ANA SAYFAKitaplık

Salih Mustafa Kazdal | Kaçanlar ve Kalanlara Dair Bir Öykü Kitabı: “Hevesin Kaçış Yönü”

Salih Mustafa Kazdal, Gökhan Yılmaz'ın Hevesin Kaçış Yönü adlı öykü kitabına dair yazdı: "Kaçanlar ve Kalanlara Dair Bir Öykü Kitabı: Hevesin Kaçış Yönü"

Derya Gündoğdu | Çocuk Kalbinden Dünyaya: Beyaz Gemi
Saniye Kısakürek | Mazarin Mavisiyle Başka Bir Dönüşüm
Zübeyde Güllüce – Ruh Adam Romanı Üzerine “Aykırı” Bir Deneme
[sharethis-inline-buttons]

Salih Mustafa Kazdal | Kaçanlar ve Kalanlara Dair Bir Öykü Kitabı: “Hevesin Kaçış Yönü”

Gökhan Yılmaz: Hep Hikâyenin Peşinde Oldum | Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği
Gökhan Yılmaz

Gökhan Yılmaz sekiz yıllık aranın ardından Hevesin Kaçış Yönü adlı kitabıyla üçüncü defa okuyucuyla buluştu.

Sekiz yıl beklemek için uzun bir süre, keza yaşamak için de. Eserdeki karakterlere baktığımız zaman da anlıyoruz ki kolay yaşanılmış veya yazılmış herhangi bir hikâye yok. Okurun aklında ve karakterlerin yüreğinin bir köşesinde “bekleyiş” her daim var.

Hevesin Kaçış Yönü ismini duyduğumda huzursuz bir kitabın beni beklediğini düşünmüştüm. İsmi mutlu hikâyeleri değil zihnimce görmezden geldiğim noktaları işaret ediyordu bana. Öyle de oldu. Eser, yaşadığımız fanusun dışına bakabileceğimiz perspektifler sunuyor okuyucuya. Düşlerin kesilerek yoğrulduğu; acıların, ölümlerin ardına geçerek yeniden bakmayı öğrenebileceğimiz katmanlarla karşılaşıyoruz her bir öyküde.

Yapı Kredi Yayınları etiketi taşıyan kitap 13 öyküden oluşuyor. Tanıtım metninde yazıldığı üzere bıçak kesiğiyle tutturulmuş ölümler, zamanla geçmesi beklenen hayatlar, içeride bir kör kuyuya dönüşen günler var kitapta. Bizlere, yaşadıklarımızın içindeki gerçeklik duygusunu yoğun olarak ve yazara özel bir açıdan gösteriyor öyküler. Özellikle vurgulanan aile teması, hevesin kaçabilen bir şey olması yanında ailenin öyle kaçılabilecek bir şey olmadığını, insanın yanılgıdayken kurtuluşa giden yönünün aile olduğunu hatırlatıyor.

Kitabın birçok yerinde aile teması işlenirken belirli bölümlerde dede ve baba üzerine yoğunlaşıldığını görüyoruz. Bir baba olarak yazarın samimi duygularını hissedebilirsiniz belki de. Metinlerin gerçekliğini bir de bu açıdan değerlendirebilirsiniz. Dedesiyle tanışamamış benim gibi kişiler için ise tanım/tarif olabilecek cümleler çıkıyor karşımıza: İlaçlarından birini otuz saniye geç alsa ölecek sanki dede. Zamanla yarışıyor. Direniyor dünya gibi. Bak döndük yine dedeye. Aynaya döndük. Dedelere hep dönülür. Önce isimleriyle. Dünya gibi dönülür. (s.18). Babalar için de benzer cümleleri görebiliyoruz: Baba gülüyor, babalar gibi. Gülüşünde gök gürültüleri yumuşuyor. S.(49).

“İnsanlar İkiye” adlı öyküde ise birey temelli sorunlar karşımıza çıkıyor. Bu sorunları postmodernitenin oluşturduğu hayalet evrenlerdeki sorunlarla karıştırmamamız gerekir. Bire bir hayatın içinden gelen, insanların zihinlerince göz ardı etmek istediği, dile getirme cesareti gösteremedikleri sorunları ele alıyor. Bu anlamda Hevesin Kaçış Yönü kitabındaki öykülerin insanın karanlık noktalarına ışık tutan bir yanı olduğunu da söyleyebiliriz.

