KUŞLU SÜVETER: SESLER, HATIRALAR VE ÖLÜMLÜNÜN ÇELİŞKİLERİ

ANA SAYFAKitaplık

KUŞLU SÜVETER: SESLER, HATIRALAR VE ÖLÜMLÜNÜN ÇELİŞKİLERİ

Muhammet Erdevir, Özlem Göktaş'ın ilk öykü kitabı "Kuşlu Süveter" üzerine yazdığı incelemesiyle edebiyatdaima.com'da.

On Bir Öykücünün Ortak Emeği: “Var mıydık?”
Şükran Varol Kır Yazdı: Ben Davis’ten Çorba Dayanışması
Umut Kaygısız | Evvel Zaman’a Dair Yazdı

KUŞLU SÜVETER: SESLER, HATIRALAR VE ÖLÜMLÜNÜN ÇELİŞKİLERİ

Muhammet Erdevir

Özlem Göktaş’ın ilk öykü kitabı olan Kuşlu Süveter on yedi öyküden oluşuyor. Kitabın editörlüğünü Ali Işık yapmış. 1975’te Sivas / Şarkışla’da doğan Özlem Göktaş’ın öyküleri Mahalle Mektebi, Hece Öykü, Karabatak gibi dergilerde okurla buluşuyor. Yazarın ilk kitabı olan Kuşlu Süveter de ağırlıklı olarak bu dergilerde çıkan öykülerden oluşmakta.

Özlem Göktaş’ın öyküleri günlük dile yaslanmakta. Kısa, net, çarpıcı cümlelerin birbirini takip ettiği bu öyküler kısa olsalar da hacimce yoğun metinler. O, öykülerinde çocukluk hatıraları, ölüm ve ses/iç ses/konuşma temalarının üzerinde durur. Özlem Göktaş’ın öykülerinin mevsimi genelde sonbahar sonu, kış başlangıcıdır. Karlı günleri anlatmayı seven yazarın Kuşlu Süveter, Gökten Yıldız Düştü, İğde Çiçeği Kokusu, Avuntu adlı öyküleri bu tercihe örnektir. Sonbahar ve kış söz konusu olunca elbette ince bir hüzne eşlik eden derin düşünceler öykülerin atmosferini belirler. Bu atmosfer içinde kimi zaman hüzünlü ama huzurlu anıları sezer okur kimi zamansa mahrumiyet ve kuşatılmışlık hissine muhatap olur.

Karlı Günlerin Öyküleri

Öykülerinin geçtiği mevsimi sonbahar ve kışa denk getiren Özlem Göktaş, yaşlarından bağımsız bir şekilde türlü yollarla yaşamlarının sonuna ulaşmış bireylerin hayatlarını sorgulamaları, geçmişe sığınmaları ve çocukluk günlerine tutunmaya çalışmalarını da incelikli bir kurguyla dile getirir. Bu yönüyle bazı öykülerinde insanlar ölümü kucaklar gibidir. Bekleyiş’te kalkmak üzere olan bir trene yetişen bir yolcunun tren yolculuğu sonunda son istasyona ulaşması, çocukluğunun geçtiği şehre dönüşü, şehre girer girmez bir sala sesi duyması ve çocukluk anılarını anımsayış biçiminde ustalıkla dizilmiş bir olay zinciri görürüz. Bu noktada öykü kişisi ölümün soğuk gerçekliğiyle yüzleşme. Naylon Ayakkabı ve Kibritin Alevi öyküleri de aynı düzlemde ilerlemektedir.

