ANA SAYFADeneme

Sevda Sezer Gülle | Noktalı Virgül ve Peçete

Sevda Sezer Gülle yazdı: İşte bu, benim; bundan dolayı da sözcüklerin bencesini yazmıyorum. Gördünüz, yine noktalı virgül. Noktalama işaretleriyle derdi olan yazarlardan biri "Kendini beğenmiş ukala virgül" diye yorumlasa da fukarayı, benim varoluş sebebim kibirden değil; söylediğim en basit ve anlaşılır cümleyi bile açıklamaya mecbur bırakılmaktan. Bakın, bir kere daha aynısı oldu.

Merve Yıldız | Gecenin Tılsımı
Murat Alan | Ercan Kesal’da Albert Camus’yu Hatırlamak
Aslı Hilal Menteş | Söylemek Mümkün
[sharethis-inline-buttons]

Sevda Sezer Gülle | Noktalı Virgül ve Peçete

Bazen düşünüyorum da eğer bir noktalama işareti olsaydım, durmakla devam etmek arasında bırakılmış bir noktalı virgül olabilirdim. Biten bir cümleysen, noktasındır; devam ediyorsan virgül. İzin verseniz duracağım ama bir müsaade etmiyorsunuz  ki soluklanayımın adı ise noktalı virgüldür.

İki cümleyi birbirine bağlayan “ama, fakat, lâkin, yalnız, ancak, ne var ki, ne yazık ki, çünkü, yoksa, bundan dolayı, binaenaleyh, sonuç olarak, bununla birlikte” gibi bağlaçlardan önce noktalı virgül konur.

İşte bu, benim; bundan dolayı da sözcüklerin bencesini yazmıyorum. Gördünüz, yine noktalı virgül. Noktalama işaretleriyle derdi olan yazarlardan biri “Kendini beğenmiş ukala virgül” diye yorumlasa da fukarayı, benim varoluş sebebim kibirden değil; söylediğim en basit ve anlaşılır cümleyi bile açıklamaya mecbur bırakılmaktan. Bakın, bir kere daha aynısı oldu. 

Bir dili, yine kendi gramerinden aynı dile tercüme etmeye gerek var mıdır? Söz konusu semantiğiyse ve muhataplarınız herhangi bir anlamda buluşmayı tercih etmiyorsa, zor buluyorsa ya da bilmemenin aşırı acıklı mazlumluğuna sığınıyorsa, evet çeviri gereklidir.

İlk varoluşsal gerekliliğimi 6 yaşında hissettiğimi hatırlıyorum. Yüksek sesli ebeveyn tartışmalarında sesini duyuramayan iki yandan örüklü Ayşecik masumiyetindeki çocuk olarak, noktalı virgülü bilmeden hareket bazında düşmüştüm tamamlanması beklenmeyen cümlelerime. Her seferinde bayıldım. Onlar seslerinin desibelini arttırdıkça, yine bayıldım. Bu aslında sözlü bir açıklamaydı fakat yıllar sonra bile pek anlaşıldığını sanmıyorum.

Sonra yazdım. Aslında onu değil bunu demek istedim dercesine uzun uzun açıklamalarla dolu metinler yazdım.

 Yüze söylenince reddedilme olasılığı yüksek, sesinin titremesine, dudağının düşmesine gözünün yaşarmasına bakmadan daha girizgâhta sonlandırılacak bir ebeveyn talep bildirisi için yazmanın seslendirmekten çok daha iyi bir fikir olduğunu ise ortaokula yeni başladığım yıllarda keşfettim. Kardeşlerle bir fikir teatisi sonrası özel kalem olarak uzun ve dramatik açıklamalarla dolu bir başvuru mektubunu, şayet kabul edilirse karşılığında verilecek taviz ve de sevgi tezahüratlarıyla bitirir, yatak odasının kapısının altından sessizce atarak kaçar, genellikle de oy birliğiyle emeğimizin karşılığını alırdık.