İnsanları var eden duyguları acıları. Yaşama devam etmesine sebep olan yetisi ise unutabilmesi. Karakter “İnsanlar İkiye” adlı öyküde tüm acılarını hatırladığını düşünüyor. Doğum acısı hariç. Peşine düşüyor acısının. Hayata ilk acısından başlamak istiyor, son acısını hafifletebilmek için. Kemiklerin yuvalarından ayrıldığı bu öyküde insanoğlunun beklentileri bir yerlerde karşılık buluyor. Acıyla umudun, beklemeyle bulmanın iç içe geçtiği bir sarmal görülüyor. Aynı zamanda yazar bu öyküde diğer öykülerinin aksine bazı paragrafların son kelimelerini yarım bırakıyor. Sadece bu öyküye ait olması ve okuyucunun ilk başta anlayamaması okuyucuyu duraksatabiliyor. Yine de metnin tamamına sirayet eden “eksiklik” hissiyle bu anlatım biçiminin paralellik gösterdiği söylenebilir.

Hevesin Kaçış Yönü Fiyatları ve Yorumları | En Ucuzu Akakçe
Gökhan Yılmaz – Hevesin Kaçış Yönü

Eserin birçok yerinde kullanılan şiirsel dil ayrıca dikkat çekici. Öykülerin devamında bu tınıyı aramaya devam ediyor okuyucu. Bazı vurucu yerlerin kafiye sayılabilecek tınılarla yazılması da kendince hava katıyor öykülere. “Ağla Allah Ağla” öyküsü de bu tınıya sahip öykülerden bir tanesi. Başlangıçta basit bir misafirlik sahnesiyle başlayan hikâye ilerleyen safhalarda okuyucuyu metafiziksel düşüncelere sevk ediyor. Yazar, “Misafirin görevi gelmektir. Gelen, gitmekle mükelleftir” derken insanın tanımını bir kez daha yaptırıyor okuyucuya. Cevaplarından kaçtığımız soruları gün yüzüne çıkaran eserde varlığın hakiki yeri ve yansıması da es geçilmiyor.

Ve “ffedaa” öyküsü. En beğendiğim öykü olduğunu söyleyebilirim. İsmi Beşiktaş’ın feda sezonundan geliyor. Tam anlamıyla kara kartal olmuş bir baba ve iki çocuğu resmediliyor. Anne ise meseleden tamamen uzak. Bir forması var ki hiç giyilmemiş. Öyle bir umursamazlıkla saklanıyor, unutuşun raflarına kaldırılmış. Yaşanılanlar kesinlikle mutlu bir aile fotoğrafı değil. Çocuklar her ne kadar o gözlerle baksalar da babalarına, anne, çocukları gibi bakamıyor eşine. Dörtlülerin çok önceden yakıldığı söyleniyor. Bir taksinin dörtlülerinden bahsediliyor burada. Eşyayla, varlıkla kişiler arasında organik bir bağ kuruyor yazar. Eşyanın durumu insanların durumuyla iç içe geçiyor. Kitabın başka öykülerinde de rastlıyoruz bu duruma. Kitabı güçlü kılan yanlardan biri de buna benzer ayrıntı ve tariflerin yavanlıktan çıkıp canlılık kazanmış olması.  

Modern ailelerde karşımıza çıkan çocuk tanımı da var öyküde. Anne, şaheser gibi görmek istiyor kızını. Kitap gibi, tablo gibi. Okuyup sevilsin ve yerine bırakılsın istiyor. Baba ise dokunarak, ısırarak seviyor. İki kere ikinin dört edeceği bir denklem değil sevgisi, biliyor. Bu sebeple ayaklarının altını öpüyor kızının. Eşine söylemediği sözleri gözlerine anlatarak büyütüyor. Eşine karşı bir şey yapamaması ise isminden geliyor: Rıza, razı olan.

Eserin birçok yerinde benzer duyguları hissediyoruz aslında. Hangi öyküyü bitirirsek bitirelim “İnsan hep böyle aldanır işte. (s.54)” diyebiliyor okuyucu. Salt akılcılığın sebebiyet vereceği aldatıcılığa kaçmıyor yazar. Kalbi ve kalbe dair olanı her öyküde görüyoruz neredeyse. Kalpleri bir noktadan öteye geçemeyecek karakterler de var kitapta. Akılları ile geçtikleri yolda parça parça olanlar. Yanıp yıkılanlar. Ses edemeyenler, anlatamayanlar. Bir tarafta kaçanlar, diğer yanda kalanlar.

İşte böyle bir öykü kitabı Hevesin Kaçış Yönü. Şair Gökhan Ergür’ün deyişiyle “Kırıldık, elde var bir” diyenlerin öyküsü. Aileyi, dedeyi, babayı, rüyayı, yaşamı anbean budur ve gerçektir dedirterek okutuyor. Yansımamızın yanılgı olduğunu hiçbir zaman unutturmayan farklı bir öykü kitabı olarak edebiyat dünyamızdaki yerini alıyor Hevesin Kaçış Yönü.

[sharethis-inline-buttons]

YORUM

WORDPRESS: 0