Zor Zamanlarda Beliren Hatıralar

Özlem Göktaş’ın öykülerinde geniş yer tutan izleklerden biridir hatıralar. Özlem Göktaş’ın öykü kişileri hatıralarının yükünü, ağırlığını, acısını içlerinde taşıyan kimselerdir. Doğumla ölümün, çocuklukla orta yaşın iç içe geçtiği bir öyküdür Naylon Ayakkabı. Göğsünden bıçaklanan bir kadın, kendinden geçtiği o anlarda çocukluğuna giderek kardeşleriyle yaşadıklarını anımsamaya başlar. Çocukluğun cennet olduğu teziyle kemale eren bu öykü baştan sona bir anımsama/sayıklama sarmalı biçiminde kurgulanmıştır. Kırsalda geçen mutlu çocukluk imgesi etrafında örülmüştür bu öykü. Küpe Çiçeği’nde ise yoksul ve babasız geçen çocukluk günlerini düşünür öykü kişisi. Canan adlı çocukluk aşkının hatırası ince bir sızı halinde kanamaktadır. Bu öykü deniz kenarında geçer. Acı veren hatıralar sadece yetişkinler için değil çocuklar için de travmatik birer yüktür bazen. Balon’da ameliyat olan bir çocuğun hastanedeki günleri merkeze alınır. Bedensel acıları kadar ruhsal acıları da incitmekte ve yormaktadır onu. Bu öyküde de acı tatlı hatıraların payı büyüktür.

Sesimi Duyan Var mı?

Sesler, özellikle de iç sesler Özlem Göktaş öyküsünde sıkça kullanılan bir unsurdur. İç ses yoluyla kişinin kendiyle hesaplaşması sorunların çözümünden çok kaynağı ve sebepleriyle ilgilidir. Bu öykülerde öykü kişileri sorunlarını çözebilme kudretinden oldukça uzaktır. İç sesler onlar için adeta birer hesaplaşma, sağaltma aracıdır. Ses’te mekân gecekondudur. Böylece çaresizlik ve çözümsüzlükle mekân arasındaki ilk bağlantı kurulmuş olur. Konduda annesiyle birlikte yaşayan Ahmet hemen her gece uykuyla uyanıklık arasında evin kapısına dayanan birinin bağırışlarını duyar. “Aç ulan kapıyı, it oğlu it!” diye bağıran bu sesin kim olduğunu bilmez Ahmet. Kahveci Süleyman’ın yanında çalışan Ahmet, çelimsiz ve zayıf bir oğlan olduğu için müşterilerin alaycı sözlerine muhatap olur. Bunu aşmak için sesini daha gür çıkarmaya, kahvedekilere bu yolla üstünlük kurmaya çalışır. Deli Hasan lakaplı ve kabadayı kılıklı biri Ahmet’e askıntı olmakta, sözleriyle onu taciz etmektedir. Mahallede adı “Kız Ahmet”e çıkan Ahmet’se bunu aşmaya, içinde yükselen bu sesi boğmaya, kabuslarını alt etmeye çalışmakta ancak her gece başarısız olmaktadır.

Sese dayanan, yaslanan, ses imgesi etrafında oluşan bir öyküdür Reçete. Psikoloğa iç döken birinin hikayesi. İnsanın “keşke”leri üzerine kurulu, belli bir olaya dayanmayan, sadece pişmanlık hissi üzerine kurulu bir öykü. Keşkelerin sonunda öykü kişisi inanca teslim olur, çareyi tevekkülde bulur. Ters Dönen Terlikler de Reçete gibi iç hesaplaşma ve iç seslere yaslanan bir öyküdür. Yolculuk’ta otuz beş yaşındaki öykü kişisi, otuz beş numaralı perondan otobüse binecektir. Otobüs hareket edip de yola çıkınca içinden bir ses “Dur, gitme!” demektedir ona sürekli. Fakat yine de gitmekte, içindeki sesin çağrısına kulak tıkamaktadır. Bu çelişki öykünün temel çatışmasını oluşturur.

