Muhammet Erdevir | Suzan Yörük’le “Şehbal” Üzerine Söyleşi

ANA SAYFASöyleşi ve Soruşturmalar

Muhammet Erdevir | Suzan Yörük’le “Şehbal” Üzerine Söyleşi

Muhammet Erdevir, ilk şiir kitabı "Şehbal"le okurlarıyla buluşan şair Suzan Yörük'le şiirini ve şairliğinin gelişim sürecini konuştu.

KUŞLU SÜVETER: SESLER, HATIRALAR VE ÖLÜMLÜNÜN ÇELİŞKİLERİ
Muhammet Erdevir | İlk Yılımızın Ardından
KENDİMİZE SÖYLEYEMEYECEĞİMİZ GERÇEKLER: KENDİMİZ HAKKINDA BAZI YALANLAR

ŞAİR SUZAN YÖRÜK’LE İLK ŞİİR KİTABI “ŞEHBAL” ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Şiir yazmaya çok erken yaşlarda başladınız. Sizi buna iten saikler nelerdi?

– Şiirlerle dostluğum çok erken yaşlarda başladı. Okul yıllarımda ünlü şairlerin şiirlerini okuyor, tuttuğum günlüklere yazıyordum. Kendi kendime de bir şeyler karalıyordum. Lise yıllarımda edebiyat öğretmenimin bana edebiyat tutkusunu ve şiir sanatını aşılaması sonucu, şiir hayatımın can suyu oldu. Yüreğimde hissettiğim lakin dudaktan dökülemeyen kelimeleri kâğıt ve kalemle buluşturup mutluluğumu, öfkemi, kırgınlığımı, heyecanımı, sevgimi yazdığım şiirlerle haykırmaya başladım. Edebiyat dergilerini takip ediyor, yeni çıkan şiir kitaplarını okuyordum. Günümüzde kaç şair yeni çıkan şiir kitaplarını okuyor acaba? İyi şiir yazabilmenin evvela iyi şiir kitaplarını okuyarak başladığını düşünüyorum. 

Dergiler içinde hangileri dikkatinizi çekiyor?

– Dil ve Edebiyat, Dergâh, Hece, Kafasına Göre, Sabit Fikir, Edebice, Lâ dergisi, Hemhâl, Cins. Bu minvalde yayın yapan birçok güzel esere ve değerli isme yer veren dijital dergiler var. Basılı olsun veya olmasın edebiyat adına yapılan her yeniliği ve emeği takdir ediyor, elimden geldiğince destek olmaya çalışıyorum. Dikkatimi çeken isimler:

“Ekran ışığı azaltılmış cihaz gibi şimdi dünya yağmurlarla dikilmiyor bulutların yırtıklara” diyen Ayşenur Biçer;

“Bilyesi kaybolmuş çocuklardan bir abluka
Yeşermeye yüz tutmuş bir bahçedir sesin”

diyen Ersin Kartal;

“Kanatlanıp rüyamda iki alev külümü
Tutuşturup serdiler gösterdiler ölümü”

diyen Abdulhâlik Aker ve daha birçok isim var.

Ali Ural ve Feyza Kartopu denemeleri; Ahmet Murat, Özcan Ünlü ilk aklıma gelen isimler. Şair Arif Ay’ın sevdiğim dizeleriyle toparlayayım.

“Ben aşkın yolcusuyum
Yıldızlar nasıl uzaksa
Sana öyle yakın
Nasıl parlaksa yıldızlar
Öyle kara
Ben aydınlığın yolcusuyum”

Bulgaristan göçmeni bir ailenin çocuğusunuz. Göçmenlik psikolojisi şiir yazmanız üzerinde etkili oldu mu veya oluyor mu?

– Elbette etkili oldu. Tanımı çok zor gerçekten, yaşanmış bir deprem gibi. Hatırladıklarım okulda, kutlamalarda, yarışmalarda hep Bulgar çocukları Türk çocuklarından öncelikliydi. Yapılan sinsi bir asimilasyon vardı ve Türk çocukları Türk olduklarından utanmaya başlamışlardı. Sorguluyordum neden küçümsenmeye, dışlanmaya maruz kaldığımızı, bana neden Türk adımla değil zorla seçtirdikleri Bulgar ismiyle hitap ettiklerini, doğduğumda öğrendiğim anadilim olan Türkçenin neden sokaklarda konuşulmasının yasak olduğunu çocuk aklımla anlamaya çalışıyordum. Doğduğunuz topraklardan Türk kimliğiniz, adınız, özünüz yok edilmek istendiği için göç etmek zorunda kalıyorsunuz. Ailenizin bir kısmını, komşularınızı, arkadaşlarınızı, sevdiklerinizi ardınızda bırakıyorsunuz. Bir kökten kopup bilmediğiniz yaşantıya alışmaya çalışıyorsunuz. Göçmenlik psikolojisi eski yerden kopuş ile yeni yere ait olmak, arafta kalmak gibi. Yaşanan zorluklar dün gibi aklımda mektuplardaki özlemiş selamlar, bayram kartlarıyla öpülen eller, söylenen hasret türküleri. Çocuk yaşta göçü, gurbeti, özlemi, ölüm acısını öğrendim. Zamanla yaşadığım duygu yoğunluğu kendimi yazı ve şiirle ifade etme biçimine dönüştü. Aslında yazarak şifalanıyor, ruhumun yaralarını sarıyorum. Anavatanım olan çocukluğum, kalbimin bir yarısı doğduğum topraklarda kaldı. Bulgaristan göçmeni olduğum için her zaman gurur duydum ve bana en büyük katkısı çalışkanlık oldu. Yaptığım iş ne olursa olsun her zaman çok çalışmak. Çocukluğumda yaşadıklarımdan sonra, Hemingway’in “Bir yazar için erken yaşta alınabilecek en iyi eğitim mutsuz bir çocukluktur.” sözüne katılmamak mümkün değil.

