ANA SAYFAKitaplık

Saniye Kısakürek | Metal Hayatlar’a Dair

Saniye Kısakürek "Metal Hayatlar'a Dair" adlı yazısıyla Edebiyat Daima'da.

Nisa Leyla | Bir Modern Zamanlar Ağıdı: Ağır Çıvgın
Esin Gülez | İbn Battuta Seyahatnamesi
Derya Gündoğdu | Çocuk Kalbinden Dünyaya: Beyaz Gemi

Saniye Kısakürek | Metal Hayatlar’a Dair

[sharethis-inline-buttons]

Metal Hayatlar’a Bir Bakış

Bazen okuduğum bir hikâyede cümlelerin içinde kaybolmak isterim. Tekrar tekrar okurum beni etkileyen sözleri. Altlarını çizerim o cümlelerin. Aklıma kazımak ve defalarca okumak için. Metal Hayatlar da benim için öyle bir kitap oldu. Öykülerdeki o şiirsel anlatıma hayran kaldım. Yazarın akıp giden hayata bakışıyla cümlelerinin içinde yol aldım;

“Pencereden bakıyoruz kedimle. Dışarısı bir dünya curcuna. Ne acelesi varsa, açılmış kabak gibi, soyunmuş dökünmüş pirüpak sabah. Şehrin çocuğu, yaşlısı, çalışanı dökülmüş sokaklara.”

Berna Durmaz yeni tanıdığım yazarlardan biri oldu benim için. Yaklaşık bir sene önce Metal Hayatlar kitabını almıştım. Sonra diğer kitaplarını da tanıma şansım oldu. Karayel Üşümesi yazarın okuduğum ikinci kitabıdır. Metal Hayatlar yazarın en son yazdığı öykülerinden oluşuyor.

***

Berna Durmaz Metal Hayatlar’da sokağa bakar, şehre bakar, insana bakar.   İnsanlar mekanikleşmiştir. Modern dünya, hayatı yok etmektedir.  Şehrin ortasında yükselen dev fabrikalar metal yığınları gibi insanların hayatlarını karartır.  Binalar bir canlı gibi toprağı parçalamaktadır. Doğayı, hayatı zehirler. Herkes gibi olmak istemez kahramanlar; sıradan yaşayışlara doğru sürüklenmek istemezler. Ama sınırları çizilmiş, düzenli hayatların içinde yaş alırlar.

“Cıvatalar, dişliler, akslar, zincirler, kayışlar, kıvrılıp bükülerek ve durduğu yerde giderek kuntlaşarak biçimden biçime sokmaya başladı her şeyi.”

Her birimizin iliklerinde hissettiği, insanın değersizleştiği bu tüketen dünya hayat sevincini de yok etmektedir. İşçiler uzuvlarını kaybetmektedir fabrikada çalışırken. Çapa’nın kopan parmaklarına şef umursamadan bakar ve soğuk bir ifadeyle “İşinin başına.” der. Fakat biz insanlar için umut tükenmemiştir hiçbir zaman. Evet, bu dünyada, bu sistemin çarkları arasında yaşamak zordur. Ama umudun çoğalması için çabalamak zorundayızdır.

“Evimi bir hapishaneye çevirdim sonunda. Annem görseydi bugünümü ne çok sevinirdi.”

Kadın kahraman ev içinde tutsaktır. Evini bir hapishaneye çevirmiştir. Görünmez olur. Kendini çekip çıkarmak ister bu hayattan. Evden uzaklaşıp hayatın akışına kapılmayı istemektedir.

Kadınlar acıları heykel gibi taşırlar içlerinde:

“Teyzem ahlar ede ede dolaştı evde. Annem bir heykeldi. Kuşlar konuyordu üzerine. Unutarak yaşayabiliyordu. Heykeller unuturlar. Ben hatırlıyorum oysa.”

Bir diğer öyküde kadınları böyle anlatır; “Bir örnek giydikleri uzun siyah eteklerine, boyunlarını örten hâkim yaka gömleklerine, karınları üzerinde kavuşturdukları kıpırtısız kollarına rağmen şendiler.”

Evde şenlik vardır ama bu eğlence sahtedir. Öykü kahramanı suskun ve yaslı evin geçmişini merak eder. Bir türlü zamana ayak uyduramamıştır. Unutamadığı bir hikâyesi vardır evin. Yıllar önce yok edilmiş bir yaşamın sancısını çeker kahraman.

“Şimdi yüzümde yama bu gülücükler Nesli. Kapayamıyorum yırtıkları. Açık kalan yerlerinden rüzgâr esiyor. Üşüyorum.”

***

Ve bütün bu camlar, metaller, çarklar, çöp yığınları, dev binalar, gitgide birbirine benzeyen şehirler karşısında yalnızlaşan insan vardır öykülerde. Metal Hayatlar’da işte bu yalnızlaştıran şehirlerin, mekanikleştiren fabrikaların, insanı duygusuzlaştıran bu sistemin izdüşümü vardır. Okumaya ve altını çizmeye devam ediyorum heyecanla;  

 “Devasa boy aynalardan kendisini seyrediyordu şehir. Bakıp, kendi çokluğuyla sarhoş oluyor, neye baktığını bilemez halde bakmaya devam ediyordu.”

Son söz olarak yazarın diğer kitaplarını da anmadan geçmeyelim. İlk öykü kitabı Tepedeki Kadın’ı (2011), Bir Hal Var Sende (2012), Bir Fasit Daire (2013) ve Karayel Üşümesi (2016) izledi. Bir Fasit Daire, 2014 yılında Haldun Taner Öykü Ödülü’ne değer görüldü.

[sharethis-inline-buttons]

YORUM

WORDPRESS: 0