DENİZİNİ HATIRLATAN BOZKIR: KEREM IŞIK’IN SINIR’I ÜSTÜNE

ANA SAYFAKitaplık

DENİZİNİ HATIRLATAN BOZKIR: KEREM IŞIK’IN SINIR’I ÜSTÜNE

Emel Karayol, Daima Edebiyat okurları için Kerem Işık'ın YKY'den çıkan öykü kitabı Sınır'ı yazdı.

BENİM RÜYALARIM HEP ÇIKAR’IN GİZEMLİ İZLEKLERİ
FUAT SEVİMAY VE “GÖR BAĞIR” ÜZERİNE
Umut Kaygısız | Evvel Zaman’a Dair Yazdı

DENİZİNİ HATIRLATAN BOZKIR | KEREM IŞIK’IN SINIR’I ÜSTÜNE

Emel Karayol yazdı…

-Zaman dediğin nedir?
-Büyükbabam, onun plajda beştaş oynayan bir çocuk olduğunu söylüyor.
Theo Angelopoulos / Sonsuzluk ve Bir Gün

Uyumu bulmak için unutur insan. Zamanın her şeyi yutan korkunçluğu karşısında ölüm korkusunu ve sonsuzluk arzusunu baskılar. Bu sonsuzluk ve bir gün sınırında unutuş, bilincimizin bir savunma mekanizmasıdır. 

Aynı bilinç,  kendi sınırlı gerçekliğini hayatın olağan akışına dayatma kudretine sahip olmak için hatırlar. Bu, içimizdeki iyi beyaz atın ve vahşi siyah atın koşusudur Platon’a göre. Yolları bozuk bir dünyada arabasını kontrol etmeye çalışan, mutlak güce karşı elinde cılız bedeni, zayıf iradesi ve kısa yaşamından başka şeyi olmayan insanın zaman tanrısının hipodromunda çırpınışıdır. Gerçek benliğimiz ile algılanan özne olarak fiziksel varlığımız arasında aşılması güç bir sınır var. Acılarımız, sevinçlerimiz, hayallerimiz ve korkularımızla parça parça inşa ettiğimiz tarihin görkemi karşısında kapladığımız minicik yere gereğinden fazla anlamlar yükleyerek sürdürebiliyoruz hayatlarımızı. Doğanın ve zamanın kayıtsızlığıyla yüzleştiğimizde kapıldığımız yanılgı ise bize acı vermeye başlıyor (s.25).Bu çırpınış, varlığımızın bilgisine ve sınırlarına erişebilmek için koptu kopacak hafızanın ipiyle bizi geçmişin kuyusuna doğru sarkıtır. Orada, hafızanın o derin kuyusunda, anı bulutlarının yaydığı ışık hüzmelerini takip ederek inebildiğimiz yere kadar inmeye çalışırız. Aradığımız yekpare varlık ve anlama ulaşmamız hafızamızın sınırlarına bağlıdır.

Kerem Işık’ın 2024’ün Şubat ayında Yapı Kredi Yayınlarından çıkan Sınır adlı öykü kitabı; bu geçmiş kuyusunda gerçek benlik ile algılanan özne arasındaki sınırları, birey ile tarihin görkemi arasındaki sınırları, bedenimizi bir hale halinde saran anıların, hafızanın ve anlamın, hayal ve gerçeğin, yaşam ve ölümün, çocukluk ve yetişkinliğin, akıl ve sezginin sınırlarını anlatıyor.

Kitabın ilk bölümü Sınırların Ötesinde’de; Ergöne’nin Kuruluşu, Dikilitaş, Balina, Kızıl Bulut, Savaş-Yıkım ve Deniz Kabukları adlı öyküler bulunuyor. Çok yakınlarda süregiden bir savaşın kasaba sınırlarına gelmesine ramak kaldığı bir zamanda; Ergöne’nin hangi koşullarda kurulduğu, Dikilitaş’ın kerameti, kuşak-zihniyet çatışması, toplumsal hafıza, toprağın-coğrafyanın hafızası, unutulmuş olanı arayış zamanda geriye sıçrayışlarla anlatılır.

Bu bölümün tüm öykülerinin ortak mekânı olan Ergöne, bir göç yolculuğundan sonra bozkırın ortasına kurulmuş bir kasabadır. Bu deniz artığı bozkır, bir hatıralar sahnesidir. Hatıraları saklayan deniz kabukları, yıldız gibi göğe ağan balinalar, anı yüklü kızıl bulutlar bu büyülü-gerçek âlemin hatırlayış kapılarıdır. Çok uzak bir geçmişten kalan bu hatıra fosilleri; sıcak, kurak ve devinimsiz bozkırda insana serinliği, derin mavi suları ve geçmişin güzel günlerini imleyen motiflerdir. Bir zamanlar uçsuz bucaksız bir deniz oluşunu hatırlayan-hatırlatan bozkır, aynı zamanda tüm bunların gömüldüğü bir sarı mezardır.

Öyküler boyunca araya başka anlatıcılar girse de tüm bunları öykülerin ortak karakteri Civan’ın çocukluk anıları şeklinde okuruz. İkinci bölümde yeniden karşımıza çıkacak olan Civan; dedesinden babasına, oradan kendisine uzanan, çilecilik-aşkınlık çatışmasından doğmuş Ergöne’nin kendi çocukluğundaki halinden sıcak savaş yıllarına kadarki halini anlatır.

