Şükran Varol Kır | Onuncu Ay Üzerine Yazdı

ANA SAYFAKitaplık

Şükran Varol Kır | Onuncu Ay Üzerine Yazdı

Şükran Varol Kır, Ayla Burçin Kahraman'ın İthaki Yayınlarından çıkan ilk öykü kitabı "Onuncu Ay" üzerine yazdığı incelemeyle edebiyatdaima.com'da.

Umut Kaygısız | Evvel Zaman’a Dair Yazdı
BİLEMEZSİN AYSEL: KADINI KADIN BİLİR GERİSİ YALAN BİLİR
Muhammet Erdevir yazdı: Bir Yaşam Övgüsü Olarak Mitat Enç’in Bitmeyen Gece’si

AYLA BURÇİN KAHRAMAN’IN İLK KİTABI: ONUNCU AY

Şükran Varol Kır

Edebi metinler, her okunduğunda veya söylendiğinde yeniden kurulup anlamlandırılacak biçimde düzenlenir. Bu tür metinlerin tek bir anlamı değil birden çok anlamları vardır, denilir. Öykünün satır aralarına gizlenen bu anlamların da bir matematiği olduğu aşikârdır. Hikâye matematiği, sözcüklerin yerli yerinde kullanılıp bazen artıp bazen azalarak hemen arkasından gelecek olan cümlenin okurun zihninde sağlamasının yaptırılması, mesajın sezdirilmesiyle mümkündür. Tam bu noktada 2023 yılının ilk yarısında çıkan nitelikli öykü kitapları arasında kendine yer bulan Onuncu Ay, çıkıyor karşımıza.

Ayla Burçin Kahraman’ın İthâki Yayınları‘ndan çıkan Onuncu Ay’ı, kendi hikâye matematiğini kurmuş on yedi öyküsüyle okuru sarıp sarmalıyor. Doğumun gerçekleştiği karanlık bir kapıdan aydınlık bir dünyaya geçişin başlangıcı, dokuz ayın sonundaki onuncu ay. Sancılı bir sürecin sonu gibi görünse de bu aynı zamanda bir başlangıç, yeni hayatına gözlerini açma.

Daha çok kadın kahramanların merkeze alındığı kitapta yer yer koku ögesi kurguların tamamlayıcı unsuru gibi görünse de hikâyeleri yalnızca bu bağlamda okumak yazarın diline ve üslubuna haksızlık olacaktır. Zira öykülerdeki kadınlar, zaten kendi ağızlarından hikâyelerini anlatıyormuşçasına bizi kendine çekiyor. Ağızlarından çoğu zaman bal damlamasa da okur, onlarla birlikte bin bir çeşit duygunun dehlizlerine girip çıkıyor.

Haber alamadığı kocasını arayan yaşlı Hurinur, Gaip öyküsünün kadın kahramanı olarak okura selam veriyor. Kocası Necati, evlilikleri boyunca kendisine çok iyi davranmasa da Hurinur her fırsatta karakolun yolunu tutup içini ferahlatacak bir müjdenin umuduyla komiserin kapısını çalıyor. “Yıllardır teninde, ruhunda, kâbuslarının kıvrımlarında gizlediği sırrını daha derinlere itecek uzun bir soluk. İçi genişledi, yumuşak bir tarçın kokusu duyar gibi oldu, bedeni hafifledi. “ Öykünün sonunda yazarın bahçedeki kuyuyu okura hatırlatması, kayıp kocanın kadem bastığı sırra işaret edip zihinlerde ‘acaba mı? ‘sorusunun flaşlarını çaktırıyor. 

Yazar, bazı öykülerde ise kız çocuklarını, onların özellikle babalarıyla olan ilişkilerini mercek altına alıp her travmanın çocuklukla mutlaka bir ilişkisinin olduğunu hatırlatıyor. Geçmişi anlatıcıların yüzüne vurup bu gerçekle yüzleşmesini de ihmal etmiyor. Geride Kalan öyküsünde daha on iki yaşındaki anlatıcı, kız kardeşi Beyza’nın saklambaç oynarken kazara suya düşüp hayatını kaybetmesinden sorumlu tutuluyor. Küçücük bir kızken omuzlarındaki bu yük ebeveynleriyle olan ilişkisini de sekteye uğratıyor. “Babam, hafızamda silik bir leke. Kızınca mesela hangi kaşı seğirir ya da gülerken gözleri kısılır mı? Bilmiyorum. Annemse arada sırada yaptığımız telefon konuşmalarından kulağımda kalan cılız bir ses sadece. “ Yazar, küçük kıza haksızlık yapıldığını, onun da kardeşiyle mezara gömüldüğünü okura sezdiriyor ve biz de ‘keşke böyle olmasaydı’ diye hayıflanırken buluyoruz kendimizi.

