ANA SAYFAKitaplık

Erhan Çamurcu | Toprağın Çağrısını Duyan Şair Murat Soyak

Erhan Çamurcu, Şair Murat Soyak'ın Çıra Yayınlarından çıkan şiir kitabı Toprağın Derin Çağrısı'na dair yazdı.

Yunus Çinçin | Bir Yol Romanı: Fikrimin İnce Gülü
Deniz Kara Kavalcı – Şule Gürbüz’ün “Zamanın Farkında”sında Yavaşlayan Zaman
Mehtap Nas | Belleğe Çapa Atmanın Hikâyesi Yahut Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum
[sharethis-inline-buttons]

Erhan Çamurcu | Toprağın Çağrısını Duyan Şair Murat Soyak

halep’te yıkık minare, yine de kuşlar uçuyor
demek ki yaşanacak,  demek ki umut var

(Murat Soyak)

Edebiyatın ve bilhassa şiirin, üzerinde yeşerdiği topraktan bağımsız olduğu düşünülemez. Her şair; ait olduğu sosyo-kültürel ortamı, şehrini, sokağını, çocukluğunu, şahitliklerini, anılarını ve özlemlerini kimi zaman doğrudan anlatımlarla kimi zamansa derin imgelerle şiirine yansıtır. Bu nedenle şiir okuması, öykü ya da romandan farklı olarak şairiyle birlikte yürütülmesi gereken bir süreçtir. Bir şair için kendi şiir dilini oluşturmak oldukça zor olsa da bunu başarmış olan şairler bize daha kolay bir okuma sunarlar.

Murat Soyak; Anadolu irfanını özümsemiş, toprakla ve tabiatla bağını koparmamış, kadim şiir geleneğimizden beslenen ve içinde bulunduğu medeniyet dairesinin ortak acılarını içinde duyan hisli bir şair. “Toprağın Derin Çağrısı” adlı kitabında bir araya getirdiği şiirleri; toprağın ve tabiatın içindeki rahmeti gören, kentleşme karşısında evlerin “yuva”dan “daire”ye dönüşmesine isyan eden, Halep’te, Kudüs’te ve bütün bir orta Doğu’da yaşanan zulüm karşısında insanca tavır takınan bir aydının serzenişlerini dile getiriyor. Daha ilk sayfada; “şiirde okunan insan gerçeği” diyor ve ekliyor ilerleyen dizelerde: “bir dağın iç ağrısı/ rüzgârın savuramadığı kökler/  acıyı bal eyleyen emek” Soyak’ın şiir anlayışını ve hatta sanat anlayışını bu dizeler üzerinden okuyabiliriz. Dağ gibi duran Anadolu’nun bütün acılarını, Anadolu insanın gerçeğini, hızla değişen dünyada hiçbir akımın etkileyemediği Anadolu geleneğinin köklerini ve kanaat ehli insanımızın alın teri Soyak’ın öykülerinde olduğu gibi şiirlerinde de başat konular olarak kaşımıza çıkıyor.

Murat Soyak (@soyakmurat) | Twitter
Murat Soyak

Soyak; yaşlanmayı kutsal bir emeğin ardından gelen umutlu bir yarın olarak tasvir ediyor: “taşlı tarlada el emeği, alın teri/ yoksulluğu aşan gökçe umut/ bir varmış bir yokmuş günler” dizelerinde toprağı ve emeği önemseyen, bütün yoksulluğuna rağmen gelecekten umutlu olmayı başaran ve dünyada bir yolcu gibi yaşayan Anadolu insanını görebiliyoruz. Soyak, tabiatı ve toprağı rızık vesilesi olması bakımından ele alıyor ve günümüzde yaşanan hızlı betonlaşmanın etkisiyle tabiatın katledilmesi karşısında duyduğu hüznü şiirlerine yansıtıyor: “bahçenin son demleri heyhat/ tedirgin dut, kaygılı kayısı/ duvara yaslanmış kara ağaç/ bizden sonrası yıkım olacak” “Baba Ocağı” şiirinde apartmana karşı toprakla barışık yaşayan müstakil evden yana tavır takınıyor Soyak: “evimiz müstakil/ evimiz toprağa, suya komşu (…) evimiz iki göz, bir gönül/ evimiz taş duvar, toprak damlı/ içinde insan sıcaklığı, içinde neşe”

Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilişi, İslam tarihinin en karanlık hadiselerinden biridir. Her Müslüman’ın hafızasında yer eden o vahşeti Soyak, “Hüseynî” başlıklı şiirinde dile getiriyor: “Hüseyin, çöle bağışlanmış rahmet/ zemzem serinliği, gül ağacı/ hakikat için varoluş çağrısı/ kutlu buluşmanın adı” Ayın ikiye ayrılması mucizesini işlediği “Gül Aydınlığı” şiirinde ise şu dizelere yer veriyor Soyak: “haydi kurtuluşa, haydi/ nuh’un gemisi bu/ yoksa tufan gelecek/ ay aydınlık gül çocuk”

