Muhammet Erdevir | Dert İçre Sırça Liman

ANA SAYFAÖykü

Muhammet Erdevir | Dert İçre Sırça Liman

Muhammet Erdevir "Dert İçre Sırça Liman" adlı öyküsüyle Edebiyat Daima'da

İYİ İNSANLARIN VE İYİLİKLERİN GÜCÜ ADINA
Muhammet Erdevir yazdı: Bir Yaşam Övgüsü Olarak Mitat Enç’in Bitmeyen Gece’si
KENDİMİZE SÖYLEYEMEYECEĞİMİZ GERÇEKLER: KENDİMİZ HAKKINDA BAZI YALANLAR

Muhammet Erdevir | Dert İçre Sırça Liman

Adam:  Seni düşünüyorum. Fırtınalara karşı seni. Sığınılacak limanların en aziz ve en dinginini. Kasırgalar kopuyor açık denizlerde, tufanlar kırbaçlıyor adaların sarp yamaçlarını.

Ben o küçük ve ürkek limanda bekliyorum akıbetimi. Bekleyişin tesellisi yetiyor.

Azgın dalgalara karşı sen… Baltalar savrulurken başımın üstünde, kılıçlar hazırlanırken etlerimi bir bir deşmeye, karşımda sen. Sesin ve kokunla sen.

Gölgene basmamaya çalışıyorum, çöller boyunca.

Kadın: Peki, sükûnet beklediğin o liman fırtınalara gebeyse? Doğum sancısıysa gördüğün ürperiş? O doğum, küçük bir kıyamet olup yağarsa üzerine?

Adam: Ne zararı var? Madem ölüm mukadder ve muvakkat bir ömürdür insanın tüm sermayesi, kopmuş ve kopacak tüm o fırtınalardan ne çıkar? Hem fırtına dinse de ayrılmak istemem ki ben bu kıyıdan. Alabora oldum, battım diyelim. Senin fırtınanda batmışım, gam mı? Bilakis alelade bir ölümle gitmektense bu diyardan, avuçlarında yaşasın kalbim son atışlarını.

Kadın: Cesaret mi yoksa azim mi bu? Bilemedim. Yoksa düpedüz çılgınlık mı? Ne demeli bunun karşısında?

Adam: Ne olacaksa olsun, boşver. Düşünme. Düşünmekle çözemeyeceksin. Korkum yok acıların kazanacağı zaferlerden!

Kadın: Cesursun.

Adam: Bu cesaret, sen varsın diye. Senin için. Senden öncesi kesif ve yapışkan bir karanlık. Kendi dünyama çekilmiştim ben senden önce. Tüm kapılarımı kapatmıştım. Nefes almayı bile unutmuştum. Kuşların şarkılarını duyamaz olmuştum. İçimde yaşıyordum her şeyi. Sonra “sen” geldin. Bütün saltanatınla, hâkimiyetinle, azametinle geldin. Bir güneş doğdu odalarımın sımsıkı kapanmış ağır kadife perdeleri arasından. Odalarım, ruhum, kalbim aydınlandı. Tutkuya dair herhangi bir kelimeyle ifade etmek imkânsız içimde yanmakta olan ateşi. Belki bir gün… Belki bir gün anlarsın. İşte bu yüzden, senin fırtınanda boğulacak olmak dert değil bana.

Kadın: Ah, o boğulmalar… Bile bile nasıl yelken açıyorsun alev denizlerine?

Adam: Evet, nefes almakla boğulmak kol kola yürüyor senin şehrinin caddelerinde. Pervanenin sarhoşlukla ateşe yaklaşması tam olarak böyle bir şey. Kanatlarım ateşe değecek, yanacağım şüphesiz.

Sana geliyorum. Gelme sakın, boğulacaksın diye uyarıyorsun beni ama nafile. Umurumda değil boğulmak. Ayakucunda alacağım birkaç nefesi, dünyanın en güzel bahçelerinde duyacağım feraha değişmem. Parmak uçlarının altında birkaç nefes, işte dünyanın bütün saadeti. Sarsılmışım, paramparça olmuşum, yanmışım… Dünyanın bütün felaketleri toplansın gelsin, hepsi birden veya tek tek. Gölgenden aldığım ilhamla cümlesini alt ederim. Ama anlatabilmek bunları. anlatabilmek içimdeki “sen”i sana. Kelimelerim ne kadar aciz ve ne kadar cahil cümlelerim.

Kadın: Bunca olumsuzluk karşısında sebat ediyorsun. Ne demeli buna, bilemedim.

Adam:  Bırakıp kaçmamı mı isterdin, yoksa vazgeçmemi mi?

Kadın: Bir limanın gemilere verebilecekleri sınırlıdır. Kaynaklar sınırsız değil, hiçbir misafirlik de sürmez sonsuza kadar. Aradığını bulamazsan üzülürsün muhakkak. Üzülmeni istemem.

Adam: Üzülmüyorum. Sıkıntılar da güzeldir. Çok düşündüm bunu bitmek bilmeyen yürüyüşlerde. Kitaplarla çok dertleştim. Şiirler okudum, şiirler yazdım. Sordum, danıştım, konuştum. Anladım ki külfet de güzeldir eğer bir güzellik uğruna çekilmişse.

Kadın: Ah limanlar, ah o ayrılıkların şahidi ve kavuşmaların mahcup sırdaşı.

Adam: Ah limanlar, acı ilaçlar eczanesi. Onulmaz dertleri dağlayan gaddar icraatlı ve müşfik kalpli cerrahların ameliyathanesi.

Bir nefes, bir nefes daha… Bitecek her şey yakında

YORUM

WORDPRESS: 0