Issız Bir Tarlada Siyeç öyküsünde çocuğu olmasını her şeyden çok isteyen Zeliha’nın çaresizliğine tanık oluyoruz. Çocuk sahibi olmak, iki cinsi ilgilendirmesine rağmen olası bir aksilikte tüm faturanın kadına kesilmesi, sosyolojik bir kambur olarak yıllardır Türk toplumunun sırtında duruyor. Zeliha’nın ısrarına rağmen kocası bu konuyla ilgili doktora dahi gitmekten imtina ediyor, erkekliğine leke sürüleceğinden korkuyor. Yazar, kadının annelik serüveninde hep başarısız taraf olarak gösterilmesine Zeliha’nın sesiyle isyan ediyor ve ‘günah keçisi’ olmasına başkaldırıyor. Temizliğe geldiği evin engelli oğlu Zeliha’nın derdine çare olur mu bilinmez ama yazarın son paragrafla okuru ters köşeye yatırdığı muhakkak.

Hem Tatlı Hem Ekşi öyküsünde ise bu kez boşanma aşamasında olan hamile bir kadının kurtulmak istediği bebeğiyle bir başına kalışına dertleniyoruz. Hamile kadına bu kararı aldıran görüntü ise okuyucunun zihninde şok etkisi yaratıyor. “Belki hiç görmemesi, belki de aylar önce fark etmesi gereken bir şey gördü. Kocasını. Üzerinde saten gecelik, dudağında kırmızı rujla. Kendi yatağında, o adamla.“ Biseksüel olan kocasının kendisini, kendi yatağında aldattığını gören kadının üzerindeki toplumsal baskı ve psikolojik çöküş, onu başının çaresine bakmaya zorluyor ve okuyucu hikâyeyi tüyleri diken diken olarak sonlandırıyor.

Zehra’nın hayattaki imtihanı, annesinin ölürken emanet ettiği engelli kardeşi. Emanet öyküsünde yazarın gerçek ile hayali, olanla olmasını arzu ettiğini Zehra’nın bilinçaltından dillendirirken okuyucu da bir ablanın kardeş katili olma ihtimali üzerinde duruyor. Gerçek ve hayâli yazar birbirine o kadar başarılı kenetlemiş ki bir süre sonra engelli kardeşin kamyonun altında kaldığını sanarak üzülüyor, Zehra’nın acımasızlığına kızarken buluyoruz kendimizi. Okuru silkeleyip kendine getiren yazar, hastane, yol ve kaza üçlüsünü soğuk bir duş etkisi yaratarak Zehra’nın bilinçaltından kurtarıp gerçek-miş gibi anlatıyor.

Kadını yine kadın gözüyle başarılı bir şekilde işleyen, kadınların dertlerini irdeleyen ve kadınların anneliğini kutsiyetleştiren anlayışı eleştiren, tüm bunları okurun gözüne sokmadan yapan yazar, belli bir temayı merkeze almamış ama her öykünün alt metnine özne olarak kadını ustalıkla yerleştirmeyi başarmış. Öykülerini ya şaşırtıcı bir sonla ya da kesin bir sonuca bağlamadan bitiren Ayla Burçin Kahraman, araladığı kapıyla okurun merak duygusunu hep canlı tutuyor. Dilinin sağlamlığı, bir iskelet gibi kurmacasının her açıdan ayakta durmasını sağlıyor.

Sözcüklerin ilk anlamlarından çeşitli imgeler devşiren yazar bunu yaparken de hiçbir zaman özgünlükten taviz vermiyor. Önümüzdeki yıllarda Türk edebiyatı açısından anlamı özel olan birçok hikâye yarışmasında Onuncu Ay’ın ismine rastlayacağımız, Ayla Burçin Kahraman’ın ismini sık sık zikredeceğimiz kuvvetle muhtemel görünüyor.

AYLA BURÇİN KAHRAMAN

ONUNCU AY

119 SAYFA

İTHAKİ YAYINLARI

AYLA BURÇİN KAHRAMAN KİMDİR?

1979 Hatay / Antakya doğumlu. Ankara’da yaşıyor. Türkçe öğretmenliği yapıyor. Öyküleri; Varlık, Notos, Öykü Gazetesi, HeceÖykü, Lacivert, KafkaOkur, KE, Sinedebiyat, Ecinniler gibi dergilerde yayımlandı. Geride Kalan isimli öyküsü 2.Berlin Gökkuşağı Yayınevi Öykü Yarışması’nda 2.lik, Bitmeyen Senfoni isimli öyküsü Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Çağdaş Kalemler Öykü Yarışması’nda 2.lik, Köse isimli öyküsü 2020 Yılın Yazarı Fakir Baykut Öykü Yarışması’nda 1. mansiyon ödülüne layık görüldü. Onuncu Ay isimli öyküsüyle 2019 Yılın Yazarı Nezihe Meriç Öykü Yarışması, Kayıp adlı öyküsüyle Edremit Kent Konseyi Kadın Meclisi Öykü Yarışması, Yedi Nokta Bir adlı öyküsüyle Çukurova Öykü Yarışması seçkilerinde yer aldı.

YORUM

WORDPRESS: 0