ANA SAYFADeneme

Aslı Hilal Menteş | Yalnız Ellerim Var

Aslı Hilal Menteş "Yalnız Ellerim Var" adlı yazısıyla Edebiyat Daima'da

Rahmi Kızıltoprak | Sükût Kelepçesini Kırmak
Muhammet Korhan | Derin ve Aktif Düşünmek Üzerine
Aslı Hilal Menteş | Söylemek Mümkün

Aslı Hilal Menteş | Yalnız Ellerim Var

[sharethis-inline-buttons]

Bir yol ki hem geriye hem de ileriye doğru görüş alanım oldukça kısıtlı. Zaman zaman kendiliğinden sislenmeler zaman zaman ise kasıtlı sis bombalarına rastlamak mümkün. Sıkıntı, istenmeyen alanda zamansız geliveren sisler ile benim attığım sis bombalarının zamansız dağılıvermesi. Kimi zaman da yakmayan bir güneşle üşütmeyen bir meltem.  Yol olabildiğince engebeli ve mayınlar kaplı, bazen çiçekler bezeli, bazen de çiçekli mayınlar. Yapmam gerekenin sadece koşmak olduğunu biliyorum. Bazen geriye bakmadan, çoğu zaman geçtiğin yolları unutmadan. Ben tam da koşmak istiyorum. Engebelerden atlamak, engebelere takılmak, düşmek, kalkmak, yaralanmak, iyileşmek, mayınları tanımak, çiçekleri koklamak, yokuş tırmanmak, yokuş aşağı yuvarlanmak, yavaşlamak, hızlanmak, ama hep ilerlemek.

Önümde bir koşu bandı var el birliğiyle koyduk, herkesin biraz payı var ben dahil. Koşuyorum, düşüyorum, yaralanıyorum, kalkıyorum ama ilerleyemiyorum. Ne çiçeklere dokunabiliyorum ne mayınlara basabiliyorum. Bir plastik bandın üzerinde kâh koşuyorum kâh emekliyorum. İşin kötüsü kumanda bende değil. Bir güruhun ellerinde ki o da sislerin ardında. Parçalamak istiyorum katılıp bir nevi Ludist[1] harekete. Yalnız benim elimde bir balyoz yok, yalnız ellerim var. Sağda solda kaya parçası var ama inip de alamıyorum.

Hadi bi cesaret atlayayım şunun üstünden. Daha büyük yaralanayım, daha geç iyileşeyim, belki de hiç iyileşmeyeyim ama özgürleşeyim. Dikenler batsın ellerime, dizlerim parçalansın da kumlar dolsun. O halde yavaş yavaş ilerlemeye razıyım, kimi zaman olması gereken de bu sanki: “O kadar acele ederdi ki, her yere geç kalırdı.” diyor Ömer Madra Oğuz Atay için, o misal. Ben bir atlayayım da şuradan, koşarken de dinlenirken de acele etmeyeyim istiyorum, acele ederken dahi acele etmeyeyim. Gerekirse önce bir geriye giderim, biliyorum tuttuğum nefes yetecek biriken sisleri dağıtmaya. Görünen o ki yüzleşmeye de razıyım kendi bulandırdıklarımla. Böylesinin daha sağlam bir dönüş vadettiği konusunda hemfikir olduğumuza eminim çoğunlukla.

Bu fikirler kafamın içinde isyan çıkarırken ben hala bantta koşmaya devam ediyorum, kumandasının bende olmadığı bantta. Bu fikirler kafamın içinde isyandayken o kadar ama o kadar zorlaşıyor ki devam etmek bacaklarım tutmuyor işte arada. Dedim ya koşuyorum, düşüyorum ama ilerleyemediğim gibi savrulup gidemiyorum da. Savrulup gitmek atlamaktan elbette daha kolay olurdu. Kumandayı almaktan mı korkuyorum? Atlamaya zaten korkuyorum. Ama daha çok korktuğum bir şey var. O da isyanın dinmesi. Bir de isyan sürerken isyanın cilvesine dalıp vazgeçmek atlama fikrinden. Bütün bunlar özgürleşmekten korktuğum anlamına mı geliyordu?  Ama daha çok korktuğum bir şey var. O da vazgeçmek özgürleşmekten.


[1] 19.yüzyıl başında İngiltere merkezli, fabrikalarda dokuma makinelerini hedef alan planlı ve örgütlü makine kırma hareketi. Adını Leicester’li dokumacı işçi Ned Ludd’dan alan hareket, İngilizceye “makineleşme karşıtı kimse” anlamını taşıyan “luddite” kelimesini katmıştır.

[sharethis-inline-buttons]

YORUM

WORDPRESS: 0