ANA SAYFAÖykü

Birgül Temur | Gözümde Özleyiş

Birgül Temur "Gözümde Özleyiş" adlı öyküsüyle Edebiyat Daima'da

Hatice Yıldırım – Zübeyde Güllüce | Kedi
Nisa Eser | Giz
Zehra Pamuk |  Ölüm Sessizliği

Birgül Temur | Gözümde Özleyiş

[sharethis-inline-buttons]

Şarkılar o bildiğim makamdan çalmıyor artık. Gündüzler başını alıp gidiyor. Bana dair hiçbir şey bırakmıyor geriye. Bir boşluktan diğerine savruluyorum. Kâh bir deniz kenarındayım, kâh çıkmaz bir sokakta. Varlığım bu dünyanın çok uzağında.

Sokaktan her sabah bir simitçi sesleniyor “Taze simit var!” kelimeler ağzından tam çıkmıyor hiçbir zaman. Kıvrılan harfler, yuvarlanan kelimelerle bağırıyor. Koş kızım diyorum iki simit al, biri sana diğeri kardeşine. Kendime almıyorum, çocuklarınkinden tırtıklıyorum bir parça.

Hayat da beni eksiltiyor böyle. Olduğum yer, olmadığım yerin acısıyla yangın yerine dönüyor gece gündüz. Artık baş edemiyorum, düzeni bozmak, isyan etmek gibi kötü şeylere meylediyorum her geçen gün.

Sıkıştığım bu evin kapılarının çıkardığı sesi bile adım gibi biliyorum artık. Bak bu oturma odasının kapısının sesi; tok ve gıcırtılı. Diğeri salon kapısı, cümle kapısı mı? o en gürültülü olanı. Seslerine artık aşinayım bu evin.

Biraz sonra üst komşunun terlik sesi merdiveni inletecek. Yüz kere dedim yavaş in, bir gün düşüp ayağını kıracaksın. Kadın telaşlı, sakinlikle işi olmaz. Gün boyu zil susmayacak sonra, çocuklar girip çıkacaklar eve “anne susadım, anne acıktım”

İnsanlar tarafından çalınan gündüzlerim yerini geceye bırakacak sonra. Peşimi bırakmayan acılarımla baş başa kalacağım; ince ince sızlayacak her yanım. “Kızım koş boynuma masaj yap, ağrısı tuttu meretin”. Kaçan uykularıma bir de geçmişin muhasebesi eklenecek tabii. Bölük pörçük uykularım bin yerinden darbe alacak hayatım gibi.

Kafamdakileri unutmak, ağrıyan yerlerime odaklanan zihnimi dağıtmak için elime bir kitap alacağım sonra. Kelimeleri çift görmeye cümleleri hadım etmeye başlamışken, ne okudum ben şimdi anlamadım bıkkınlığıyla paragrafın başına döneceğim defalarca. Yazarı suçlayacağım biraz da, basit cümleler kursaymış o da. Hemen anlasaymışım, beni yormasaymış bu kadar.

Günler aynı sıkıcılıkla birbirini tekrar ederken,  kendi iç yolculuğumla yine başım dertte olacak. Boğazıma kendi ellerimle sarılacak ya da kendi güzelliklerimi yine kendim seveceğim. Beni bahar zannedecek o vefasız dostlar, oysa her gün kendi ölümüme, sonra dirilişime yine kendim şahitlik edeceğim.

Sonra iki adım uzağımdaki camiden, müezzin ezan okuyacak gümbür gümbür, gönül telimi titretecek her bir nağme.  Çağrılan, şifasından habersiz yaşamaya devam edecek. Yüzü kara, kalbi dumanlı, aklı felç. Arayan ne aradığından habersiz, bulan ne bulduğunu bilmeden sürecek bu iflas.

Pencerenin önüne oturacağım, gelen geçen herkesin hayatını merak edeceğim. Kafamdan hikâyeler uyduracağım. Bak şu siyah saçları beline kadar uzanan genç kız sevdiğiyle buluşmaya gidiyor. Yaza evlenecekler, bu hafta sonu ailesinden isteyecekler onu. Vermezlerse kaçacaklar, bohçasını da yanında götürecek yanında. Kaldırımda ağır ağır yürüyen, başı önünde efkârdan içi dışına çıkmış adam borçlarını nasıl ödeyeceğinin sıkıntısıyla evine gidene kadar mum gibi eriyecek çaresizlikten.

Sokağın karşısındaki kadın kuaförü ıslanan havluları asmak için ağzında kocaman bir ciklet, tepeden topladığı permalı saçlarıyla görünecek kapıda. Yan taraftaki marangozun çırağına alımlı bir bakış atacak. Gözlerini süzerek içeri girecek. Müşterinin saçına fön çekerken onun hayatında olanı biteni dinleyecek. Bıkmışlığını belli etmeden rolünü oynamaya devam edecek. Müşterisini kaybetme kaygısıyla bir gün bile “Senin derdinden bana ne?” diyemeyecek.

Elinde bastonu, güçsüz bacaklarıyla mahallenin en yaşlısı Hikmet amca görünecek sonra. Ekmek almak için bakkala uğrayacak. Gün ışığı girmeyen evine yürüyecek usul usul. Hızla dönen dünyanın hızına yetişemeyecek bir daha.

Bu tablodaki kasvet canımı sıkacak sonra, elim emektar radyonun düğmesine gidecek. İçimdekilere dokunmak mutlu edecek beni. En sevdiğim şarkılardan fal tutacağım. “Bu sana, diğeri sana, hepsi sana” diyeceğim o benden habersiz derde dermanıma. Radyoda çalan şarkıya istemsiz eşlik ederken dudaklarım, gündüz çekilip gece kurulurken tahtına, zihnimde, benliğimde o varken dalacağım derin bir uykuya.

Gözümde özleyiş, gönlümde acı 
Alnımda sevdânın sıcak izi var 
Bana benden yakın, benden yabancı 
İçimde dolaşan, gezen biri var

Ne kapımı çalan garip postacı 
Ne beni bekleyen, özleyen bir yâr 
Bana benden yakın, benden yabancı 
İçimde dolaşan, gezen biri var*

*Şemsi Belli’nin güftesi, Selahattin İnal’ın bestesi olan buselik makamında şarkı.

[sharethis-inline-buttons]

YORUM

WORDPRESS: 0