Suzan Yörük – Şehbal

Peki, bu bahsettiğiniz travmaları anlatan öykü, roman veya anı gibi farklı türde metinler yazmayı düşündünüz mü?

– 1989 yılındaki göçümüzü ve bahsettiğim travmaları anlatmak istediğim bir öykü kitabının henüz düşüncesi mevcut. Öncelikli gayem ikinci şiir kitabımı çıkarmak. Bitirmek üzere olduğum bir çocuk kitabı dosyam var ve Bulgarcadan dilimize çevirisi üzerinde çalıştığım bir şiir kitabı. Hangisinin önce vücut bulacağını ise zaman gösterecek. Nasipten öte yol yok.

Şehbal’de hem erken dönem şiir denemeleri hem de gittikçe olgunlaşan bir kalemden çıkan şiirler bir arada. İkisini aynı kitapta toplamak biraz cesaret istemiyor mu?

Haklısınız, nasıl bir cesaret geldiyse üzerime, hele de herkesin her şeyi eleştirmeyi marifet saydığı günümüzde büyük cesaret. Ama verdiğim bu karar olmasaydı şiirlerim kâğıtların, defterlerin arasında kalacaktı. Şiir kitabı benim en büyük hayallerimden biriydi. Doğumdan ölüme kadar insan sürekli gelişim ve değişim içerisinde yoluna devam eder. Kalemimin de yazdıkça, günden güne olgunlaşması doğal bu nedenle hepsi kıymetli benim için. Şiir denemeleri de benim duygularımı yansıtıyor ve yer bulacağı kalpler olduğuna inancım tam.

Dore Gabe’nin  “Şiir gözle görülmez kalple hissedilir.” sözünü çok severim. Şiir akılla değil, kalple yazılır. Ve her birey aynı şiire farklı bakış açısıyla bakar ve farklı duygular hisseder. Yaşam yolculuğumda yazabilmek benim için daima bir mucize ve şükür kaynağı olmuştur. Kâğıt ve kalemin ucundan damlayan kelimeler hislerimin halini anlatır durur. Kâinat muntazam bir denge üzere kurulu baktığım her yerde şiir var. Evrenin içindeki her şey doğa, insanlar, bitkiler, hayvanlar, börtü böcek her varlık bu şiirin bestelenmiş şarkısı gibi. Yeter ki bizler aklımızla değil, yüreğimizle o ahenkli müziğe kulak verelim. Bizleri yaptığımız iyilikler ve güzel şiir kurtaracak…

Şiir yazarken kendinizle veya kaleminizle inatlaşır mısınız?

– Zaman zaman inatlaşırım. Çoğunlukla ilk yazdığımı beğenmiyorum. Zor beğenen biriyim, istediğim gibi olana kadar uğraşırım. Değişiklikler yaparım, eklemeler, çıkarmalar, silip yeniden yazarım. Herhangi bir temaya odaklanıp yazmak zordur. Doğru duygu yakalandığında kolaylaşır, şiir gelip kendini yazdırır. Bazen akışına bırakmak inatlaşmaktan daha doğru geliyor.

Suzan Yörük

Kadın ve anne duyarlığı şiirlerinize derinden sinmiş durumda. Bu etkiyi azaltmayı düşündünüz mü hiç?

– Çok klişe olacak ama ben bu hayatta en çok anne olmayı sevdim. Emanetçisi olduğum evlatlarım daima önceliğim oldular. Anne duyarlılığımın şiirlerime de yansıması normal diye düşünüyorum. Azaltma konusunda zamanın neler getireceğini kalemimin bana neler yazdıracağını bilemiyorum, yaşayacağız ve göreceğiz.

Şiire taşırken zorlandığınız duygular oluyor mu?

– Empati kurarak yazdığım şiirler daha zorlayıcı olabiliyor. Kendi yaşadığım duyguları daha rahat şiire aktarabiliyorum. Şiir yazarken öyküleştirmeyi seviyorum. Fakat zorlandığımı itiraf etmeliyim. Kitabımda bu tarz şiirlerde var. Örneğin, “Trajedya” şiirim. Öykülemenin şiir sanatına farklı bir bakış açısı kazandırdığını düşünüyorum. Eserin göz önünde canlanmasına neden olur. Şiir kendini ölçünün hâkimiyetinden kurtarıp öyküye yaklaşır. Elbette dozu iyi ayarlandığı takdirde. Dengeli bir şekilde serpiştirilmeli çünkü şiir bir nevi az kelimeyle çok şey anlatmaktır. Turgut Uyar’ın dediği gibi “Aslında her şiir bir hikâyeden çıkar, her şiirin bir konusu vardır. Bu kaçınılmazdır.”

