Zehra Pamuk |  Ölüm Sessizliği

ANA SAYFAÖykü

Zehra Pamuk |  Ölüm Sessizliği

Zehra Pamuk "Ölüm Sessizliği" adlı öyküsüyle Edebiyat Daima'da.

ABDULLAH İPEK’İN İLK ÖYKÜ KİTABI SON GÜZEL GÜNLER’E DAİR
MERVE YURTSEVER YAZDI: “BİR TALANIN SEVİNCİ” ÜZERİNE
İbrahim Halil Çelik | Dünya Hâli Herkes “Bir Yere Yolcu”

Zehra Pamuk |  Ölüm Sessizliği

Nefes alamıyorum. Vücudumun her yeri yanıyor. Artık ölümün bana kucak açtığını hissedebiliyorum. Tanrı’nın bize onu unuttuğumuz ve yaptıklarımızın sonucunda verdiği ceza olarak adlandırılan bu hastalığın her tarafımı sarması, yaptıklarımın sonucu olarak gideceğim cehennemin nasıl bir yer olduğunu sezmeme sebep oluyor. Evet, bu bir ceza. Bunu hak ettiğimi de biliyorum. Ama bu pis kokulu ahırın içindeki zavallı insanların suçu neydi? Gerçekten kimin için bu ceza? Karınlarını bir kere bile doğru düzgün doyuramayan zavallı köylüler için mi? Ah, başım. Düşündükçe ateşim daha çok artıyor, başım daha çok ağrıyor. Ama yapabileceğim başka bir şey var mı ki? Parmağımı bile kıpırdatamıyorum. Her tarafım acı içerisinde. Şimdi aklıma geldi de acaba ölünce ne olacak? Öbür dünya da nasıl olacağım? Ha ha ha. Ah, canım çok yandı. Yalnızca azcık gülmüştüm. Biraz daha hareket edersem göğsüm paramparça olacak anlaşılan. Tanrı’nın cezalandırdığı kişi olarak öbür dünyada herhalde cehennemin en alt katmanında yanacağım. Madem yanacağım bu kadar dindar olmamın amacı neydi? Her elime geçen bir parça ekmekte bu kadar Tanrı’ya müteşekkir olmam ne içindi? Nerede hata yaptım ki şu an tüm bedenim parçalanacakmış gibi hissediyorum? Boşuna isyan ediyorum. Ne yaptığımı Tanrı’da bende çok iyi biliyoruz.

-Hey küçük kız.

Benimle az önce biri mi konuştu? İnanamıyorum şu kulak tırmalayan seslerin dışında bir ses. Genç bir kadının sesine benziyor. Kafamı ona döndürmem lazım.

-Ah

-Dur, yavaş ol. Bana bakmaya çalışma. Daha ölmedin hala acı çekebilirsin.

-Se-sen has-has-ta değil mi…

-Kendini zorlama demedim mi ben sana. Seninle konuşmak bir hataydı.

-Dur! B-ben bu acı d-d-olu sesler iç-inde öl-öl-ölme-k istemi-yo-yorum

– Hangi seslerden bahsediyorsun? Bu pis ahırda ölmeyen bir tek sen ve ben kaldık. Burası ölüm kadar sessiz. Yakında biz de öleceğiz. Tabi görünüşe göre sen benden de önce öleceksin.

Az önce o kıkırdadı mı? Eğer yerimden kalkabilseydim onun yüzüne bir tane geçirmek isterdim. Ona kızıp bağırmak istiyorum. Canım o kadar çok yanıyor ki ağzımı bile açamıyorum. Bir dakika. Az önce o buranın ölüm kadar sessiz olduğunu mu söyledi?  O zaman bu çığlılar nereden geliyor?

-Ç-ç-çı-ğ (nefes alıp verir) lık

– Anladım herhalde. Sesler duyuyorsun öyle mi? Ölmeden önce böyle sesler duyan insanlar olduğunu duymuştum. Ama dediklerine göre yalnızca cadılar böyle sesler duyarmış. İletişime geçtiği hayaletler ona öbür âlemde acı çekmesi için Tanrıya yalvarırlarmış. İronik değil mi? Ölmeden önce yanımda bir cadı bulunması.

