FUAT SEVİMAY VE “GÖR BAĞIR” ÜZERİNE

ANA SAYFAKitaplık

FUAT SEVİMAY VE “GÖR BAĞIR” ÜZERİNE

Şükran Varol Kır, Edebiyat Daima okurları için Fuat Sevimay'ın "Gör Bağır" adlı son öykü kitabını inceledi

Güler Kalem | Adil Okay’ın “Tuhaf Buluşmalar Metrosu”
Şükran Varol Kır | Ahmet Büke’nin Deli İbram Divanı Romanını Yazdı
Orhan Koçak’ın Virgül Dergisindeki Yazıları Kitaplaştı

FUAT SEVİMAY’IN HAYATA VE SİSTEME BAKIŞINI YANSITAN DOKUZ HİKÂYELİK BİR MANİFESTOSU: GÖR BAĞIR

Şükran Varol Kır

İnsan, düşünebildiği ve başkasının yerine kendisini koyabildiği sürece diğer canlılardan ayrılır. Erdemin, ahlakın, empatinin, saygının, adaletin, barışın, koşulsuz kabulün, öz saygının karşılığı coğrafyaya ve toplulukların adlarına göre farklılık gösterse de zihnimizde her biriyle ilgili canlanan tablo neredeyse aynıdır. Zira her kavram karşıtıyla var olmuştur. Barışı elde etmek için insanların önce savaşması gerekmektedir. İnsanoğlu olarak savaşın acı ve kanlı yüzünü bilir, görürüz ancak fıtraten unutmaya meyilliyizdir.

Gör Bağır

Günümüzde toplumcu gerçekçi temaları işleyen yazar Fuat Sevimay, 2022 Fakir Baykurt Öykü Kitabı Ödülü’nü kazandığı eseri Gör Bağır ‘da konuyla ilişkili‘… insan, nisyan ile malul’ derken insanoğlunun eksikliğini unutması olarak görmüştür. Kitapta yer alan dokuz öykünün alt metnine ustaca yerleştirdiği; vahşilik, bencillik, duyarsızlık ve yalnızlığın kol gezdiği modern hayatta ‘gör ve bağır’ diyerek kişilerin iç dünyasına adeta nota vermiştir. Rahatsız olduğumuz insan ve insan manzaraları karşısında susup oturmak yerine ‘iyi insan olma’ halinin gerektirdiği duyarlılığı ortaya koyup tepkimizi göstermemiz gerektiğine işaret eder.

Kitabın ilk hikâyesi olan Dolap Beygiri’nde ülke gündemini de sıkça işgal eden kadınların gördüğü psikolojik baskı taciz, şiddet ve öldürülme olaylarını kadercilikten çıkarmanın tek yolu olarak İstanbul Sözleşmesi’ni görür. Yazar, toplum ve toplumun içine hapsolmuş bireyin aynı zamanda da sistemin eleştirisini bir solukta okuyucuya aktarmıştır. ’Toplumdaki yılgınlık ve bıkkınlığa paralel olarak umursamazlık ve vurdumduymazlık arttı, artış hızı durmadı. Bir Allah’ın kulu, insanlar neden ölüyor, bu ezilerek ölen ben de olabilirdim, demek için durmadı. ’Düzeneğin işlemesini sağlayan ve durmaksızın aynı yerde dönüp duran dolap beygirini anımsatır günümüz insanı yazarın penceresinden. Birey olduğunu unutan insan, sistemi sorgulama zahmetinde bile bulunmaktan çoktan vazgeçmiştir. Yazar tam da bu noktada toplumdaki dolap beygirlerini eleştirmiş içinde bulundukları sistemi değiştirmek istememelerini ülke panoraması eşliğinde okuyucunun gözleri önüne sermiştir.

