Muhammet Erdevir | Gölgeler Hep Öyle Uzak

ANA SAYFADeneme

Muhammet Erdevir | Gölgeler Hep Öyle Uzak

Muhammet Erdevir "Gölgeler Hep Öyle Uzak" adlı yazısıyla Edebiyat Daima'da

Batuhan Çağlayan | Şairin Kişiliğinin Şiiri Üzerindeki Etkisi
Muhammet Erdevir | Hatırla O Mermer Kafesi
Muhammet Erdevir | Düş Serinliği

Muhammet Erdevir | Gölgeler Hep Öyle Uzak

“Sen bana çok güzeldin, senin ayakların da”
Ülkü Tamer

Gölgeler süzülüyor camdan, sana gösteriyorum heyecanla. Bu ipekli karmaşayı muhakkak görmelisin. Mutlak ayrılıktan doğan beklenmedik bir kesişme bu. Aykırılığı anlamlandırdıkça gözlerinden bir tebessüm geçiyor, zamanı genişleten bir tutkuyla duruyor tam aramızda. Geçmiyor beklediğim tren bu istasyondan, ağaçlar yapraklarını başka kaldırıma döküyor. İnatçı mevsim, normallerin üstünden seyrediyor garip hallerimi. Okuduğum şiir yanlış kitaptan ama anlattıklarım kendi hikâyem neyse ki. Sözcüklerden kurduğum köprüler hep başkasına uzayan bir yol oluyor her nasılsa. Senden sözcükler aşırıyorum bu yüzden. Cümlelerin benim cümlem oluyor konuşmalarımız uzadıkça.

Dalgaları bekleyebilirim. İki dalga arasındaki saniyelere bir ömrü sıkıştırabilirim. O aralıkta sana bir sırrı fısıldayabilirim. Duyunca ne olur? Bir titreme geçer mi saçlarının arasından? Beğenmediğin makyajın, yük gördüğün takıların, benden sakladıkların o elektrik yüküyle uyarılır mı? Hayatın yapbozuna hangi köşeden başlayacağını unutabilirsin bile. Sır küpünü kırdıracak bir uyanış olabilir içimizde ve bu kısa anlarda her şey mümkündür, iyi bilirsin. Bir hayat kursam şimdi, hayal kuramadığım günlerin intikamı olarak bir hayat kursam. Bir ucuna seni koysam, bir ucuna karanlığı. Hayatımın aydınlık yanında senden bir parça.

Günlerin değişmediğini, nehirlerin binlerce yıldır aynı yataklarda aktığını elbette biliyorum. Her şey kötüye giderken varlığının ritmi kendi sakinliğini sunuyor bana. Tersine gidenleri doğrultuyor, lekeli olanı temizliyor, çirkinleşeni güzelleştiriyorsun. Marifetin değdikçe anlıyorum ki her şey diye özetleyeceğim birçok şey çok farklı olabilirdi. Mesela şaşkınlığım hayret makamında kalıp sadece sana dair olsaydı, böyle kıvranmasaydım bir dağ yamacının gölgeli tarafına… Mesela uzaklık dediğimiz zillet rakamlardan ibaret olsaydı ve mesafeyle olan savaşımızı matematik formüller ve “kısa yol”larla verseydik kâğıt üstünde… Şimdi kâğıtları, parmak uçlarımı tutuşturmak için kullanmak zorundayım nefesin dururken. İlk kıvılcımını dudaklarından almalıydı dağlarımdaki çoban ateşi ama ben bu yanlış istasyonda, yanlış bir şiiri okurken hatalı bir mevsimle dertleşiyorum hiç gelmeyecek kış için.

Buraya bir keman sesi bırakıyorsun her defasında eski bir plak cızırtısına yoldaş. “Ona şairlere güvenmemesini öğütle, hatta sana bile!” Böyle söyleyip duruyorum kendime. Okun hasını fırlatan avcının merhametini hassas yanımdan esirgiyorum. Kendimi vuruyorum sen vurmadan önce. Bak, kuşlar deniz kenarındaki sıra ağaçlarda toplaşıyor. Ayak bileğimden sarsılmak için bana neyin şarabı lazım? Gizliden izliyorum sahilde yürüyen kalabalığı. Eteğin koşturuyor serseri bir esintinin peşinden. Yaklaşırken kaçabilmek senin sihrin. Heyecanım tutuşurken yağmur olup yağman da öyle. Uçuş yüksekliğinin verdiği sarhoşluk aslında havasız kalmaktan. Oksijen tükeniyor insan emeline yaklaştıkça. Nefes almak güç olunca mı çarpar kalp yoksa kalp böyle hızlı çarpınca mı boğulur insanın sesi? Her gün talim ettiriyorsun ve garipsemediğim bir şekilde alışkınım bu hale.