Cadı mı? Neyden bahsediyor? Ben mi cadıyım? Hayatımda böyle saçmalık görmedim. Onu var ya…

-Ah

-Ha ha ha. Vücudun sana cadı dedikten sonra tepki göstermeye başladı. Bir cadı ve kara ölüm ile birlikte ölmek mi? Baya ironik bir durum. Ha Ha Ha.

Bu kadın gerçekten beni çok sinirlendiriyor. Ayrıca sesi daha çok sağlıklı bir kadının sesine benziyor. Aynı zamanda bu ses… O kadar tanıdık ki…

-Sen sa-sa-ğ-lı-lık-lısın

– Öyle mi? Eğer göğsümdeki tam kalbimin oradaki iğrenç iltihabı görmeseydim ben de sana inanırdım. Ah sonunda kafanı bana çevirebildin mi?

Evet, vücudumu tamamen ona çevirmeyi sonunda başarmıştım. Galiba bu çabam kısacık ömrümün biraz daha kısalmasına sebep oldu. Aslında şimdi ölsem ne güzel olurdu. Ölümün hep korkunç bir sessizlikle birlikte baş göstereceğini düşünürdüm. Keşke öyle bir şey olsaydı. Duyduğum tüm bu ağlama sesleri, çığlılar ve çan sesi. Canımı daha çok yakıyor. Kim ağlıyor, kim çığlık atıyor, küçücük olan köyümüzde bu çan sesi nereden geliyor? Benimle konuşan bu kadını yüzü neden bu kadar bulanık?

-Gözlerini kısıyorsun. Görme yetini sonunda kaybetmeye başladın mı? Aslında beni hep görmezden gelirdin. Ama şu an bana bakmak için tüm gücünü harcıyorsun. Gerçekten çok komik.

Onu tanıdığımı biliyordum. Ama kim? Onu doğru düzgün göremiyorum bile. Gözlerim yanıyor. Galiba daha fazla gözümü açık tutamayacağım.

-Beni görmek için o kadar çok çabaladıktan sonra gözlerini mi kapatıyorsun?

-Ka-pa çe-çe-neni

– Neden bu kadar sinirlisin ki? Sen..

– Ne-den ko-ko-nuşma-yı (derin bir nefes alır) kestin?

-Artık gerçekten görüyorsun.

-Ne? Sen kimsin?

Bu da kim? Az önceki kadının sesine benzemiyor. Bana mı öyle geliyor yoksa etraf çok mu sessiz?

-İnsan gözleriyle mi görür sence?

-Ne

-Hayır, insan gözüyle her şeyi göremez. Kalbiyle görür gerçekleri. Tabi senin kalbini görmemin imkânı yok. Senin de kalbin tıpkı o konuştuğun kadın gibi iltihaplı. Yanlış hatırlamıyorsam babanınki de öyleydi.

-Su-su-sus

– Demek onun hakkında konuşmak istemiyorsun. Oldukça komik onun cenazesinde hayatında konuşmadığın kadar konuştun.

– Kapa çeneni

-Bu arada hala gözlerin kapalı. BANA BAK HEMEN ŞİMDİ!

   Bu tehdit de neyin nesi? Neden bu kadar çok korkuyorum. Gözlerimi açmam lazım. Açmam lazım.

-Bu da ne? Sen!

-Evet. Evet anladık. Ne kadar çok bağırdın. Başım ağrıdı. Babanı nasıl bir soğukkanlılıkla öldürebildiğini şimdi anlıyorum. Kalbinin iltihabının çoğu insana göre fazla olmasına şaşırmamak lazım.

-Bu nasıl olabilir

-Görüyorum ki artık kekelemiyorsun. Ayrıca vücudunu hareket de ettirebiliyorsun.

-Ben nasıl?

-Bana öyle bakma. Ben senim unuttun mu? Senin bilmediğin şeyleri ben de bilemem.

-Sen nasıl bensin. Bunun imkânı yok!

