ANA SAYFAKitaplık

Yunus Çinçin | Ferit Edgü’den Bir Dil Şöleni: İşte Deniz, Maria

Yunus Çinçin, Ferit Edgü'nün "İşte Deniz, Maria" adlı öykü kitabına dair yazdı.

Yunus Çinçin | Gözüyle Kartal Avlayan Yazar Kitabına Dair
Yunus Çinçin | Şiirin İlk Atlası’nda Şiire ve Şaire Dair Keşifler
Yunus Çinçin | Canımız Sabahattin Ruhumuz Ali


Ben minimal öykülerimde her şeyden önce “olay”ı önemsiyorum. Ama benim “olay” larım, gözümün gördüğü olaylar değil. Çünkü ben, kendimi bir tanık yazar görenlerden değilim. Olayları, gözlerimi kapadığımda daha iyi görüyorum. Yıllar önce söylediğim gibi, düş ile gerçek koşut gidiyor yazdıklarımda.

Peki, niçin minimal, diye sorulacak olursa, yalınlığa, daha çok yalınlığa, artık hiçbir fazlalığı içinde barındırmayan yapıya ulaşmak için diyebilirim. Ayıklamak, arıtmak… Tıpkı, mermerin içindeki gizli biçimi bulmak için, durmaksızın yontan o koca sert kütleyi küçülte küçülte kendi öz yapıtına varmaya çalışan emekçi-yontuç gibi. Yontuç, mermerin içinde saklı biçime(yoksa cevhere mi demeliydim?) ulaşmaya çalışıyor, bense “dil”in içindeki cevhere. Hiçbir zaman varamayacağımı bile bile. Ama gene de-

                                                                                                                                                                                                                                                                                          Ferit Edgü, İşte Deniz, Maria,(s.8),Şubat,1999

[sharethis-inline-buttons]

Bir öykü kahramanı eski bir evle sohbet edebilir mi? Söz konusu Ferit Edgü’nün öyküsüyse sohbet edebilir. Her hikâyesinde özgün olanı, yeniyi yakalamaya çalışan Ferit Edgü’nün kitabının ilk öyküsü “Perisiz Ev” de, harabeye dönmüş bir ev; kendisini unuttuğu, ziyaret etmediği ve ihmal ettiği için evin sakinlerinden biri olan öykü kahramanımızdan hesap soruyor.

Öykü, yazar tarafından “Perisiz Ev” olarak adlandırılmış evle, geçmişte bu evde yaşamış evin sakinlerinden biri arasındaki diyaloglarla şekilleniyor. Geçmişte bu evde yaşamış kahramanımızla ev arasındaki diyaloglardan evin geçmişteki hali, bir yıkıntıya dönüşme süreci ve kahramanımızın evdeki geçmiş yaşantısı hakkında detaylara ulaşıyoruz.

“Kör ve Hançer” adlı hikâyede, kör birinin, kim olduğu hikâyede belirtilmeyen yanındaki gence, anahtar deliğinden bir odayı dikizletip odada olup bitenleri anlattırması; kendisini aldatan kadını ve kadının sevgilisini yanındaki gence hançerletmek istemesi anlatılıyor yine Ferit Edgü’nün kendine has üslubuyla.

Adam/Kadın/Çocuk adlı öyküde, köylü bir çocuğun, dayısının, sevgilisiyle gizlice bir köy evinde buluşması sürecine şahit oluşu, dayısıyla sevgilisinin sevişirkenki diyaloglarına kulak misafiri oluşu ve sonrasında yaşananlar anlatılıyor. Öykü kitaptaki diğer öykülere göre daha olağan bir öykü ama iki sevgili arasındaki diyaloglarda şiirsel bir dil kullanılmış.

“Güvercinler” adlı öyküsünün altına “Ustamın anısına” notunu düşen Ferit Edgü, bu öyküsünde, yaşadığı duyguyu, göğüs boşluğunda güvercinlerin kanat çırpmasına benzeten öykü kahramanıyla “abi” diye hitap ettiği kişi arasındaki diyaloğu öyküleştirmiş. Öyküde, aşk, kahramanlardan birinin göğüs boşluğunda güvercinlerin kanat çırpması metaforuyla anlatılmış. Öyküde, başta kendisine “abi” diyen kahramanın durumunu garipseyen “abi” bir süre sonra kendisi de aynı duyguları içinde hissetmeye başlar ve garipsediği âşık kahramanın yaşadığı duygu durumunu yaşamaya başlar.

“Bir Konuk “adlı öyküde, öykünün ismi belirtilmeyen erkek kahramanı, kapısını çalıp kaptanın seferden dönüp dönmediğini soran hırpani kılıklı, yaşlı, başörtülü, akıl sağlığının yerinde olup olmadığı öyküde net olarak belirtilmeyen bir kadını kadının kendi yalanına inandırmaya çalışıyor ve bu çabasında başarısız oluyor. Bir bakıma, bir yalana inanmanın sonsuz sayıda yalana inanmak olduğunu, bir kişinin yalanına ortak olmanın kişinin yalanı sürdürmesine yardımcı olmaktan başka bir işe yaramadığını anlatıyor “Bir Konuk” adlı hikâyesinde Ferit Edgü.

