ANA SAYFA

Fatma Sümer | “Gül”ün Zamanda Yolculuğu

Fatma Sümer “Gül”ün Zamanda Yolculuğu adlı yazısıyla gül imgesinin tarihteki macerasına eğiliyor.

Merve Yurtsever “Hiçbir Şey Anlatmayan Hikâyelerin İkincisi” Üzerine Yazdı   
Erhan Çamurcu | “Çile” Şiiri ve Necip Fazıl’ın Açtığı Çığır
Sema Uyar | “Haziran”da Kaçış ve Arayışın Öyküleri
[sharethis-inline-buttons]


Gül; sevginin, muhabbetin, aşkın sembolü…
Gül; elvâni renkleriyle göze, mis gibi rayihasıyla ruha şifa…
Gül; bağların, bahçelerin kraliçesi…
Gül; Gül-i Ruhsar efendimizi temsil eden güzide çiçek…

Evet, üzerine onlarca, yüzlerce söz söylenmiş, şarkılara, şiirlere konu olmuş gül bitkisini bilmeyen yoktur. Geçmişten bugüne gönlümüzün başköşesine oturmuş nadide çiçek…
İstedim ki bir kez daha sözümüzü süslesin, gülün yeryüzü yolculuğuna biraz eşlik edelim.

Gül; hem doğu hem batı medeniyetlerinde önemli yer edinmiş, tarihi çok eskilere dayanan özel bir bitkidir.
İnsanlık tarihinde olduğu gibi bitkilerin tarihini de bizler fosillerden, duvar resimlerinden ve tabletlerden öğrenmeye başladık.

İlk olarak güle Mezopotamya’da bulunan, yaklaşık 5000 yıl önceye ait kil tabletlerde rastlanmıştır. 

Çin medeniyetinde gül üzerine yüzlerce kitap yazılmış, farklı alanlarda kullanılmasıyla önemli yer bulmuştur. Çinli filozof Konfüçyüs gülün önemine çokça değinmiş, bu yüzden saray bahçesinde gül yetiştirilmiştir.

Romalılarda gül tıp, kozmetik, süsleme, hijyen gibi çeşitli alanlarda kullanılmıştır. Bu yüzden büyük gül bahçeleriyle, Roma’nın tarım ve ticaretinde önemli yer bulmuştur.

Orta Çağ’da batı medeniyetlerinde bir süre unutulan gül Haçlıların Orta Doğu ülkelerinden getirdikleri gül fidanlarıyla tekrar önemini kazanmıştır.

Anadolu’da ise gülün tarihçesi, MÖ 1750–1780 yıllarına uzanan Anadolu Hititlerinde rastlanır. Bu uygarlık, gülü ilaç yapımında kullanmışlardır.

Yine Girit’teki Knossos Sarayı’nda Minoa Uygarlığı’nın hüküm sürdüğü M.Ö 1600 yıllarında resmedilmiş gül figürü vardır.

Eski Mısır’da MÖ 1400 yıllarına ait bir hiyeroglif yazıda rastlanır. Bunun yanı sıra en eski tarihe geçmiş olan güle dair kayıt ise MÖ 1600’lerde Mısır Firavunu Thutmose’nin mezarında bulunan hiyeroglif gül figürüdür.

“Gül olanın aslı güldür
Peygamberin nesli güldür
Sağ oturan erenlerin
Bezmi visali güldür gül”

İslam kültüründe ve geleneğinde ise gül büyük öneme ve yere sahiptir. Öncelikle gül İslam’da  peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sembolü olarak görülmüştür. Peygamberimizin kokusunun ise gül gibi olduğu söylenir. Bu yüzden gül suyu ve gül yağı Türkiye’de ve Orta Doğu’da dinî ritüellerde çokça kullanılır.
Kâbe’nin siyah örtüsü her yıl hac mevsiminde gül suyu ile kokulandırılır. Bu işlemde kullanılan gül suları Türkiye’den ve İran’dan getirilir. Kâbe’nin yağ lambalarında ise gül yağı yakılır.
İslam geleneğinde gül, cennet çiçeği olarak addedilir.
Kral Nemrut Hz. İbrahim’i ateşe attığında ateşin etrafı güllerle çevrili bir havuza dönüştüğüne inanılır. Söz konusu bu havuzun Şanlıurfa’daki (o günkü adıyla Edessa) Balıklı Göl olduğu söylenir.

Hz. Ali ölüm döşeğinde gül istemiş ve bu gülleri kokladıktan sonra ruhunu teslim etmiştir. Bu yüzden gül sûfiliğin Bektâşilik mezhebinin en önemli sembollerinden birisidir. Ayrıca sûfilik geleneğinde topraktan dikenli dallarıyla yükselen gül, çiçeklerinin eşsiz güzelliğiyle Allah’a giden manevî yolun zorluğunu sembolize eder.

Mevlâna Celaleddin-i Rûmî eseri Mesnevî’de gülden çokça bahsetmiştir. “Gül Dünya’ya cennetin bahçıvanları tarafından ruhunu gözünü ve aklını güçlendirmek için gönderilmiştir.” der Mevlâna.

