AYŞE ŞAHİN | RUHU İYİLEŞTİRME YOLLARI’NA BİR BAKIŞ

ANA SAYFAKitaplık

AYŞE ŞAHİN | RUHU İYİLEŞTİRME YOLLARI’NA BİR BAKIŞ

Ayşe Şahin, edebiyatdaima.com için Psikolog Gökhan Ergür'ün "Ruhu İyileştirme Yolları" adlı deneme kitabını inceledi.

FUAT SEVİMAY VE “GÖR BAĞIR” ÜZERİNE
Muhammet Erdevir | Günden Kalanlar’da Sadakat ve Sınıfların Dönüşümü
Berna Karakaya | İyi Bir Hikâye İyi Bir Roman: Ercan Başer’in “İyi Bir Hikâye”si

RUHU İYİLEŞTİRME YOLLARI’NA BİR BAKIŞ

Ayşe Şahin

Ruhu İyileştirme Yolları psikolog Gökhan Ergür’ün denemelerinden oluşan bir başucu kitabı. Başucu kitabı kavramının ne kadar güçlü bir tesiri olduğunun farkındayım, bazı okurların kendilerini etkileyen her kitapta bu kavramı kullanmalarının ne kadar yersiz olduğunun da. Fakat kitabı okuduğunuzda gündelik yaralanmalarımızdan tutun da, geçmiş kırgınlıklarımıza varana kadar her birine şifalayıcı sözler buluyoruz. Hâl böyle olunca hemen her an elinize almak, masanın bir köşesinde ona ayrı bir yer açmak istiyorsunuz. Toplamda 31 deneme ile birlikte gündelik dertlerimizden, telaşlarımızdan, acılarımızdan ve tüm bunların toplamından daha fazla konuyla rastlaşıyor ve okudukça arınıyorsunuz.

Adıyla müsemma kitaplardan biri Ruhu İyileştirme Yolları. Öncelerden yazıldığı halde sanki günümüz dertlerine de değiniyor, sanki sizin okurken olan ruh halinizi anlıyor ve öyle yazıyor.

İlk denemeden itibaren bulmaya hevesli olduğumuz o anlamdan dem vuruyor, esas değer verdiğimiz şeylerin ne olması gerektiğini şefkatli bir elin başımızı okşaması gibi söylüyor. “Benliğimiz diğer insanların insafına ve vicdanına bırakılamayacak kadar değerlidir.” derken tam olarak bu şefkatten söz ediyorum. Sadece aydınlık yönlerimizle değil, karanlık yönlerimizle de insan oluşumuzdan ve sevilmeye layık oluşumuzdan söz ediyor. Sevgi için esas meselenin bir şart olmaması gerektiğini seriyor gözler önüne.

İnsan olmanın belirleyicilerinden de söz ediyor yazar; insan en çok kaybederken insandır diyor örneğin. Dünyadaki insan sayısı kadar dünya vardır derken de benzersizliğimizden bahsediyor. Bunu günümüzün insanı bencilce yücelten ve kanaat önderi gibi davrana kişilerinden oldukça başka bir yöntemle yapıyor elbette.

Ruhumuza şifa olan yollarından biri de başarı putunun gölgesinden kaçmak olduğunu söylüyor yazar. ‘Girdiği her yarışta sonuncu gelen insanlara da ihtiyaç duyuyor dünya’ diyerek bu putun nasıl yersiz olduğunu izah ediyor.

İnsan olmanın ne olduğunu anlatmaya devam ediyor yazar ve ekliyor: “İnsan hayal kurmadan, ötekine güvenmeden, sözüne itimat etmeden nasıl anlamlı bir hale getirebilir ki dünyayı?”

Ve devam ediyor: “İşte bu hayal kırıklıkları bizi tam ve insan yapıyor.” İnsan olmanın yolunun aslında tam olmaktan geçmediğini böylece fark ediyoruz. İnsan demenin zaten yarım kalmışlık olduğunu biliyoruz böylece. Ben böyle söyledikten sonra yazar interaktif bir kitap yazdığını ispat edercesine bir cümle kuruyor bir sonraki sayfada “Çünkü insan dünyada bulmakla değil, kaybetmekle ve aramakla nam salmıştır.”

İnsanın bu dünyada neyle nam saldığı elbette iyi gözlerin merakı değil. İnsanı bir ürün, bir alıcı gibi gören zihinler de var ve bunlar hiç durmadan insanın aramak merakını körükleyecek şeyler yapıyor. İnsanın rotasını şaşırtmakla işe başlıyorlar. Rotasını şaşıran insan bu kez ait olmadığı yerde kendine iyi geleceğini sandığı şeyleri aramanın telaşına düşüyor. Buldum sanıyor, buldum sandıkça önüne satın alacağı yeni ürünler seriliyor insanın. Böylece sadece satın alan ve arayan bir varlığa dönüşüyor insan. En nihayetinde bir kayboluşa sürükleniyor. Yazarımız buna da bir yol bulmakta gecikmiyor. Gideceği yer konusunda fikri olmayanlar için keşfetmeyi önerdiği kalp pusulalarından söz ediyorum. “Bir kalbiniz vardı, onu hatırlayınız.” dizeleriyle destekliyor sözlerini yazar. Ruhu iyileştirme yollarına böylece bir tanesini daha eklemiş oluyor.

