TOPLUMDAN UZAK, KENDİNE YABANCI

ANA SAYFAKitaplık

TOPLUMDAN UZAK, KENDİNE YABANCI

Rüveyda İlhan, Albert Camus'un "Yabancı" romanı üzerine yazdığı yazısıyla edebiyatdaima.com'da.

Zübeyde Andıç’ın “Kuşlar, Pıtraklar ve Tıraş Sandığı” Kitabına Dair
Umut Kaygısız | Evvel Zaman’a Dair Yazdı
Ayşe Şahin | Bir Arayış Hikâyesi: “Annemin Şarkısı” Filmi

TOPLUMDAN UZAK, KENDİNE YABANCI
Rüveyda İlhan

Albert Camus (1913-1960), Cezayir doğumlu Fransız yazar, filozof ve gazetecidir. Varoluşçuluk ve absürdizm akımlarıyla ilişkilendirilen önemli bir edebiyatçıdır. Cezayir’de doğmuş olmasına rağmen Fransız edebiyatının önemli figürlerinden biri olarak kabul edilir.

Camus, özellikle “Yabancı” ve “Veba”  adlı romanlarıyla tanınır. Bu eserler, varoluşun anlamsızlığı ve absürtlüğü üzerine düşündüğü temaları içerir. “Yabancı” başkalarıyla ilişkileri ve toplumsal normları sorgulayan, duygusal olarak soğuk bir ana karakterin hikâyesini anlatırken “Veba” toplumsal bir felaketi ele alarak insanların nasıl başa çıktığını inceler.

Camus, 1957 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı, ancak bu ödülle ilgili bir paradoksal durum yaşadı, çünkü o dönemdeki politik duruşu, ödülü almasına karşı bazı eleştirilere neden oldu. 1960 yılında trafik kazasında hayatını kaybeden Camus, eserleri ve düşünsel katkılarıyla edebiyat dünyasında önemli bir iz bıraktı.

“Yabancı” Albert Camus’un 1942 tarihli bu önemli romanı, varoluşsal ve felsefi temaları derinlemesine işleyen bir eserdir. Meursault adlı ana karakter, duygusal soğukluğu ve duyarsızlığıyla dikkat çeker. Roman, Fransız Cezayir’inde geçer ve Meursault’un hayatına odaklanarak onun olaylara ve ilişkilere karşı tarafsızlığını anlatır. Meursault, yaşamın anlamsızlığına ve insan ilişkilerinin yüzeyselliğine kayıtsız bir şekilde yaklaşır. 

Duygusal olarak soğuk bir adam olan Meursault’un perspektifinden anlatılır. “Yabancı”da anne-oğul ilişkisi, özellikle romanın başlangıcında önemli bir tema olarak ortaya çıkar. Hikâye, Meursault’un annesinin ölümüyle başlar. Meursault, annesinin ölümüne karşı duyarsız bir tavır sergiler. Cenaze töreninde hissettiği soğukluk ve kayıtsızlık, onun annesiyle olan ilişkisinin yüzeysel olduğunu düşündürür. Bu durum, Meursault’un duygusal bağ kurmada zorlandığı ve toplumsal normlara uymakta sıkıntı yaşadığı bir karakter portresi çizer.

Romanın başkarakteri Meursault, annesinin ölümüne karşı gösterdiği duygusal tepkisizlikle tanınır. Bu, romanın ana temalarından biri olan varoluşsal yabancılık ve anlamsızlık hissini güçlendirir. Meursault’un annesiyle ilişkisinin zayıflığı ve annesiz büyümenin etkileri, karakterinin duygusal soğukluğunun ve yabancılaşmasının altını çizer.

Albert Camus’un “Yabancı” romanında Raymond karakteri, Meursault’un dünyasında ve hikâyenin gelişiminde önemli bir rol oynar. Raymond, genellikle bir serseri ve kaba bir adam olarak tasvir edilir; aynı zamanda bir kadın düşmanı ve bela çıkaran biri olarak görülür. Romanın ilerleyen bölümlerinde, onun şiddet eğilimli davranışları ve etik dışı tercihleri, Meursault’un hayatında ve kaderinde önemli bir dönüm noktası yaratır.