“Seyrimde bir şehre vardım
Gördüm sarayı güldür gül
Sultânımın tacı tahtı
Bağı duvarı güldür gül…”

İstanbul’un fatihi Sultan Mehmet bir portresinde gül koklarken resmedilmiştir. İstanbul’un fethinden sonra camiye çevrilen Ayasofya Kilisesi’nin her tarafını gül suyu ile yıkattığı söylenir.

Gülün medeniyetler açısından erişilebilmiş tarihçesi bu şekildedir. Gülün çeşitli alanlarda kullanımı da elde edilen tarihi verilere göre MÖ yaklaşık aynı tarihlere uzanmaktadır.

Öncelikle gül, damıtılmak suretiyle elde edilen gül yağı ve gül suyu şeklinde kullanılmıştır. İlk damıtma işlemi M.Ö 50’li yıllara denk gelen İskenderiye’nin simyacılarına ve M.S 9. yüzyılda Araplara  atfedilse de Hindistan dolaylarında MÖ 5000 yıllarına dayandığı düşünülen Indus Vadisi Uygarlığı’ ait kalıntılarda topraktan üretilmiş damıtma kaplarına rastlanmıştır. Bu yüzden gülün de bu uygarlıkta damıtılarak kullanıldığı düşünülmektedir.

Ve yine Mezopotamya’da bulunan MÖ 3500’lü yıllara ait kil tabletler ve damıtma kaplarına göre kokuları ekstre ederek kullanma sanatında uzman Asurlular ve Sümerler’in de gülü, uzmanı oldukları parfüm işinde kullandıkları düşünülür.
Damıtma demişken şunu da belirtmek gerekir ki; bugünkü kullandığımız şekliyle imbiği yani damıtıcıyı ilk olarak Muhammed İbn. Zekeriya El-Razî (854-925) tasvir etmiştir.
Ta Orta Çağ’dan günümüze gülün kullanım alanlarından biri de tıptır. Hâlâ da kullanılmaktadır.

Gülden üretilmiş gül suyu ve gül yağına eski İslam tıbbı metinlerinde oldukça sık rastlanır. 9. yüzyılda yaşamış El-Kındî mide, karaciğer, ağız ve boğaz rahatsızlıklarında, yanık ve yaralarda gül ürünleri kullanılmıştır. Yine aynı yüzyılda El-Dinaverî gül ürünlerini ateş düşürücü ve sakinleştirici olarak kullanmıştır. Aynı dönem bilginlerinden El-Razî gülün sarhoşluğu azaltıcı etkisinden bahsetmiştir.
Batılıların Avicenna’sı hekimlerin pîri İbn-i Sînâ ise gül kokusunun kalp ve beyin üzerindeki etkisinden bahseden ilk bilgindir. Bunun yanında eski dönem tabipleri gülün duyuları keskinleştirdiği, vücudu güçlendirdiği, cildi güzelleştirdiği ve göz hastalıklarına iyi geldiğinden söz etmişlerdir.

“Toprağı güldür taşı gül
Kurusu güldür yaşı gül
Has bahçesinin içinde
Servü çınarı güldür gül”


Günümüze ve ülkemize gelecek olursak; Türkiye’de en çok gül Isparta’da üretilmektedir. Bu yüzden Isparta gül ile özdeşleşmiştir. Türkiye gül yağı üreten iki büyük ülkeden biridir. Ülkemizde üretilen gül ürünleri kimya, kozmetik, gıda gibi alanlarda kullanılır. Bu ürünlerin ihracatıyla da ülke ekonomisine katkı sağlanmaktadır.

“Gül alırlar gül satarlar
Gülden terâzi tutarlar
Gülü gül ile tartarlar
Çarşı pazarı güldür gül”


Günümüzde yapılan araştırmalarda da gülün sağlık alanında çok çeşitli yararları olduğu saptanmıştır. Kalp rahatsızlıkları, hafıza kaybı tedavisi, alzheimer hastalığı, damar hastalıkları, epilepsi nöbetlerinin tedavisi, depresyon semptomlarının giderilmesi gibi birçok faydasından söz edilebilir.

Bunun yanında gül edebiyat alanında da geniş yer bulmuştur. Kırmızı gül sevgiyi, aşkı, muhabbeti, saygıyı, tutkuyu, cesareti, takdiri ve tebriği simgelediğinden, şiirlerde, şarkılarda çokça yer verilmesinin yanı sıra hediye olarak da en başta gelen tercihlerden olmuştur.

Görülen odur ki, hakkında sayfalarca yazı yazılsa az gidecek olan bu hoş, güzel ve özel çiçek bundan sonra da her şekilde hayatımızda olacak ve dünyamızı güzelleştirmeye devam edecektir.

(Şiir: Ümmi Sinan)
(Kaynak: Bilim Akademisi üyesi K. Hüsnü Can Başer’in araştırmalarından faydalanılmıştır.)



[sharethis-inline-buttons]

YORUM

WORDPRESS: 0