Kerem Işık; anı ve söyleşi türlerinin olanaklarıyla zenginleştirdiği felsefi öykü diliyle, anlatıcıların çeşitliliğiyle, zaman ve mekânı bir laytmotif halinde sunuşuyla kendine has bir öykü atmosferi oluşturuyor kitap boyunca. Bu atmosferde zaman, öykü kahramanlarının içinde döndüğü bir anafor gibi kurgulanmıştır. Bir kere var olan bir daha yok olmaz ve zamanın anaforunda dipten yüzeye çıkar. Hatırlayış ve kendini hatırlatış kesintisiz bir şekilde devam eder.

Anlatıcıların ve öykü kahramanlarının ilk bölüme göre çeşitlilik kazandığı ikinci bölümde yer alan Geçmişten Gelen, İşgalciler, Çok Önemli Bir Şey, Anı Toplayıcı, Zamanın Sonunu Bekleyen Adam ve kitaba ismini veren Sınır adlı öykülerin izleği çoğunlukla savaştır. Kolektif hafızanın gölgesinde bireysel hafızanın iplerini tutmaya çalışan öykü kahramanları, nedeni bile unutulmuş bir savaşın ortasında harlanan öfke, kaybedilmiş yurtlar, evler, babalar ve anılar… Tüm bunların ortasında her şeyi büyük bir şaşkınlıkla izleyen, anlamaya çalışan çocuklar vardır.  Hem ilk hem ikinci bölümde merkeze konulan çocuklar ve çocukluk anıları, insanın kendisine ve doğaya yabancılaşmasını vurgular. Zaman geçip de boşlukta dönüp duran dünyayla birlikte insanlar da yaşlandığında çocukluktaki halleri nereye kaybolur mesela? (s.37)diye sorar Kızıl Bulut öyküsünün anlatıcısı. Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk, hiçbir yere gitmiyor, diye yanıt verir tüm öyküler. Nedeni bile unutulmuş savaşı başlatanlar da bir zamanlar çocuktular ve herkes, ölürken baktığı o bilinmez uzak noktada çocukluğunu görür.

Zihnimde, zaman zaman içine gömülüp kaybolduğum bu kuşku verici yuvanın derinliklerinde, kâğıda döktüğüm tüm olay ve kişilerle arama giren belli belirsiz, zar gibi bir sınır olduğunu hissediyorum. Bu sınırın ötesinde, benim artık kendimden yavaş yavaş uzaklaşmaya başladığını hissettiğim gerçeğin hükmü başlıyor (s.25),diyen Civan’a kulak verdiğimizde düşünmeden edemeyiz: Sınır neresidir? Nerede başlayıp nerede son bulur ve neleri ayırır birbirinden? Savaşın kol gezdiği, madenlerin patladığı, mülteci çocuk bedenlerin kıyılara vurduğu bu unutuş çağında her şeye rağmen umutsuzluğa saplanıp kalmamak mümkün mü? Vahşi siyah atları dizginleyip arabamızı devirmeden varabilecek miyiz gideceğimiz yere?

 Dünyayı algıladığımız bu gözlerin bir zamanlar çocuk gözleri olduğunu unutmadan, bozkırın bir zamanlar deniz olduğunu unutmadan, çorak toprağı ormana dönüştürecek doğa bilgisini unutmadan, yitirdiklerimizi unutmadan ama muhakkak unutmadan bu               distopyadan sınırın ötesindeki ütopyayı düşlemek mümkündür diyor Kerem Işık Sınır’da. Hatırlayışın kapıları açıldıkça, dünyadaki cehennem ateşini tutuşturanlar azaldıkça Mikaeller de gülecek, bu tebessüm, göz kamaştırıcı bir ışık çakması gibi belirip yorgun ruhlarımıza bir ömür boyu yol gösterecek.

KEREM IŞIK KİMDİR?

Kerem Işık  1976, İzmir doğumlu. Üniversitede Kimya Mühendisliği okudu. “Kaos” üzerine yaptığı tez çalışmasıyla Fizik yüksek lisansını tamamladı. Öyküleri “kitap-lık”, “Varlık”, “Notos Öykü”, “Eşik Cini”, “Özgür Edebiyat” dergilerinde yayımlandı. İlk kitabı “Aslında Cennet de Yok” 2010 yılında Yapı Kredi Yayınları etiketiyle yayımlandı. İkinci kitabı “Toplum Böceği” ile 2012 “Haldun Taner Öykü Ödülü”ne layık görüldü. 2015 yılında üçüncü öykü kitabı “Iskalı Karnaval”, 2020 yılındaysa ilk romanı “Dünyanın Güçlü Tarafı” yine Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı. Son öykü kitabı Sınır 2024 Şubat ayında Yapı Kredi Yayınlarından çıktı. Aralarında Aharon Appelfeld, Nadine Gordimer, Salman Rushdie ve Rollo May’in de bulunduğu pek çok yazardan otuzu aşkın çevirisi yayımlandı. Nisan 2021 tarihinden bu yana İzmir’de kurulan Livera Yayınevi’nin Genel Yayın Yönetmenliğini yürütüyor. 

YORUM

WORDPRESS: 0