-Bunu az önce konuşamayacak kadar ölüme yaklaşan birinin, şu an da etrafa tehdit savuracak kadar enerjisinin olması gerçekten komik.

İmkânı yok. Böyle bir şey olamaz. Bu nasıl gerçek olabilir. Evet, gerçek olamayacak kadar saçma.

-Ben, ben aslında öldüm değil mi?

-Ölmek mi? Hayır hayır. Ölümün sessizliği daha sana ulaşmadı. Kime ne zaman ulaşacağı belli olmaz. Bir kere gelir ve geri gider. Ne kadar üzücü değil mi? Bu kadar güzel bir şeyin çok kısa sürmesi. Tabii sen onun ne kadar güzel bir şey olduğunu bilmiyorsun çünkü hiç yaşamadın. Dur senin için anlatayım. Her şeyden önce kulakların tepki verir. Hiçbir şey duyamaz olursun. Etraf o kadar sessizdir ki huzurla dolarsın. Ardından gözlerinde yavaş yavaş ortama uyum sağlar. Hiçbir şey göremezsin. Sınırlı ve sıkışık bir dünyadan ferahlatıcı bir sonsuzluğa düşersin. Huzur her tarafını sarar. En sonunda mutlusundur. Her şeyi unutursun. Kendini hiçliğe bırakırsın. Hiçliğin o güzel kollarına. O zaman anlarsın varlığın ne kadar korkunç bir şey olduğunu. Aslında seni ne kadar çok yorduğunu. Tabii bu düşüncelerini de hemen bir kenara bırakırsın. Çünkü hiçliğin sonsuzluğu seni içine alır. Artık yoksundur. Sadece hiçlik.  Ama o kadar kısa sürer ki bu durum. An kadar kısa. Ölümün sessizliği seni terk etmiştir artık. Sadece asıl bedeninin ölmesini bekleyen bir ruh kalır geriye. Çünkü hiçlik olmadan tutunabileceğin tek şey kendinsindir. Asıl beden ölmeden bu iğrenç dünyada hapis kalırsın. Evet, ben de senin yüzünden bu iğrenç dünyaya sıkıştım. Merak etme ama. Hissedebiliyorum yeniden hiçliği. Çünkü yakında sen de hiçliğe kucak açacaksın. O zaman hepimiz özgür olacağız.

-Hepimiz derken? Bizden başka kim var?

-Etrafına bakabilecek gücün var artık.

Kafamı çevirmeliyim. İnanamıyorum. Bunlar ben miyim? Fakat neden bu kadar bulanıklar. Yalnızca yüzlerini seçebiliyorum.

-Hepimiz senin öldürdüğün kişilikler. Uzun süredir senin de ölmeni bekleyen kırık aynalar. Bize baktığında kendini bizde görebilirsin. Fakat kendinin aynısını göremezsin. Bizler işte buyuz. Kırık aynalar. Özümüz sensin ama bu aynı olduğumuz anlamına gelmez.

-Sizleri ben ne zaman öldürdüm?

– Değişik zamanlarda. Şu çığlık atanı görüyor musun? Onu annenin cansız bedenini gördüğün zaman öldürdün. Aslında bağırmak istiyordun. Ama bağıramadın. Küçük bir kız için inanılmaz bir şeydi. Ağlayan ile elinde çanla gezen hemen hemen aynı zamanda öldü. İlki babanı öldürdüğün gündü. İkincisi Tanrı’ya olan inancının bittiği gün.

-Peki sen? Seni ne zaman öldürdüm?

-Tahmin etmek zor olamamalı. Kalbime tekrar bak istersen.

Anlamak zor değildi. Onu neden ve nasıl öldürdüğüm gayet göz önündeydi.

– Etraf gittikçe sessizleşiyor. Ağrılarım gittikçe azalıyor

-Çünkü o yaklaşıyor. Ölümün o tatlı sessizliği, tüm sesleri kısıyor. Özgürlük zamanım yakın. Kendimi harika…

-Dur, dur. Neredesin ses ver lütfen. Ben, bu sessiz…

YORUM

WORDPRESS: 0