Ferit Edgü’ nün, yukarıda konularına kısaca ve genel olarak değinmeye çalıştığım öykülerinde, yazarın kendisinin de öyküleriyle ilgili açıklamasında belirttiği gibi, “Düş ile gerçek koşut gidiyor.” Öyküyü gerçeklik duygusuyla okurken kendinizi birden düşsel bir anlatının içinde buluyorsunuz. Ferit Edgü düşten gerçeğe -gerçekten düşe geçişleri bir çırpıda, büyük bir ustalıkla gerçekleştiriyor. Öyküleri, sığırcıkların gökyüzündeki dansını izlerken yaşadığınız şaşkınlığa benzer bir şaşkınlık ve duygu dalgalanmaları yaşayarak okuyorsunuz.

Kitabın, “Çok Kısa Öyküler /Şaşılacak Bir Şey” başlıklı ikinci bölümünde her biri birbirinden farklı ve özgün yirmi beş minimal öykü yer alıyor.

Bu bölümdeki öykülerden bazıları şöyle:

Bir Öykü

-Bana unuttuğun bir öykünü anlatsana?
-Hangi öykümü?
-Yaşadığın ve unuttuğun bir öykünü.
-Tüm öykülerimi mi demek istiyorsun?
-Aralarından birini.

-Çok güzel bir kızdı. Hem sağır hem dilsiz.

-Erotik bir öykü

-Üstünden kalktığımda artık ona gereksinmem kalmadığını söyledim.
-Umutlu bir öykü…
-Sonra onu yeniden kollarımın arasına aldım.
-Trajik bir öykü…
-Ve boğazını sıkmaya başladım.
-Sessiz bir öykü…
-Sesi çıkmıyordu.
-Gerçekçi bir öykü…

Çığlık atarak uyandım.” (s.51)

Yılan

Hatırlarım, güzel, güneşli bir gündü.
Kır gezintimiz sırasında, o koca yılan babamı sokup öldürdü.
Böylece kabilenin başına ben geçtim.(s.59)”

Öç

Köyün en hoppa kızıydı.
Onu köyün en aptal gencine verdiler.
Hiç çocukları olmadı.
Daha doğrusu, sayısız çocuklarından hiçbiri o en aptal gençten değildi.(s.62)”

Dostluk

Her şey bir yana, dostluk bir yana, dedi.
Öyleyse, bu karanlık, güç günümde bana dostluğunu göster dedim.
Hiç duraksamadan hançerini çekip sol mememin altına sapladı. Bunu yaparken beni kucaklamayı unutmadı. Bilemezsin bu benim için ne kadar güç. Gözlerimi kapamadan duyduğum son sözleri bunlar oldu. (s.74)”

Kitabın üçüncü bölümü” İşte Deniz Maria”, hafızasını yitirmiş bir yaşlı adamın, denize karşı oturduğu bankta, kendi ile ilgili bazı şeyleri hatırlamak için verdiği mücadele ve çaycının kendisine getirdiği çayın ağzında bıraktığı tadı unutmamaya karar vermesini anlatan “Adsız” başlıklı öyküyle başlıyor.

“Garip Çocuk” adlı öyküde, bir iş başvurusundan babadan öç almaya dönüşen bir olayı çok zekice ve ustaca işlemiş Ferit Edgü. Çok kapsamlı bir konuyu çok kısa bir öyküye sığdırmış.

“Deniz Kızı”, adlı öyküde denizkızını görüp ona âşık olan, denizkızının peşine düşen bir balıkçı anlatılıyor.

“Bilinen” adlı öyküde, her bilinenin bilindiği gibi olmadığı bir anneyle oğul’un diyaloğuyla aktarılıyor okuyuculara. Kitabın en çarpıcı hikâyelerinden biri olan “Bilinen” kitaptaki pek çok öyküde olduğu gibi çarpıcı bir sonla bitiyor.

“İşte Deniz, Maria” adlı kitaba adını veren öykü, iki yaşlı küçük İtalyan kadının deniz kenarındaki diyaloglarına şahit olan anlatıcının, yaşlı küçük İtalyan kadınlardan birinin ayağını suya daldırıp yanındaki kadına, “Ecco il mare, Maria”(İşte deniz, Maria.) demesinin imge olarak zihninde asılı kaldığını belirtmesiyle son buluyor.

Ferit Edgü’nün farklı, özgün, akıl dolu ve şaşırtıcı öykülerinin yer aldığı bu güzel öykü kitabını okumanızı tavsiye ederim.

[sharethis-inline-buttons]

YORUM

WORDPRESS: 0