BENİM RÜYALARIM HEP ÇIKAR’IN GİZEMLİ İZLEKLERİ

ANA SAYFAKitaplık

BENİM RÜYALARIM HEP ÇIKAR’IN GİZEMLİ İZLEKLERİ

Merve Yurtsever, Esra Kahya'nın Benim Rüyalarım Hep Çıkar adlı ilk öykü kitabına dair yazdı.

Hasan Nalçacı’nın İlk Şiir Kitabı “Savaşı Kaybettiğimiz Yer” Çıktı
FUAT SEVİMAY VE “GÖR BAĞIR” ÜZERİNE
KENDİMİZE SÖYLEYEMEYECEĞİMİZ GERÇEKLER: KENDİMİZ HAKKINDA BAZI YALANLAR

BENİM RÜYALARIM HEP ÇIKAR’IN GİZEMLİ İZLEKLERİ

Merve Yurtsever

Rüya, insan tarihinin her döneminde merak konusu olmuştur. Antik çağ filozoflarından günümüze kadar felsefenin temel konuları arasında yer almıştır.  İlk rüya kitabını yazdığını bildiğimiz, MS İkinci yüzyılda yaşamış Romalı bilgin Daldisli Artemidor’a göre; rüya denilen şey, sembol diliyle anlatılmış bir bilgidir. Freud’un rüyaları sembol diliyle anlatmaya dayalı fikri de esasen buraya dayanır. Rüyaların bilinçaltına açılan bir kapı (kral yolu) olduğunu savunur ve “Rüyalar arzu tatmininden ibarettir” diye tanımlar Freud. Sigmund Freud’ tan etkilenen Andre Breton ise Sürrealizm akımını ortaya çıkarmıştır.

Sürrealizme göre; sanattaki her türlü gerçek bilinçaltında yer alır. Dolayısıyla bilinçaltında yer alan her türlü karmaşıklık, karanlık noktalar sanatın konusu olabilir. Sürrealizm akımı gerçeğin insandaki iz düşümüdür. Türk edebiyatındaki temsilcileri ise Orhan Veli Kanık, Oktay Rıfat Horozcu, Melih Cevdet Anday’dır. Geçtiğimiz günlerde çıkan Esra Kahya’nın Benim Rüyalarım Hep Çıkar kitabının da Sürrealizm esintilerini taşıdığını söyleyebilirim.

Kitap adını, “Yetiş Umay Ana” isimli öyküsünün içinde geçen cümleden alıyor. Umay Ana Türk mitolojisinde doğurganlık tanrıçasıdır. Öykü içinde;  “Üç boynuzlu, yere kadar uzanan bembeyaz bir elbisenin içinde, gümüş saçlı, güzeller güzeli bir kadın” sözleriyle Umay Ananın bilinen tasvirine yer veriyor, Esra Kahya. Var sayılan gerçekleri ve düşü ustaca iç içe geçirmiş yazar.

“Abbas onun babası, amcası, ağabeyi olabilirdi. İşte o vakit ellerine sarılır, gidişinin ardından bir tas su dökerdi. Ama ayakları oyun bulaşığı iken yanına yakıştırılan bu adamın elini öpmek içinden gelmedi.”

Kitabı okuyunca; tüm bunların birleşimi, kitabın isminden dolayı rüyaların da kesiştiği akım olan sürrealizm çağrışımlarıyla öykülerin içerisindeki belirgin nesnelerin, rüyalardaki sembolik anlamlarına bakma isteği uyandırdı bende. İlk olarak “Susmak Zamanı” isimli öyküsünde köpeğin acı çekerek ölmesinin anlamını araştırdım. Karşılaştığım şey kesinlikle heyecan vericiydi. Zira “tüm hayallerin boşa çıkacağı, emeklerin karşılığının alınamayacağı” demek olduğu cevabıyla karşılaşınca kitabı tekrar okumaya ve farklı bir gözle bakmaya karar verdim. Çünkü “Susmak Zamanı” öyküsünün içeriği tam olarak bu anlamı karşılıyordu. Kendimi bir bulmacanın içinde bulunuyormuş gibi hissetim.

