Şükran Varol Kır | Seray Şahiner’in Ülker Abla’sı Üzerine

ANA SAYFAKitaplık

Şükran Varol Kır | Seray Şahiner’in Ülker Abla’sı Üzerine

Şükran Varol Kır, Seray Şahiner'in "Ülker Abla" romanı üzerine yazdı.

Mehtap Gül’den Gençlik Romanı: 309 Kayıp Gün
José Saramago’nun “Körlük” Romanına Dair
Korkut Kabapalamut’un İlk Romanı “Bay Y” Okurla Buluştu

VARLA YOK ARASI YAŞAYAN VEYAHUT YAŞARKEN ÖLDÜRÜLEN KİMLİKSİZ KADINLARIN ADI: ÜLKER ABLA

Şükran Varol Kır

Kadınlar kimi zaman savaşları başlatır kimi zaman bitirir. Ancak bir türlü kendi savaşının kahramanı olmayı başaramazlar. Dünyayı yerinden oynatacak güce sahipken Allah’ın her günü dünyasını başına yıkan kocalarına karşı parmaklarını oynatamazlar. Yapmaya güçleri olduğunu bilirler ama çocukları için gözleri kör el alem için dilleri tat olur.

“Ülker Abla”

2012 yılında Hanımların Dikkatine ile Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü, 2018 yılında Kul ile Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazanan Seray Şahiner’in Everest Yayınları’ndan çıkan Ülker Abla’sı kadınların merkezde olduğu şiddet, taciz, psikolojik baskı, yoksulluk ve ekonomik özgürlükten yoksunluk konuları ele alır. Yüreğimize dokunan bu olayları bir devlet hastanesinin acil servisinden başlayarak hasta odalarıyla anlatmaya devam eder. Yazarın 2014 yılında çıkan Antabus kitabından aşina olunan Ülker Abla yazarın deyişiyle “derkenar karakter” olmaktan ana karakterliğe terfi ettirilir bu kitapta.

Ülker Abla’da yazar her daim ülke gündeminde yer bulan konuları kendi üslubu ile ele alır ancak kadınların uğradığı haksızlıkları anlatırken çok sık kullandığı argo ve küfür içeren sözcükler Ülker’in hayata karşı hep bir kızgınlığı olduğu hissini yaratsa da okuru bir süre sonra rahatsız eder. Neredeyse her konu hakkında bilgisi olan kadın kahramanın askerdeki oğlunu aramayı ya da evden uzakta ama güvende olduğunu haber vermeyi akıl edememesi, okurun zihninde yanıp sönen soru işaretlerinden sadece birkaçı olarak karşımıza çıkar. Sayfalara hâkim olan Ülker Abla’nın mizahi dili bazen kadın kahramanın yaşadığı olayın ağırlığına gölge düşürecek kadar muhtevayı hafifletir. Durum böyle olunca da okur, Ülker Abla’ya bir taraftan üzülürken bir taraftan da tebessüm eder. Yazarın bunu bilinçli olarak yapması kuvvetle muhtemeldir ki başkahramanın başına gelenler ya da tanık oldukları karşısında hayatı deliliğe vurmadan yaşamak insanı bir süre sonra gerçekten hasta eder. Ülker Abla da bunun çoktan farkına varmış olmalı ki başa çıkamadığı sorunlar karşısında Serap Hemşire aracılığıyla veya Deva Eczanesi sponsorluğuyla aldığı ilaçların bağımlısı olur.

Seray Şahiner

Yirmi yıllık evliliği boyunca koca şiddetine hatta kimi zaman tecavüzüne maruz kalmış Ülker, oğlunun askere gittiği günün gecesinde sessizce evden ayrılır. Ne gidecek bir yeri ne de cebinde parası vardır, yanına sadece nüfus cüzdanını alır. Aklına daha önce de defalarca gittiği devlet hastanesinin acil servisi gelir. Sokakların güvenli olmamasına rağmen yürüyerek acil servise varır ve kimsenin dikkatini çekmemeye çalışarak sandalyenin üzerinde sabahlar. Diğer günlerini de burada geçirebileceği ve kocasından saklanabileceği dâhiyane bir fikir bulduğunu okurun kulağına fısıldar ana karakter. Hastanede refakatçi olmayı kafasına koymuştur. Tek başına kaldığı hayatında güvende hissetmek ve özellikle de erkekler ile arasına gözle görülür bir bent çekebilmek için adının sonuna “abla” sözcüğünü ekleyip cinsiyetine bir çeşit koruma kalkanı oluşturur. Özellikle ortopedi servisinde refakat edebileceği hasta avına çıkan Ülker Abla refakatçisi olmayan hastaların yanında iş bulabilirse hem barınacak yer hem de günde üç öğün yemek biletini cebine koyacaktır. Böylece ana karakter, kendisine hastanede yepyeni bir iş alanı yaratmayı başarır. Kendisine engel olması muhtemel görünen hasta bakıcılara da hastalardan aldığı bahşişleri vermeyi teklif eder. Baba dayağından kaçıp evlendiği kocasının evinde de bir türlü yüzü gülmeyen Ülker’in yeni evi artık bir devlet hastanesinin yataklı servisidir. Ülker Abla kimi zaman düğün pastasından nasiplendiği Çiğdem ile eve çıkmayı düşünecek kadar hastaneden sıkılır kimi zaman ise mahalleden komşusunun apartmanındaki özel hayatın alengirli insan ilişkilerinden daha huzurlu bulur devlet hastanesini. Sokakta geçirdiği sayılı günlerde ise bir döner ekmek için insanoğlunun neler(i) yapmak zorunda kaldığına/ bırakıldığına şahit olur.

Yazarın Ülker Abla’yı bir dinamizmin içinde vermesi, mekân ya da plato olarak hastaneyi merkeze alması; okurun zihninde olayların canlandırılmasını bir nevi sinematografik hafızasını harekete geçirmesini kolaylaştırır. Seray Şahiner, varla yok arasında yaşayan, yaşarken öldürülen kimliksiz kadınların yanında olduğunu Ülker Abla ile ete kemiğe büründürüp hayatımıza sokmayı başarmıştır.

YORUM

WORDPRESS: 0