitilerek değiştirilebilen bir varlık olması dolayısıyla her doğrunun da yanlışın da temelinde eğitim vardır denilebilir. İnsanı ahlak temelli eğitirsek onun her eyleminden emin oluruz, aksi hâlde hep bir tedirginlikle, korkuyla yaşamak durumunda kalırız. Çocuklarımıza öyle bir eğitim vermeliyiz ki yokluğu yalnız basit bir eksiklik olarak algılanmayıp “ahlaksız”, “terbiyesiz” gibi karakter zafiyetine işaret ediyor olsun. Eğitimsiz olmak belki kabul edilebilir fakat ahlaksızlık ve terbiyesizlik öyle midir? Ahlak ve terbiyenin esas alınmadığı bir eğitim anlayışı ile şekillenen zihniyet Dostoyevski’nin işaret ettiği “Tanrı yoksa her şey mübahtır.” noktasına varacaktır ki vay o toplumun hâline!

Yaşadığımız Kahramanmaraş depremi milletimiz için her hususta bir milat olmalı. Ama öncelikle ve özelikle eğitim alanında milat kabul edilmelidir. Eğri kalıptan doğru ürün çıkmayacağı, arpa ekilen yerden buğday biçilemeyeceği nasıl hakikatse bir milletin eğitim sistemi arızalıysa buradan sağlıklı nesillerin yetişmeyeceği de tartışmadan uzaktır. Halis niyet ve samimiyetle bir arayışa girilirse kendimize yaraşır, yüzümüzü ağartacak bir eğitim sistemini pekâlâ kurabiliriz. Son yaşadığımız depremin ardından milletimizin sergilediği manzara bunu başarabileceğimizi, bu özün bu millette bulunduğunu bir kez daha gösterdi. Zor zamanda bütün imkânlarını seferber ederek canla başla kardeşinin acısını paylaşan, yarasını sarmaya çalışan, ekmeğini paylaşan necip milletimiz, tıpkı yüz yıl önce vatanını işgal eden düşmana karşı ölüm kalım savaşında cansiparane bir mücadele sergileyen Sütçü İmamların, Şahin Beylerin, Nene Hatunların ölmediğini, dimdik ayakta olduğunu bize bir kez daha gösterdi. Onlardan aldığımız bu sağlam mayayı gelecek kuşaklara çalarak güçlü yarınları inşa etmek gibi bir yükümlülüğümüz var, bu yükümlülükten kaçamayız.

Eğitim toplum gömleğinin ilk düğmesidir ve bizde bu düğme yanlış iliklenmektedir. Diğer düğmelerde ortaya çıkan sorunlarla uğraşarak enerjimizi boşa harcayacağımıza dönüp ilk düğmeyi doğru iliklemek daha makul olacaktır. Artık günü birlik müdahalelerden vazgeçerek bir anlamda sivrisinek avlamayı bırakıp bataklığı kurutmak için akılla, sağduyuyla milletimize layık güçlü bir eğitim sistemi kurmalıyız. Her sarsıntıda yıkılıp tarumar olmamak, enkaz altından mucize beklememek için sağlam yapılar inşa edecek mimar, mühendis, müteahhit ve her kademeden ruhsat ve denetimden sorumlu kişileri doğru yetiştirecek ahlak temelli eğitime olan ihtiyaç toplumumuz için ekmekten, sudan daha elzemdir. Yani şaka değil, eğitim gerçekten şart! Yoksa “Derdim çoktur hangisine yanayım?” türküsü dilimizden düşmeyecektir.

YORUM

WORDPRESS: 0