Zübeyde Andıç | Kalem Yarası

ANA SAYFAÖykü

Zübeyde Andıç | Kalem Yarası

Daima Edebiyat nitelikli metinleri okurlarıyla buluşturmaya devam ediyor. Zübeyde Andıç "Kalem Yarası" adlı öyküsüyle sizlerle.

Uğur Demircan’ın İlk Kitabı “Kilim” Okurla Buluştu
“İsmini Hak Etme Derdindeki Öykü” Okurla Buluştu
Sema Bayar’dan İkinci Öykü Kitabı: Vakitsiz Ölüler Yurdu

KALEM YARASI

Zübeyde Andıç

İnsan kendine gücenir mi?

Ben gücendim.

Hem de cesaretin doğrulukla örtüşmesini beklerken…

Dağ kadar olmasa da beklemenin kemiğe dayanmış derin kesiklere has bir sızı olduğunu bilenlerdenim.

Böylesini bilmiyordum ama.

Gece aynaya dönüşmeyen bir pencere, benimle birlikte uzayıp kısalan bir gölge hayal etmiştim. Hepsi bu!

 O da hayal etmiş.

Kapıyı çalan kimdir, aç bahım gelen kimdir?
Yaram derine düştü, belki gelen hekimdir.

Ucunda ölüm yok ya, açtım kapıyı.

Maksat aynı; gönül yaylasından çiçekler devşirip çekemediğimiz yükleri bölüşmek.

Kapıdan adımını atmadan utangaçlığı girdi içeri, başköşeye oturdu. Birbirimizin hem çok yakından tanıdığı hem yabancısıydık. O, bakışlarını bir süre masa üstüne yığılmış kitapların dağınıklığına çevirdi, ben onun bakışının durduğu yerde bekledim. Aramızdaki karanlık usul usul dağılıp perdeler açılınca aynalara konuşmaya alışkın dilimiz dolaştı. Gönlümüzde saklı kalmış sözleri, tütün artığı izlerle üfledik geceye. Terlemiş avuçlarımızı çay bardaklarının beline doladık. Biz yüklerimizi bölüşürken geceyi aydınlatan şimşekler çaktı. Çekingenliğimizi, pencerelerimizi açmaya zorlayan yağmur gördü. Akortsuz sesimizi, kitaplar duydu sadece.

Çoktan beri yollarını gözlerim, gönlümün ziyası dost sefa geldin.

Başlangıçta kozasını yırtmaya uğraşan bir tırtılın gayretiyle söylenen sözler,  bir süre sonra yeni hayatını narin kanatlarının akışına bırakan kelebek hafifliğinde ondan bana, benden ona doğru uçtu gitti.

Sordu, söyledim.

Anlattım, dinledi.

Âşık atışmasına dönüşen muhabbetin ilk bölümlerini geçip deyişmeye durduk. O, Veysel dedi; ben Karacaoğlan dedim. O, Şükrü Erbaş’la yürüdü, ben Cemal Süreya’da durdum. Şiirlerin yoldaşlığında epeyce yol gittik. Baharda dağlarda açan ve yaralara merhem olan çiçeklere hasretimizden bahsettik.

Bizde söz bitince türkülere sığındık.

 O söyledi, ben dinledim.

Anlatmam derdimi dertsiz insana, dert çekmeyen dert kıymetin bilemez.
Derdim bana derman imiş bilmedim, hiçbir zaman gül dikensiz olamaz.

Ben söyledim, o dinledi.

Bizim pencereler yele karşıdır, muhabbet dediğin karşı karşıdır.
Girebilsen bu sinemde neler var, gülüp oynadığım ele karşıdır.

Dedi; vardım baktım demir kapı sürgülü, siyah saçlar sırmayınan örgülü.
Dedim; seher vakti çaldım yârin kapısını, baktım yârin kapıları sürmeli.

Bu atışmanın galibi yoktu.

Bir yar-ış-ın sonu değil bir var-ış-ın başlangıcıydı olanlar. Ondaki yirmi yıllık hatırla kapıyı açana, bendeki eşiğin öte tarafında kalana varıştı.

Bakışlarımızı birbirimizin çok uzağına sabitleyip bütün mümkünlerin kıyısında dolaştık. Pencere buğusuna çizilmiş resimler gibi tamamlanamadan damla damla eridik.

Hiç böyle hayal etmemiştim.

Telefon rehberinden sonra gönlünde de sona yazıldı adım. Onu hanesinde ateşler bastı, ben hanemde üşüdüm.

Gelemez miydin, yine ben de seni sevdim diyemez miydin?

Demeyeydi.

Sevmeyeydi.

Son bir kez olsun, geleydi.

Tenhasında sakladığı mürekkebi kurumamış sözlerini, kendi gurbetinden kaçıp başkasının gurbetine sığınan mahmur gözlerini severdim.

Açılmayacağını bilse de kaderi eşiğe yazgılı kapı gibi, sırtını yasladığı duvar gibi, derdini döktüğü dere gibi severdim. Bizden büyük tanrısı yok yalnızlığın/getirdiğin hevesi, götürdüğün imkânı seviyorum diyen şair gibi,türlü türlü çiçeğe derdini döken merhamet kuşağı çözülmemiş gönüller gibi severdim.

İnsan kendine gücenir mi?

Gücenir.

Hayal tezgâhında dokuduğu kilimi yola serip beklerse gücenir.

Varamayacağı yola düşüşüne, şehre yanlış zamanda gidişine, önceliklerden pay umuşuna gücenir. Sevgisi merhametince büyüyen dokunuşlara, kalbindekini dudaklara yansıtmayan gülüşlere, gönlüne düşeni aşikâr eden türkülere, şiirlere gücenir. Bin bir olan derdini bin beş yüz edişine gücenir.

En çok da dost bildiği kalemin daha en başından ayrılık öyküsünü yazışına gücenir.

Dili hangi şairin yarasından sızan bir dizedir şimdi, bilmiyorum.

Gelseydi, bu sefer de ben soracaktım.

 “Nasıl hayal etmiştin?”

YORUM

WORDPRESS: 1
  • comment-avatar
    Serap Kılınçoğlu 1 yıl ago

    Yazarın ilk defa bir eserini okudum ve okumaya devam edeceğim.Başarılar diliyorum.