Okudukça iyileşiyor okur. Fakat dünya derdi bitmiyor. Sağdan soldan önden ve arkadan gelen şeytanlar ve uşakları insanın iyileşmesine engeller buluyor ama yazarımız da durmuyor: “Hatırla ey insan; bu kapıldığın ilk tufan değildi.” diyor. Tufanlarımız bitmiyor, Ömer Yalçınova’nın son şiir kitabı gibi tufandı, kopuyor. Fakat hatırlayalım ki bu ilk değil, son da olmayacak. Dünya bizi türlü yerlerimizden vuracak, yaralar alacağız. Fakat en nihayetinde şifaları kendimizde ve aradığımız anlamlarda bulacağız. Yazar da böyle diyor; “Ancak yaşamış olmanın mesuliyetini olgunca kabul edersek şifa bulabiliriz.” diyor. Omuzlarımız dünya yükünden ne kadar ağrısa da bu mesuliyeti kabul ettikçe şifalanacağız.

Ergür şifanın yollarına bir de devam etmeyi ekliyor. Mutsuz baktığımız o yolların da bir sonunun olduğuna ve her şeye rağmen yaşamı sırtlanmaya inanıyor.

“her şeye rağmen yaşamı sırtlanmak” çok güçlü bir kelime. Her şey de öyle. İnsan gerçekten yaşadığı her olayı sırtlanabilecek kadar güçlü olabiliyor mu? Kitabı okuduğum dönemler büyük depremi yaşadıktan aylar sonrasına denk geliyor. Sırtlandığımız yükler bu kez evlerimizin yıkılması, şehirlerimizin yıkılması olsa da yazarın deyimiyle ‘acının birleştirici gücü’ bizi iyi etmeye bir nebze de olsa iyi geliyor. İşin ilginç yanı kitabın depremden önce yazılmış olması. Fakat acı baki. Sadece isim değiştiriyor ne yazık ki. Kimi ayrılık oluyor, kimi evsizlik, yurtsuzluk, kimi de tüm bunları içine alan deprem. Fakat işte hayat türlü yokuşlarıyla gelirken önümüze şifalanmanın bir yolu da acıda birleşmek oluyor.

İnsan kendine şifa yoları arayadursun modern dünya insanın şifalanma yollarını bir bir tıkamakla meşgul ve biz bu dünya cehenneminde savruluyoruz. Modern dünyanın türlü oyuncakları da bu savruluşun önüne geçemiyor. Tam aksine savruluşumuzu artıracak türlü oyunlarla dolu yaşadığımız bu yer. Tamamıyla bir başına kalan, para avcısı şirketlerin türlü Ali Cengiz oyunuyla baş etmeye çalışan insan bir başınalığın tüketici etkisi ile yapayalnız kalıyor. Yapayalnız kalan insan bununla baş edemeyince de bu şirketlerin oyunlarına teşne oluyor.

Anormal bir zamandan geçiyoruz. İnsanı yine insanın ürettiği şeylerden/ şerlerden korumaya çalışıyoruz. İnsanı insandan sakınmaya çalışıyoruz ne acı. Türlü oyunlarından, yalanlarından da yine insana sığınıyoruz. Ne tuhaf bir çelişki değil mi? İnsandan insana sığınıyoruz. Ergür bunu şu şekilde ifade ediyor: “Dünya hepimiz için tahammül edilmesi zor bir yer haline dönüştü.”

Sığındığımız insandan yaralanınca biz evet diyoruz, hem de çok tuhaf bir yere dönüştü. Velhasıl insan bir yalan ve dolan üzre kurulu bu dünya çölünde hüsranda ve ziyandadır. Ancak gönlüne iyi gelen şifalar ve o şifayı yaratan Allah müstesna.

Ruhu İyileştirme Yolları

Gökhan Ergür

Profil Kitap

213 Sayfa

GÖKHAN ERGÜR KİMDİR?

Klinik Psikolog Gökhan Ergür 23 Nisan 1989 İstanbul, Beyoğlu doğumlu. İlk öğrenimini  Şişli Kuvayi Milliye İlköğretim Okulu’nda tamamlayan Ergür, lise öğrenimine Şişli Kurtuluş Anadolu Lisesi’nde devam etmiştir. Üniversite eğitimini İstanbul Bilim Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji bölümünde sürdüren Ergür üç dönem boyunca Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğrenci Temsilciliği yapmıştır. Sonrasında yüksek lisans eğitimini ”Şiddet İçerikli Bilgisayar Oyunu Oynayan İkinci Kademe Öğrencilerinin Saldırganlık Eğilimlerinin ve Benlik Saygı Düzeylerinin İncelenmesi” başlıklı teziyle İstanbul Arel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Klinik Psikoloji alanında tamamlamıştır. Üniversite eğitimleri sırasında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatri KliniğiBalıklı Rum Hastanesi Psikiyatri KliniğiFlorya Doğa Koleji ve T.C. İstanbul Valiliği İstanbul Çocukları Vakfı‘nda stajlarını sürdürdü. Doktora çalışmasına Yakın Doğu Üniversitesi’nde devam eden Ergür Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi‘nin etik kurulunda yer almakta, psikoterapi hizmeti sunmakta ve İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi‘nde öğretim görevlisi olarak ders vermektedir.

YORUM

WORDPRESS: 0