Muhammet Erdevir | Kederbuselik

ANA SAYFAŞiir

Muhammet Erdevir | Kederbuselik

Muhammet Erdevir, "Kederbuselik" isimli şiiriyle Edebiyat Daima'da

Muhammet Erdevir | Şiirülke
İYİ İNSANLARIN VE İYİLİKLERİN GÜCÜ ADINA
Muhammet Erdevir | İlk Yılımızın Ardından

Muhammet Erdevir | Kederbuselik

Kalem ne vakit parçalasa zamanın atlasını
Dolambaçlı cümlelerin öznesi yine sen oluyorsun
Ey Havva, sen gerçekten rüyası mısın Âdem’in?
Tam ortasında evrenin, merkezinde gizemlerin
Anlatmanı bekliyor satır satır üç kalın defter
Sınırındayım, kıyında, aşamayacağım sözlerin hududunda
Gel topla yıkıntılarımı, karmaşamı koy yoluna

Dünü dünde bırakmayan yanımı omzuma alıp
Kapını çalıyorum uçurtmalı göğümle
Yollar bana gelmeyince ben yarılıyorum mesafeyi
Bin şiir bir gülüş etmez farkındayım elbette
Bin parçam nurundan tek bir zerre

*

Ağaca teşekkür etmek için bile önce seni düşünüyorum
Talim ettim bunu öksüz kederler çarşısında
Sabahın kör saatlerinde kusursuz ışığınla penceremde
Camlardan, oyluğuma yağarken incinme diye
Kırılıyor hançer ucu gibi boşluğumun çerçevesi

Dur, şimdi bir kez daha teşekkür etmeliyim ağaca
Sonra da imlâsız yaprakları ziyarete giderim
Gölgeni bıraktığın keşkeler çıkmazında

*

Kuşların kulakları dibinde havai fişekler patlıyor
Boğucu geceler dolaşıyor ensenin terli kuytusunda
Saçların söz dinlemiyor, yapış yapış gecenin tam ortası
Omuz başlarından usul usul sızıyor nefesimin zarı
Ellerin kuş ölülerine dirençli bir ırmağa kıvrılıyor
Beni öldürmek kolay ne zaman canın isterse biliyorsun
Ve kanım kirletmiyor elini kaç kez bulaşmış olursa olsun
Şikâyet etmiyorum on, yüz, bin, milyon parça olmaktan
Uzanıyorum eğri büğrü minare taşlarına
Koruma mı infaz mı bilmediğim bir kuvvetle yürüyorsun
Ayak izinden yaptırdığım muska hâlâ durur boynumda

*

Sana bilmediğin bir şiir getiremem henüz yazılmamış
Yusuf’un kuyusunu yazmayanı kovarlar aşağı mahalleden
Düşünen yok ne hissetti abisine son kez bakarken
O kırgınlığı ben bilirim, bir bakış bedeldir kaç kuyuya
Üç gün gurbet olsa dört gün cehennem olur bulanmak o bakışa
Sana şimdi kıyısında yürüdüğün denizi al getir desem
Belkıs olsan güç yetiremezsin körfezin tek girdabına

*

Çokbilmiş değil çok bulmuş melikem
Bak ben bunu da yazarım defterimin bir kenarına
Ey yaralı ruh, ey bin parçaya bölünmüş kalp
Var mı bu yaraya bir yara bandı bildiğin diyarlarda
Yoksa tek yol, eski usul dağlamak mı yarayı

*

Şiirler yazdırma bana
Kaç kez söyledim gölgen gölgeme değmese de
İçi dışı hep kan dizelerimin

*

Sıtmalı sayfalarda sara öncesi titremeler dolaşıyor
Aşktan değil, şehvetten değil, keşke olsa
Hastalık bu, arızalı, tutuk, dalga dalga
Annesinin beğendiği kızla evlenen oğlanların nesli tükenmiş
Kibar, şair tabiatlı, incelikten anlayanların
Öyle diyor Adanalı bilim kadınları
Neslim tükeniyor, bak bu epey havalı

*

Menekşelerin en güzeli portakal toprağında açar
Acı kokusunu kahırdan ve gölgesinden alarak eğri bir ağacın
Büyür Karacaoğlan’ın bile görmediği esrarlı bir biçimde
Elvan elvan kokar da sen bilemezsin o ateş neden yanar
Oysa mevsimler değişiyor, menekşesiz zamanlardayız
Adları da değişmeli artık: sana nevbahar bana somkış
Hem de yaza uzak hayli, güze çok yabancıyız

Daha Eski Gönderiler

YORUM

WORDPRESS: 0