ANA SAYFADeneme

Suzan Yörük | Kraliçe Marie’nin Cenneti Balçık

Suzan Yörük, Bulgaristan'ın tarihi kasabalarından Balçık'a dair izlenimlerini Edebiyat Daima için kaleme aldı.

Fatma Sümer | Kalabalık Yalnızlıklar
Ayşe Şahin | Depremin Aldıkları ve Bıraktıkları Üzerine
Işıl Madak Kaya | Kutla/ma
[sharethis-inline-buttons]

Suzan Yörük | Kraliçe Marie’nin Cenneti Balçık

Bulgaristan, binlerce yıllık bir tarihe ve kadim uygarlıklardan kalan birçok kültürel mirasa ev sahipliği yapmaktadır. Gizli bir cennet olan Balçık, Varna’ya bağlı Karadeniz kıyısında tarihi bir liman kentidir. Gagavuzca “küçük kasaba” anlamına gelen Balçık, oldukça kozmopolit bir yapıya sahiptir. Bulgar nüfus çoğunlukta olsa da Türkler, Tatarlar, Gagavuzlar ve Romanlar buranın barış içinde yaşayan diğer sakinleridir.

Bulgaristan’ın II. Balkan Savaşı’nı kaybetmesinin ardından Balçık’ta Romanya yönetimi başlamış ve 1940 yılına kadar devam etmiştir. Craiova Antlaşması ile Romanya burayı terketmiş ve böylece yeniden Bulgar idaresi başlamış.

Şehir görünümü
Balçık, Bulgaristan (Kaynak: Wikipedia)

Balçık’ta, şehrin Osmanlı elinde uzun yıllar kalması hasebiyle günümüze korunarak gelmiş birçok Osmanlı mezar taşı, çeşme, kitabe ve sanat eserine rastlamak mümkündür. Kendine özgün mimarisiyle, beyaz güvercini andıran evlerinin sıralandığı olağanüstü sahil sokakları kasabaya ayrı bir güzellik ve cazibe katmaktadır. Pek çok sanatçıya da esin kaynağı olmuştur. Romanya Kraliçesi Maria’nın yaptırdığı yazlık saray, kasabanın sembol hâline gelmiş en önemli tarihi yerlerinden biridir. Ayrıca İtalyan yönetmen Frances Ford Coppola’nın 2007 yapımı Youth Without Youth ( Geç Gelen Gençlik ) isimli filminde burası mekân olarak kullanılmıştır. Nazım Hikmet’in Balçık’ta yazdığı “Ceviz Ağacı” şiiri, hasret şiirlerinin en etkileyici örneklerindendir. Denizi, mineral kaynakları, tedavi çamuru, yeşilin her tonunda ormanlarıyla eşsiz bir atmosfere sahiptir. Monako’dan sonra Avrupa’nın en önemli ikinci büyük botanik bahçesi kabul edilen “Dvoretsa” botanik bahçesi bu kasabadadır.

Marie (Romanya kraliçesi) - Vikipedi
Romanya Kraliçesi Marie (Kaynak: Wikipedia)

Dvoretsa’nın iki giriş kapısı vardır. Birisi sahilden müze kapısı girişi, diğeri de üstte botanik bahçe girişidir. Ziyaretimiz esnasında girişimizi müze tarafından yapıyoruz. İrili ufaklı geçitler ve patikalardan geçip daracık merdivenlerden yukarı doğru ilerliyoruz. İlk olarak Kraliçe Marie’nin sarayını geziyoruz. Saray, sanatsal ve şiirsel güzelliğiyle mistik duyguların birleşimi gibi. Uzaktan bakıldığında minaresi olmasından dolayı cami izlenimi bırakmakta fakat içine girdiğinizde oryantal üslupların bir karışımını gösteren mütevazı bir yapı karşınıza çıkmaktadır. Resmî adı “Sessiz Yuva Sarayı” olan bu yapı deniz seviyesinden 17 metre yüksekliktedir. Geniş yeşillik bir yamaçta; geleneksel tarzda şapeller, değirmen, dereler, çeşmeler, şelaleler, köprüler, kameriyeler ve botanik bahçesinden oluşmaktadır. 

Kraliçe’nin Köşkü
(Fotoğraf: Suzan Yörük)

“Sessiz Yuva”, söylencelere göre bir zamanlar Romanya kraliçesi Marie ve Türk balıkçısı Hasan’ın aşkına şahitlik etmiş. Kocasının ölümünden sonra burada yaşamaya başlayan kraliçe, kendisinden kırk yaş küçük balıkçı Hasan’a âşık olmuş. Fakat bir kraliçenin kendinden küçük, Müslüman bir yabancıyla ilişki yaşaması olacak şey değil. Gel zaman git zaman balıkçı Hasan ve Kraliçe yakınlaşmaya başlamış ve aralarındaki bağ bir aşka dönüşmüş. İki aşığı birbirinden ayıran genç balıkçının ölümü olmuş.

Sükûneti seven Kraliçe, aşkının anısına sarayına İslami motifler ilave ettirdiği gibi bir de minare inşa ettirmiş, ölene kadar bu sarayda yaşamış. Vefatından sonra vasiyetine göre Kraliçe Marie’nin kalbi, Romanya amblemleriyle süslenmiş küçük altın bir tabutun içine yerleştirilmiş ve Stella Maris Kilisesi’ne defnedilmiş. Balçık’ın tekrar Bulgaristan topraklarına dâhil olmasıyla da kalbi Romanya’daki Bran Şatosu’na götürülmüş ve mermer bir lahit içine yerleştirilmiş. İç içe iki kutuda saklanan kalbi muhafaza etmek için bir şapel inşa ettirilmiş.

Kraliçe’nin ilginç hikâyesini dinledikten sonra botanik bahçeye doğru tırmanışımıza devam ediyoruz. Yol boyunca yemyeşil eşsiz tabiat yarenlik ediyor bizlere. Bu esnada ruhumuza görünmez bir el değiyor gibi oluyoruz. Zirveye çıktığımızda gördüğümüz manzara tüm yorgunluğa değecek pitoreks bir tablo. Botanik bahçesinde her biri ayrı güzellikte rengârenk çiçeklerle bezenmiş parseller ilgimizi cezbetti. Laleler, sümbüller, menekşeler, gül bahçeleri, envaiçeşit bitkiler, nadide kaktüsler, egzotik ağaçlar (kauçuk, kâğıt ağacı, eski ginkgo gibi.) Gezdikçe öğreniyoruz ki, burası 2000’den fazla bitki türüne ev sahipliği yapıyor. Asırlıkk ağaçların arasından minik dereler ve şelaleler akıyor, duyduğumuz kuş cıvıltıları cennetteymişiz hissi uyandırıyor bizlerde. Böylece Kraliçe Maria’nın neden bu toprağı yazlık olarak seçtiğini daha iyi anlıyoruz.

Yeryüzündeki cennet bahçesinden ayrılmadan önce çiçeklerle bezeli muazzam güzellikteki balkondan selam veriyorum Balıkçı Hasan ve Kraliçe Maria’nın aşkına…  Ve hırçın Karadeniz dalgalarının yaladığı Balçık’taki mavi limana doğru bakıyorum. Nazım Hikmet’in dizeleriyle sesleniyorum İstanbul Boğazı’nın mavisine:

“Çok yorgunum, beni bekleme kaptan
Seyir defterini başkası yazsın
Kubbeli, çınarlı mavi bir liman
Beni o limana çıkaramazsın…”

[sharethis-inline-buttons]

YORUM

WORDPRESS: 0