 ‘Tipi kayıklar mahallede Allah’ın her günü bangır bangır bağırıyor. Döviz almış başını gidiyor, cep delik cepken delik, işsiz ve yarınımız belirsiz ama olsun. ’Yazar, ikinci hikâyesi E’de ülkede yaşayan gençlerin içinde bulundukları hiç de iç açıcı olmayan durumlarının tasvirini, gelecekten umutsuz, mutsuz, kaygılı hallerini davranış bilimleri kataloğunda öğrenilmiş çaresizlik kategorisine ustaca yerleştirmeyi başarmıştır. Okuyucu, içinde mizahın da olduğu bir aşk hikâyesine ortak edilirken aynı zamanda Emel’in âşık olunan kadın sıfatını, toplumdaki kadın figürünü ve erkeklerin karşı cinse bakış açısını da irdelemiştir. Fuat Sevimay, sokak jargonunun hikâyeye başarıyla yedirmesi okuyucu ve kitap arsında görünmez ipliklerle örülmüş samimiyet bağını kuvvetlendirmiştir. Anlatının mizahı sadece güldürü ögesi olmaktan çıkmış aynı zamanda güldürürken düşündürme, hafiften iğneleme durumunu da doğurmuştur. Ferdi’ye yapılan yakıştırmaların çoğu argoda kullanılan sıfatlar olmakla birlikte bu durum okuyucunun gözüne yine de batmamaktadır. Hikâyenin başkahramanı zihnimizde bir baltaya sap olamamış insan imajıyla verilse de âşık olduğu kıza kitap hediye edecek kadar ince ruhlu ve nahiftir.

Fuat Sevimay

Savaşın tüm acımasızlığını ve karanlık yüzünü kocası Ahmet’in yasını bile tutamadan kızını Fırat’ın serin sularına kurban veren kadının heybesine sakladığı hayata tutunabilme umudunu iliklerimize kadar hissettirmeyi başarmıştır yazar. Suriye Pasajı’nda ,mekânın ismiyle müsemma hikâyede, yıllardır yanı başımızda süren savaşın hiçbir insani gayeye hizmet etmediğini bulaşık yıkayan kadının ağzından duyarız. ’Ben o adamı ömrümde ilk kez görüyordum ve o bizi öldürmek istiyordu. İnsan adını bile bilmediği birini neden öldürmek ister ki? ’Yazar, bu soruyu kadının ağzından hırsına yenilen, masum canların hayatlarını hiçe sayan tüm dünya devletlerine yöneltmiştir ve okuyucuyu bu sorunun ağırlığıyla baş başa bırakmıştır.

Bazen iyi insan olduğumuzu bizim dışımızdakilere ispatlayabilmek için başkalarının kendimizden çok daha kötü durumda olmasını dileyecek kadar narsistliğin benliğimizi kapladığını göremeyecek kadar kör oluruz. İyi Kötü Çirkin’de yazar günümüz insanının içsel sorununu ve benmerkezci davranışını eleştirmiştir.

Doğa ile savaş halinde olduğumuzu ve kazanırsak kaybedeceğimizi yazar Sonunardı ‘nda başarılı bir şekilde betimlemiştir. ’Karton bardaklar için dünyada yılda kaç ağaç kesiliyordur? Kahve içmeden uyanamıyoruz. Oksijensiz kalınca uyanır mıyız acaba? ’diyerek dünyayı yakından ilgilendiren çevre duyarlılığının altını çizmiştir. Kahve metaforu üzerinden modern insanın plastik suni hayatında karton bardak kullanarak tabiat anaya karşı vicdani sorumluluğundan kaçma yanılgısını dile getirmiştir.

Sevimay’ın bireysel ve toplumsal olarak sistemin aksayan yönlerini gördüğünde kendi kurduğu evreninde dokuz hikâyelik bir manifestosu yayınlamıştır okuyucularına adeta. Kitabı bitirdikten sonra okuyan herkesin kendi evrenini yaratıp hayata ve onun getirdiklerine bambaşka bir pencereden bakacağı muhakkaktır.

YORUM

WORDPRESS: 0