Şiirlerinizin bütününe yansıyan bir lirizm ve içtenlik görüyoruz. Neredeyse bir tür iç döküş gibi. Kendinizi okura bu kadar yakından sunarken çekinceleriniz oluyor mu?

– Samimi bir insanım ve kalemimin yalın olduğunu düşünüyorum. Nasıl ki bir ressamın imzası fırça darbeleriyse, benim imzam da kullandığın içten kelimelerim. Duygularımla sözcükleri harmanlayıp, ilmek ilmek şiirlerimi örmeye çabalıyorum. “Kalpten çıkan, kalbe ulaşır.” düsturuyla bu yola çıktım.

Sizi etkileyen şairler kimler oldu?

– Özellikle öz şiir anlayışını benimseyen şairler… Başta Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Özdemir Asaf, Cahit Sıtkı Tarancı geliyor. Yabancı şairlerden Dora Gabe, Elisaveta Bagryana. Murathan Mungan’ı severek okurum. Hatta bir keresinde “Yaz Geçer” isimli şiir kitabını kaybedip, tekrar aldığımı anımsıyorum. Bu kitabındaki en sevdiğim şiiri “Yalnız Bir Opera” bir bölümü okul yıllığımda bile yazılı ve halen okuyorum.

“Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz
Olacağız yalnızca kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum, ikimizden ne kalacak?”

Andığınız şairlerin poetikaları kendi şiiriniz üzerinde etkili oldu mu? Etkilenme endişesi taşımıyor musunuz okurken?

– Adını zikrettiğim şairlerin birçoğu kendi devrinin büyük şairlerinden. Onları büyük yapan şiir işçiliği yaparken bir yandan kendilerinden sonra gelenlere yol göstermeleri ve ışık tutmaları.  Tanpınar’ın şiir yazma sürecini incelediğimde şiiri bir üretim biçimi olarak algıladığını söyleyebilirim. Malzemeleri toplar tasarlar ve doğru ilhamla şiirini yazar. Şiir yazmanın öğrenilebilecek yöntemleri olduğu kanısındayım. Bunlardan birincisi poetikaları olan şairleri ve iyi şiirleri okumak.

Etkilenme endişesi taşımıyorum çünkü bunun şiirin bir başlangıcı olduğunu düşünüyorum. Önce okuduklarınızdan etkilenirsiniz, sonrasında kendi arayışınıza başlarsınız ve zamanla kendi yolunuzu, şiirinizi keşfedersiniz.

Şiir sanatı engin bir deniz. Halis niyetim şiir emekçisi olarak bir katre dahi olsa bu denizden nasiplenip, küçük bir parçası olabilmek. Şu an kendi şiirimi arayan seyyah gibiyim.

Şiirlerinizde serbest şiir tarzı hâkim olsa da yer yer hece şiirinin etkileri de göze çarpıyor. Bunu neye bağlarsınız?

– Serbest vezinle şiir yazmak daha özgür hissettiriyor. Hece vezni ile şiirler yazma çalışmaları yapıyorum. Hece ölçüsüyle yazılan şiirleri okumaktan büyük keyif alıyorum. Bu okumalar şiirlerimi de zaman zaman etkileyebiliyor.

“Carpediem, Unutulmaz, Kıskanç” gibi şiirlerinizde aşkın, yetişilmesi kavuşulması mümkün olmayan bir duygu olduğu düşüncesi baskın. Gerçekten de bireyin kavuşamadığı duygu mudur aşk?

– Aşk çoğunlukla zamana yenik düşer. Kavuşulmadığı zaman aşktır. Kavuşulduğunda vuslat olur. Gerçek aşk ise, İlahi aşktır. Gerçek aşka giden yol sevgiliye duyulan dünyevi aşktan geçer. Leyla ile Mecnun’un aşk hikâyesini ele alalım. Fuzuli mesnevisinde dünyevi aşkı bir basamak olarak kullanıp, tamamen ruha ait olan “İlahi Aşk”ı anlatır. Şehbal’den bir iktibası burada da paylaşmış olayım:

“Gerçek aşka giden yolda köprüdür sevdiğine olan sevgin
Gerçek aşkın köprüsüdür sevdiğin…”

Yazmak isteyip de yazamadığınız şiirler oldu mu? Bu tema çok zor veya beni aşar dediğiniz bir tema örneğin?

– Teması savaş, yiğitlik, yurt sevgisi olan “epik” şiirler. Beni aşan tema diyebilirim. Tasavvuf edebiyatının en büyük şairi Yunus Emre’ye hayranlık duyuyorum. Tasavvuf şiirleri yazabilmeği isterim.

YORUM

WORDPRESS: 0