‘’Sevgili anneciğim ve babacığım! Denize gidebilir miyiz bu hafta sonu? Orada sizi masrafa sokacak hiçbir şey istemeyeceğiz ve asla üzmeyeceğiz söz veriyoruz. Lütfen lütfen lütfen …’’ Hâlbuki bizler de emsal neslimiz gibi ekmek arası kızartmadan bile hiçbir zaman şikâyet etmeyen çocuklardık. Yine de hakkımız olan bir şeye kavuşmamız için bir noktalı virgülün yardımına ihtiyacımız vardı. Yani cümleleri tefsir edecek bir kaleme. Seçilmiş bir kurbana. Kısaca bana desem de olurdu ama mağduriyet her zaman puan kazandırır haksız mıyım? Belki bu sefer! Ve junior müfessirlikten ergenlik ve yetişkinliğe evrildiğim sonraki yıllarda da kendimi nedensizce sorumlu hissettiğim Mütercim Tercümanlığa devam ettim. Konuşmama imkân verilmeyen ve konuşmaya meyletsem de dinlenmeyeceğimi bildiğim her yerde yazdım. Sandım ki söze kulak vermeyen, çizgilere yuvarlanmış sembollere kıymet verir. Oysa bu, çok daha zor olanıymış ve ben insana dair beklentileri minimum düzeyde tutmak gerçeğini henüz idrak edemediğim düş zamanlarındaymışım.

Yazdım…

“Anlatamadım sanırım“ diye kendimi hafife, duyduklarımı ise alttan alarak sevgiliye yazdım. Oysa o anlamamakta direnendi. Çocuk gibi sofraya küsüp giden eşime yazdım; gel barışalım diye. Arkadaşlarıma, dostlarıma, aileme… Beni sevdiğini ve anladığını söyleyen herkese bir açıklama yapmak zorundaymışım gibi yazdıkça yazdım. Matematiğin felsefesinde tekrarlanan şeylerin olma olasılıklarının arttığına dair bir teori varmış ve bunun deneği olmamak için o işaretin ne olduğunu bir kere daha yinelemiyorum.

Derken, herhangi bir günün her zamanki gibi bir anında bunu yapmayı bıraktım. Noktalı virgül değilim artık. İşaretin yerini alan “ama’’ bağlacı gizli noktalı virgülüm şimdilerde. Söylemeyi bıraksam da gördüğünüz gibi yazmayı bırakmam dudak tiryakiliği kıvamında henüz. ‘’Ama’’ niyetlerin de elbette ki belirlenen bir vakti var.

Peki, bu içsel devrime sadece bir kâğıt peçetenin sebep olduğunu söylesem; gülerdiniz muhtemelen. Aslında elma katırtısı, parmak kıtlatması, çekirdek çıtlatması, mause tıklamasına artık sabredebildiğimi zamanında fark edebilseydim, peçeteyi kutsal bir imgem de yapmayabilirdim. Hâsılı,

Hayatın anlamını kâğıt bir peçeteyle çözdüğüme inanamıyorum.

Ama çözdüm. Kesin doğarken bir elinde peçete vardı denecek kadar herkesi bezdirdiğim, sofranın olmazsa olmazının, olmasa da olurunu yapabildiğimi fark ettim. Çatal bıçak kadar önemsediğim ve asla unutmayacağım, unutulması mümkün olmayanımı unuttum. Hem de her defasında. Unuttukça keyiflendim. Keyiflendikçe unuttum.

Galiba yine uzun bir yazı yazdım ve artık bitirmem gerekiyor. Belki bir başka zamanda peçete ile noktalı virgül arasındaki bağlantıyı açıklarım. Yok, sanırım bunu yapmak istemiyorum.

Nokta.

[sharethis-inline-buttons]

YORUM

WORDPRESS: 2
  • comment-avatar
    Sacettin İnce 3 yıl ago

    Eleştirel yaklaşım ya da eklenti beklemeyen özgün bir yazı.

    Nakışlama sanatının her alan için gerekliliğini ortaya koyması açısından da verimli bir örnekleme.

    Yazarın estetik duyarlılığı kaygıdan uzak.

    Kaleminiz hep yazsın

    • comment-avatar
      Sevda 3 yıl ago

      Yorum yapma nezâketiniz ve sözleriniz için çok teşekkür ederim.