Masalın parçası olmanın bir bedeli var. Uzaklığı, yoklukla sınanmayı, korkuyu, telaşı, özlemi göze almak diğer binlerce dikenli kamçı darbesinin yanında. “Gel gidelim, birbirimizden uzak kalmayacağımız kadar uzaklara…” demek istiyorum. Tam diyeceğim sesim kısılıyor. Hüzünlü bir nağmeye dönüşüyor ismin, en hüzzam makam sen oluyorsun. Sonra o hüznün içinde güneşli günler filizleniyor. Gözyaşı ve tebessümün birbiriyle yarıştığı bir kıyıya gidiyoruz. Şarkılar mırıldanıyorsun. Sonsuza kadar dönüyor eski plak. Üşüyüp başını göğsüme yaslıyorsun. Deniz, kokusuyla kutsuyor bizi. Saçların sanki ilk kez o gün özgür kalmış ve ilk kez o buluşmada gün yüzü görmüş kadar tazelikle yayılıyor göğsüme. Trenlere kömür taşıyan yorgun gemileri izliyoruz birlikte. Kaçmak istiyoruz kaçmak zorunda olmayacağımız o masalsı uzaklığa. Bizi götürecek tren katarı bir türlü gelmiyor istasyona. Deniz, daha önce hiç görmediğimiz kadar güzel, ışıklı. Kuşlara uymak istediğimiz yer tam da burası. Ama sen kelebek olmak istiyorsun rüzgâra karşı.

Gök gürültüsü asılı kalmıyor havada. Mektup yazanlar da eskide kaldı. Çiçekli tarlalara uzağız, geniş asfaltlara da. Bozkır fırtınalarına doğru at sürecek yaşta, zaman geçmiyor diye şikâyet edeceğim neredeyse. Sonra karşılaşıyoruz ve vagonların yönü aksi istikametlere. Birbirimize paralel gittiğimiz o kısa zaman dilimine hapsediyoruz karşılaşmalarımıza dair ne varsa. Sahil ağaçlarındaki kuş kalabalığı susuyor. Eteklerini kovalayan serseri esinti duruyor. Şarap donuyor kadehte. Kemerinin dolandığı yerde çiçekleniyor gölgeli bir rüya. Yaban eriklerinin ve Japon kiraz ağaçlarının çiçekleri patlıyor teninde. Kelebek kanat çırpmaya hazır, kalbimde bir sarsıntı oluyor ve Allah aşkına şu kaos teorisinin işine bak!

Raylarda gıcırdayıp uğuldasın bir türlü gelmek bilmeyen o tren, sen cümle içinde adımı kullanınca kurtulacak esaretinden. Beklemek işkencesi sesinle sona erecek. Uzak varlığın oyalı bir mendilin hikâyesine dönüşecek ve erik dallarına takılacak. Ben belinde açan kiraz çiçeklerinin kokusunu duyacağım başımı göğe her çevirdiğimde. Böyle olur bazen, hüzünlü görünen manzaralar kendi içinde bin kapıyı saklar. Mucizesisin parmaklıklarla çevirdiğim avlular için. Kapıları bir bir açıyorsun farkında olmayarak. Elinde bir tomar anahtar ve binbir renkli gökkuşakları taşıyorsun. Gözlerine, saçlarının dünyama değen kısmına ve kendini bana açtığın kısa zaman dilimlerine bakarak kendimi şanslılar hanesine yazıyorum. İnanmıyorsun belki. Herhangi bir trene atlayıverecek herhangi birini görüyor olabilirsin bende. Oysa beklediğim o treni kimseler beklemiyor. O trenin adını kendime sakladığımı da bilmiyor istasyonda gezinen gölgeler.

Daha Eski Gönderiler

YORUM

WORDPRESS: 0