Anne ve baba motifleri de Soyak’ın şiirlerinde oldukça güçlü çağrışımlarla çıkıyor karşımıza: “dağları aşıp da gelen/ yanık mektuplar/ uzak nedir bilir anne/ yakın nedir bilir” diyor “Anne” şiirinde. Bu dizelerde anne; gurbeti, özlemi, sılayı, hasreti ve geçim darlığı ve daha nice duyguyu çağrıştırıyor. “Ceket ve Baba”  şiirinde ise; “bir ceketim yok/ bil ki dalım duldam yok/ kara gün kara” dizeleriyle ceket üzerinden babasızlığı ve babanın aile için taşıdığı değeri imgeliyor. Şiirin devamında; “sonrası keder/ anne, nerede kuşlar/ kanayan yara” dizeleriyle bu acıyı daha da net bir şekilde tasvir ediyor. “Pencere” şiirinde ise  anne ve baba, özlenen birer figür olarak şöyle tasvir ediliyor: “babamı düşünürüm/ garip, yoksul babamı/ dilinde daima Allah kelamı/ annemi düşünürüm/ bir dağ gibi yaslandığım/ bize kol kanat olan annemi/ kederli günler, neşeli günler”

“Kitaba Doğru” şiirinde; “cümlenin vardığı yerde/ uyanış derin uykudan/ uyanış bismillah ile/ uyanış dosta selâm” dizeleriyle Kuran’ın Allah’a yaklaşmak için en kısa yol olduğu vurgulanırken ardından gelen “öteleri yoklayan bakış/ çiçeklendi birdenbire” dizelerinde Kuran’la İlahi hakikate ermenin mümkün olduğu vurgulanıyor.

Orta Doğu ve mülteci gerçeğini de yüreğinde duyumsuyor Soyak. “bizim de bir zamanlar evimiz vardı/ bir gün gökte kara kara bulutlar/ doğup büyüdüğüm sevgili Halep/ şimdi yıkımlar, acılar yurdu” Bu dizeler mülteci gerçeğini görmenin ötesinde mültecilerin acılarını anlayabilen bir yüreği işaret ediyor. “halep şen değil/ kan ağlıyor insanlık/ çağ yangını bu” dizeleri ise bu acılara kayıtsız kalan insanlığa karşı bir isyan olarak çıkıyor karşımıza.

Aydınların halka yönelme girişimlerine de değiniyor ve bu konuda halk sanatçılarından yana bir tavır takınıyor Soyak: “yaban’dır buralar Yakup kadri’ye/ çözemez bilmeceyi aciz kitaplar/ pınar dilinde aşikâr gül dilinde/ gönül dağından gidilir memlekete” Yakup Kadri’nin “Yaban” romanında halka yönelme amaçlanmış ancak bu yöneliş uzun soluklun olmamıştır. Soyak bu şiirini Neşet Ertaş’a ithaf ederken Neşet Ertaş’ın “Gönül Dağı” türküsüne atıf yapıyor. Aliya İzzetbegoviç’e ithaf ettiği şiirde Aliya’yı şu şekilde anıyor: “doğu- batı arasında açan gül/ kuşanmış iyiliği, güzelliği/ insan aliya izzetbegoviç”

İstanbul’u şu iki dizeyle betimliyor Soyak: “yavaşla desem kim duyar/ almış yürümüş istanbul” Şehrin kalabalığıyla beraber akıl almaz hızı ve normal ölçülerin ötesine geçmiş olan karmaşası bu iki dizede ifadesini buluyor. Bir eleştiriyi de dergiler üzerinden edebiyata yapıyor Soyak: “yazmak ve yaşamak arasındaki bağ / inceldiği yerden kopmuş/ dergiler, dergiler/ yenilginin emzirdiği” Bu dizelerde hem dergiciliğin bitmek bilmeyen yeniden başlama arzusunu hem de yazarların hayattan kopukluğunu birlikte görüyoruz.

Soyak’ın şiirlerindeki en güçlü motif kesinlikle umut. Parke taşlarının arasından güneşe göz kırpan papatyalar gibi acının, hüznün ve yıkımın dillendirildiği dizelerin arasından bir umut söylemi başını uzatıveriyor: “halep’te yıkık minare/ yine de kuşlar uçuyor/ demek ki yaşanacak/ demek ki umut var” Soyak bizi bu umutla selamlıyor, dünyanın bütün mazlumlarına umut olan dizelere selam olsun.

Murat Soyak, toprağın Derin Çağrısı, Çıra Yayınları, Şiir.

[sharethis-inline-buttons]

YORUM

WORDPRESS: 0