Yazarın Çekilen öyküsü ses odağındaki diğer öykülerden farklı olarak dış mekânın, çevrenin seslerini de öyküye dahil eder. Öykü “Şehir her zamanki seslerini yitirmişti.” cümlesiyle başlar. Öykünün ilerleyen satırlarında dış mekandaki sessizliğe tezat bir biçimde iç hesaplaşmadaki seslerin, iç konuşmaların tonunun yükseldiğini görürüz: “Neredesin, neredesin,” diye bağırdı, yoksa bağırdığını mı sandı? Sesi dağılmadan dudaklarının kenarında kaldı. “Her zaman yanımdaydın, şimdi neredesin,” diye mırıldandı.

Özlem Göktaş’ın sesi merkeze alan öykülerinde öykü kişileri içlerinden yükselen çığlıklar, haykırışlar, çağırmalar duyarlar. Bastırılmış duygular bu sesler ve konuşmalar aracılığıyla açığa vurulur. Toplum ve aile karşısında ifade edilemeyen gerçekler iç konuşmalarda kendini gösterir.

Yaşlılık: Anılardan Fazlası

Özlem Göktaş, öykülerinde yaşlı insanların geçmişleriyle olan hesaplaşmalarını dikkatli ve titiz bir anlatımla ifade eder. Kuşlu Süveter’de huzurevinde kalan emekli bir öğretmenin, karlı bir kış günü, gençliğinde yaşadığı bir olayı anımsaması anlatılır. Hüzünlü olduğu kadar huzurlu hatıralardır bunlar. Rahatsız edici gerçekler olmasalar da yaşlılığın getirdiği başkasının bakımına bağımlı olma gerçeğiyle birlikte düşünüldüğünde derin bir hüznü tetiklemektedir.

Kibritin Alevi’nde yaşlı bir ayakkabıcı ustası olan Recep Usta, dilsiz çırağıyla eski bir dükkânda çalışır. Günün telaşı bitince kendi sessizliğine çekilmeye can atar. Yalnızlığı ve kimsesizliği tercih etmiştir. Göğsünün sıkıştığı, nefes alamadığı bir akşam kendini güç bela sokağa atar. Sendeleyerek yürürken hem maziyi düşünmekte hem de geçmişini, tercihlerini, yalnızlığını sorgulamaktadır. Kibritin alevinin küçülerek sönmek mecburiyetinde oluşu gibi Recep Usta da ölüm gerçeğiyle yapayalnız yüzleşmek zorundadır. “Yalnız yaşadı, ölümü yalnız göğüsledi” şeklinde özetlenebilecek bir sarsıntıdır onun yaşadığı.

Helva’da Çocukluğunda okuduğu yatılı okulda yediği helvanın tadını arayan yaşlı bir adam ve arkadaşı Refik. Çocuklukta zar zor bulunan bir lezzetin anımsanması, bugünün trajedisinden kaçış anlamına da gelir. Öykü kişisi karısının iğnelemelerine sürekli maruz kalan, değiştiremeyeceği durumları kabullenmiş bir kişidir. Öykü bugünden geçmişe pencereler açarak ilerler. Tat gibi nadir bir duyunun oluşturduğu duygusal değeri ele alması bakımından dikkate değer bir öykü olan Helva, Yoksulluk göndermesi de içeriyor.

Dünden Bugüne Uzanan Çizgide Belirsiz Alanlar

Öykü, doğası ve olanakları gereği bireyin farklı duygusal çalkantılarını anlatmaya, aktarmaya uygun bir tür. İnsan ruhunun dehlizlerindeki korkular, telaşlar, derinlere gizlenmiş ve üstü kapatılmış anılar öykülerde kolaylıkla dile getirilebiliyor. Özlem Göktaş da öykülerinde insan ruhunun gizemli yönlerini keşfetmeye çalışan öykücülerden. Belli bir hikayesi, meselesi, kaygısı olan öykülerinde geçmiş, şimdi ve geleceğin sınırları arasındaki geçişken noktaları vurgulayan Göktaş, öykü kişilerinin bu belirsiz alandaki çelişkilerini dikkatle anlatıyor.

Özlem Göktaş, Kuşlu Süveter

Uzam Yayınları, Ankara, Haziran 2019

YORUM

WORDPRESS: 0