Nisa Eser | Müteşekkir Bir Son Deyiş 

ANA SAYFAÖykü

Nisa Eser | Müteşekkir Bir Son Deyiş 

Nisa Eser "Müteşekkir Bir Son Deyiş" adlı öyküsüyle Edebiyat Daima'da 

Burhan Tuncay | Yıllarca Tek Başına
Hatice Yıldırım – Zübeyde Güllüce | Kedi
Muhammet Erdevir | Dert İçre Sırça Liman

Nisa Eser | Müteşekkir Bir Son Deyiş 

Kat’a pişman ve şişman olmayacaklara.

Çözemediğin gizemlerimle ve suskunluğumla kelimelerine tabi olmak ne güzel bir duygu bir bilsen. Ama ben tek kalbimde değil, yanımda da var etmek isterdim seni. Saflığım bunu yapmama yardımcı olmuyor ne yazık ki. Biliyorum, seni barındırmayan ilk cümlelerin hatırı kalır bende. Ve biliyor musun; kurduğun hayal her gözlerimi kapattığımda yeniden rota oluşturuyor zihnimde, belki mekân belki de hisler değişiyor ama kişiler ilelebet baki kalacak. Hakkımda daha birçok şeyi bilmeni isterdim; ne yediğimi, ne içtiğimi, neyi sevdiğimi, neye güldüğümü, jestlerimi ve mimiklerimi… Senin bilip de bana aheste aheste bakmanı isterdim. Bir keresinde acılarımız bir demiştim sana, belki de deyip iç çekmiştin. O belki de’lere sığdırmayı bilmeliyiz ruhumuzu. Bucaksızca…

 Mütemadiyen bulutlara bakıyorum sen yâdıma düşünce. O zamanlar düşüncelerimin mi yoksa bulutların mı hızına yetişemiyorum bilmiyorum ama zamanı durdurmak istiyorum. Ne bileyim ben durdurmalıyım işte zamanı; merkeze giden mavi dolmuşları, diş hekimliği önünden geçen sarı dolmuşları, Podyum’da terminalde inecek olanları, bankamatiğin önündeki bitmeyen sırayı, akşam yemeği kuyruklarını, yalan atarken yüzü kızarmayan insanları, akan ve akacak olan bu şehri, mezarlığın önünden geçerken üç İhlas bir Fatiha okuyan ihtiyarları durdurmak istiyorum. Ah, hayır onları durdurmamalıyım sanırım! O ihtiyarların ölüme ve fare zehirlerine saygısı var.

Yenişehir’in kaldırımlarını adımlarken gülüşlerim ve soğuk esprilerim birer ruha dönüşüp insanların arasına karışıyor. Gözlerim yerde adımlarımı takip ederken kalbim her ruhta seni arıyor. Bulmak ümidiyle değil ama, sadece aramak ümidi var içimde. Aramak belki beni olması gerekene götürecek. Olması gereken nedir diye sorma sakın, bilsem bin yolun değil bir yolun ardına düşerdim. Sessizce yaşamayı öğrendiğim hayatımda sorulara boğma beni.

Yapmamız gereken şeyi ikimiz de çok iyi biliyoruz değil mi: fare zehri. İşe yaramaz bir zehrin etkisi çok büyük aslında biliyoruz bunu. Hey, gülümseyip durma yıllanmış yüzünle! Komik bir şey yok ortada. Hem kasıntı kasıntı gülmek kimseye yakışmıyor, özgürleştirmelisin gülüşlerini. Çocuk olmalısın gülerken, çocuğun olmalısın belki de. Ben de çocukların arasına kattığım ruhumun elinden tutup çekmeliyim bedenime, büyümeliyim sanırım. Büyümenin bana göre olmadığı şu dönemde senin için büyümeliyim.

Büyüdükçe çocuk sevmeliyim, erkek çocuklarının başını okşayıp kız çocuklarının saçlarını örmeliyim. Sen demiştin yine, çocuk bambaşka oluyor demiştin. Senin için onları başkalaştırmam lazım. Ne çok şey yapmam lazımmış benim. İyi ki gitmişsin benden, gelmediğini bildiğim için gidişlerine elbette iyi ki diyeceğim.

Aslında ne yapacağım bilmiyorum, onca ettiğim cümleye bakma sen, boşluktayım. Belki de bir boşluğa çekiyorum bu olanları, ben boşluğum. Fakat tüm bu karmaşaya bir son verince diz çöküp ağlamak istiyorum kimseden utanmadan. Ağlayınca çatallaşan sesimi duyurmak ve çocuklaşan suratımı herkese göstermek istiyorum. İnanıyorum ki seni böyle var edeceğim hayatımda. Tüm imkansızlıklara rağmen yabancısı olduğum hisleri bana tattırmanın gururunu yaşatacağım sana.

Sessiz ol şimdi, en büyük sırrımı veriyorum sana: Bazı zamanlar birikmiş cümlelerimi kalitesiz peluşlarıma kuruyorum, bayrak direklerinin kıskanacağı bir hudutta karşılık veriyorlar bana. Ben konuşuyorum onlar konuşuyor derken günü devirip aramın hiç iyi olmadığı uykunun kollarına bırakıyorum kendimi. Cümlelerimin sustuğu tek yerde de vicdanım giriyor işin içine, uyuyamıyorum. Çok geçmeden geceye açıyorum kara gözlerimi. Bir peluşa sarılıyorum. Sarıldığımla kalıyorum. Ha bir de mezarlık önünden geçerken ben de üç İhlas bir Fatiha okuyorum, bil istedim. Sanırım benim fare zehirlerine ve ölümlere saygım daha çok.

Kulaklığımı, yüzde yüz şarj ettiğim telefonumu, çakmağımı, cüzdanımı, ucuzlukçudan aldığım dolma kalemimi, okuduğum kitabı çantama atıp; bedenime yakıştırdığın o kombinlerimden birini de üzerime geçirip şehre karışmaya gidiyorum ben. Odamın içine düşen ve penceremi duvara çizen ikindi güneşi aydınlatamıyor bedenimi. Durdurduğum şeyleri yeniden hayata döndürmem lazım. Sönük bir bedenle şehre karışıp namaz vakitlerini kaçırmamaya sözüm var zaten. Hoşça kal.

YORUM

WORDPRESS: 0