ÖĞRENCİ ÖYKÜLERİ: ADALETSİZ İNSANLIK

ANA SAYFAÖykü

ÖĞRENCİ ÖYKÜLERİ: ADALETSİZ İNSANLIK

Yazar adaylarının öyküleri, Edebiyat Daima'da ilk kez okurlarıyla buluşuyor. Öğrenci Öyküleri'nde Habibe Naz Mercimek, "Adaletsiz İnsanlık" öyküsüyle...

ÖĞRENCİ ÖYKÜLERİ: KAÇAK HAYATI
Öğrenci Öyküleri: Nihlegül Atay | Biz Yanarsak…
Öğrenci Öyküleri: Yiğit Hikmet Bircan | İki Duvar Arasında

Öğrenci Öyküleri: Habibe Naz Mercimek | Adaletsiz İnsanlık

Kenya’da doğup büyüdüm. Çok zengin bir aileye sahip değildim. Aç ve kimseye muhtaç değildik. Hatta altı kardeş olmamamıza rağmen bütçenin dörtte üçü bana ayrılmıştı. Çünkü ben ailede üniversite okumaya hak kazanmış şimdilik tek şanslı çocuktum.

 Her şey Kiev Üniversitesinin bursluluk sınavına girmemle başladı. Kendimi övmek gibi olmasın ama hep zeki ve çalışkan bir insandım. Sınavda yapmadığım stresi sınavdan sonra yapmaya başladım. Acaba kabul edilir miyim diye kendimi yiyip bitirdim. En sonunda beklenen haber gelmişti. Kabul edilmiştim çok sevindim ama hevesim kursağımda kaldı. O gün de aksi gibi babam işten atılmıştı.  Zaten aldığı maaş bizi çok az doyuruyordu tüm dünya başıma yıkılmış gibi hissettim. Tam her şeyden vazgeçmişken annem yanıma geldi. Kenara köşeye kıstırdığı bir gün bizi okutmak umuduyla biriktirdiği parayı bana verdi. Onu nasıl kabul edebilirdim ki. Onda tüm kardeşlerimin hakkı var dedim, bu para hepinize yetmez. “Hem onların üniversiteye başlamasına daha çok var. O zamana kadar okulunu bitirip iş sahibi olursun bile. Bu paranın on katını kazanacağın zamanlar da olacak o zaman kardeşlerine bakabilir beni ve babanı gururlandırabilirsin.”

Bu sözler bana çok dokunmuştu. Annem haklıydı, bunların hepsini başarabilirdim. Bu konuyu babamla da konuştuktan sonra gitmeme karar verdik. Eşyaları hazırladık, kardeşlerimle vedalaştım ve Ukrayna’ya gidecek olan uçağa bir daha Kenya’ya dönmemek üzere bindim. Tabi ben bunu o zaman bilmiyordum. Ukrayna’ ya indiğimde önce bir pansiyona yerleştim çünkü kalmam gereken özel yurdun müdürü benim gibilerin burada işi olmadığını söyleyerek beni yurda kabul etmemişti. Buna çok şaşırmıştım. Çünkü bu üniversiteyi ben de sınavla kazanmıştım. Sırf siyahî olduğum için beni buraya almamışlardı.

Yerleştiğim pansiyondakiler de bana pek iyi davranmıyordu. Kaldığım yer bodrum gibiydi, her an bir fare beni kemirecekmiş gibi her gece tedirgin uyuyordum. Buna da şükrediyordum. Sonuçta sokakta da kalabilirdim. Keşke de kalsaydım burada kalmanın sokakta kalmaktan bir farkı yoktu.

 Bir sabah dolabıma baktığımda tüm kıyafetlerimi makasla kesilmiş bir şekilde bulmuştum. Ertesi sabah kapımda bir not bulmuştum. “Siyahları burada sevmeyiz!”

 Bununla da kalmadılar. Her gün başka bir zorbalık yaptılar. Bunları hak edecek ne yapmıştım ki okuldakilerin de pansiyondaki zorbalardan eksik kalır yanı yoktu. Ama biri vardı, o hep benim yanımdaydı, onu nasıl unutabilirim? Adı Isabella’ydı. Tam bir prenses ismi değil mi? Kendi gibi ismi de çok güzeldi. Bir gün İsabella’yla yolda yürürken hoparlörden bu alanı boşaltmamız gerektiğini Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açtığını söylediler. Etraf birden boşalmıştı sanki. Dünyada tek kalmışım gibi boğuk bir ses beni çağırıyordu. Alex Alex bundan gitmeliyiz! Duymuyor musun ALEX! Birden kendime geldim ama durumu hala idrak edemiyordum. İsabella koluma girdi ve koşmaya başladık.

Güvenli bir alan bulasıya kadar koştuk, o sırada savaş çoktan başlamıştı. Üstümüze yağmur gibi bomba yağıyordu. Tekrar bir anons yapıldı. Sivillerin toplanma bölgesine gidip Ukrayna’dan ayrılacak olan otobüse binmeleri söylendi. İsabelle koşar adımlarla toplanma bölgesine gittik. İğne atsan düşmez bir kalabalık vardı. Zar zor otobüsün kapısına vardık. Tam biniyorduk ki iki polis bizi durdurdu. Otobüse adım atmak üzereyken bizi otobüsten ittiler.

Onlara bunun nedenini sorduğumuzda ise cevap bile vermeden bizi o alandan uzaklaştırdılar. Savaşın ortasında kim kime bunu yapar ki. Sırf ırkımız, rengimizden dolayı mı yaşamıştık bu saçmalığı. Vatandaşlarını kurtarmak istiyorlardı ama bu süreçte insanlıklarını kaybetmişlerdi.

Biz savaşın ortasında yapayalnız kalmıştık. Kimse bizim kaçmamıza yardım etmiyordu. Isabella ile o bölgedeki siyahi topluluğuna katıldık. Hep birlikte yeni toplanma alanları aramaya başladık ama hiçbir yer bizi kabuk etmiyordu her yerden kovulmuştuk. Tam manasıyla yapayalnız kalmıştık. Bombalardan saklanmak için bir avm ’de tam üç hafta geçirmiştik. Dördüncü haftanın başına doğru sayımız epey artmıştı. Dışarıdaki kadınları ve çocukları olabildiğince korumaya çalışmıştık. Yirmi beşinci günün sonunda ise zar zor ayakta duran avm ye bir bomba daha atılmıştı. Ama bu avm yi çok sarmıştı. Bina üstümüze yıkılmaya başlamıştı. Grubumuzda 4 kişiyi yığının altında bırakmak zorunda kalmıştık. Çok geçmeden bizde onlara katılacaktık. Sanki o an her şey çok yavaştı. O balkonun üstüme düşüş anını çok net hatırlıyorum. İsabella’yı orada kaybettiğimi de…

YORUM

WORDPRESS: 0