Raymond’un karakteri, Meursault ile olan ilişkisi bağlamında incelendiğinde Meursault’un duygusal yabancılaşmasını ve insanlarla olan ilişkilerindeki ilgisizliğini daha da belirginleştirir. Meursault, Raymond’un etik dışı davranışlarına ve şiddet eğilimlerine rağmen onunla dostluk kurar ve ona yardım eder. Bu durum, Meursault’un ahlaki değerlerden ve sosyal normlardan uzak, nesnel bir bakış açısına sahip olduğunu gösterir.

Ayrıca, Raymond ve Meursault arasındaki ilişki, romanın ana teması olan absürtlük ve varoluşsal yabancılık kavramlarını pekiştirir. Meursault’un Raymond’un dünyasına girmesi ve onunla ilişki kurması, kendi varoluşsal krizini ve dünyadaki yerini sorgulamasına yol açar. Raymond’un Meursault’u etkileyen şiddet dolu eylemleri, Meursault’un kendi varoluşunu ve insanlarla olan ilişkilerini sorgulamasına neden olur.

Genel olarak “Yabancı” romanı Meursault’un dünyayla ve çevresindeki insanlarla olan ilişkisinin soğuk ve duygusal olarak uzak doğasını keşfeder. Bu, Camus’un absürdizm ve varoluşçuluk üzerine düşüncelerini yansıtan bir eserdir. Metinde bahsedilen unsurlar, romanın bu temel özelliklerini doğru bir şekilde yansıtmaktadır.

Temel felsefesi hayatın anlamının, insan ilişkilerinin ve toplumsal normların sorgulanmasıdır. Meursault, sıklıkla varoluşsal yabancılığı simgeler ve onun ilgisiz tutumu, absürdizmin etkisi altındaki bir dünyada insanın varoluşsal gerçeğiyle yüzleşmesini gösterir.

 Meursault’un babasıyla olan ilişkisi  soğuk ve duyarsızdır. Baba-oğul ilişkisinin bu şekilde belirsiz ve eksik olması, “Yabancı”nın varoluşsal temalarına katkıda bulunur. Meursault’un hayatındaki bu boşluk, eserin genel anlamının derinleşmesine ve okuyucunun karakterin varoluşsal yabancılığını daha iyi anlamasına olanak tanır.

Roman, insanın varoluşsal absürditesini sorgular ve anlamsızlığın içinde anlam arayışını ele alır. Meursault’un mahkeme süreci ve sonrasında yaşadığı deneyimler, okuyucuya varoluşsal bir yalnızlık ve çaresizlik duygusu yaşatır. Camus’un dil kullanımı ve atmosfer yaratma yeteneği, eseri edebî bir başyapıt haline getirir.

Meursault’un sevgilisi olan Marie, roman boyunca Meursault’ya duygusal destek sağlar. Ancak, ilişkileri de duygusal soğukluğun etkisi altındadır. “Yabancı” insanın varoluşsal sorularına karşı bir cevap sunmaktan ziyade, bu soruları ortaya koyan bir eser olarak öne çıkar. Bu karakterlerin her biri, romanın temel temasını ve Meursault’un yabancılığını vurgulamada rol oynar. Camus, insan ilişkilerini, anlam arayışını ve varoluşun absürtlüğünü ele alarak derin bir karakter galerisi oluşturur.

Alıntılar:

Kaderim, benim fikrim alınmadan yazılıyordu. (s.90) 

Annem hep insanın tam anlamıyla mutsuz olamayacağını söylerdi. Gökyüzü renklenip de yeni bir gün hücreme sızdığı zaman, ona hak veriyordum. ( s.102) 

Fakat herkes bilir ki hayat, yaşanmak zahmetine değmeyen bir şeydir. (s.103) 

YORUM

WORDPRESS: 0