“Başı köpeğinin kanlı boynuna gömülüyken, ağzında Rambo’nun tadı varken babasının ettiği küfürleri bir bir yaşadı. Yeniden. Çünkü zaman, kendini tekrar etmekten başka halt bilmezdi.”

Benim Rüyalarım Hep Çıkar kitabı on iki öyküden oluşuyor. Her öykünün içinden seçtiğim belirgin nesnelerin sembolik karşılığı ise öykü içerikleriyle örtüşüyor. Hepsini tek tek burada sayamam elbette ancak en çok etkilendiğim öykülerden bir tanesiyle örnekleme yapabilirim. “Şeytan Aldı Götürdü” isimli öyküsünde geçen; “telefon rehberi” aradığı desteği veya kişiyi bulamayacağını, bunun için çaba sarf ederek yaşamındaki değişiklikler üzerine düşünüp, bunun sonucunda neye ihtiyacı olduğunu anlaması manasını taşıyor. “Mantar” ise; kişinin zihnindeki gizleri, duygusal durumu ve düşünceleri, ifade ediyor. Aynı zamanda yeni bir şeyler keşfetmesi ve farklı bakış açılarına ihtiyaç duyduğu anlamını da barındırıyor. Bir başka öne çıkan nesne olan “Patik” ise; kişinin kendisiyle ilgili bazı sorunları cevaplamak için derin düşüncelere daldığı anlamına geliyor. Tüm bu anlamlar öykü içeriği ile bire bir örtüşüyor. Sizce de büyüleyici değil mi? Tabii ki burada Esra Kahya’ya bir kahinlik durumu atfetmiyorum. Dikkat çekmeye çalıştığım nokta yazarın yazdığı öykünün içine ruhuyla tamamen girerek bütünleşmiş olduğudur. İnsan bomboş bir varlık olarak dünyaya gelmiyor. Bilinçaltı diye bir gerçeklik var ve burada bazı kodlamaların doğuştan var olduğu birçok uzman tarafından söylenmektedir. Yani biz nesnelerin karşılığını üst bilinç halinde ne anlam ifade ettiğini bilmesek dahi bilinçaltımız bunların anlamını biliyor. Bu da gösteriyor ki yazar kendi hikâyesinin içine hissederek girdiği takdirde o ruh halinin metaforik sembolleri kaleminden dökülüyor.

“Kapıyı dikkatle araladı. Karşıda dağınık bir yatak, yorganların arasında kırmızı patikli bir ayak, yağlı bir baş. Bir kol dışarıda, yorganın ucunu sıkı sıkı tutmuş. Perdeler inik, oda mezar gibi havasız.”

Kitapta dikkat çeken hikâyelerden birisi de “Ölene Kadar Aramızda” isimli öykü. Yazar bu öyküsünde “trik final” tekniğini kullanmayı tercih etmiş. İki kardeşin köpekleriyle birlikte gittikleri kuş avını konu alan yazar, okurun yüreğini ağzına getiren bir finale götürürken “Bütün bunlar böyle olabilirdi. Ama olmadı.” diyerek yürekleri ferahlatan yeni bir son yazıyor. Kitapta bu şekilde kurgulanmış tek öykü. Yazar “trik final” tekniğini oldukça başarılı kullanmış. Ve onun kaleminden bu tarz hikâyeleri tekrar okuyacağımız zamanı bekliyoruz.

Esra Kahya’nın kendine özgü bir öykü dili var. Okuru yormuyor. Basit ama etkili cümleleri onun kaleminin belirgin özelliği. Minimalist anlatının içinde barındırdığı büyük anlatıların yolunu okurun iç dünyasına açıyor. Hikâyeler bir kompozisyon çerçevesinde yazılmamış. Birbirinden bağımsız oluşu konuların sarstırıcı olmasına rağmen bunaltmıyor. Aksine okuma isteğini perçinliyor. Okurken hikâyelerin sonunu tahmin edebiliyorsunuz ancak bunu Esra Kahya nasıl anlatmıştır sorusunun sürükleyiciliğiyle devam ediyorsunuz. Kitabın bütünü için esprinin ve hüznün kol kola geçtiği öykülerden oluşuyor diyebilirim. İlk öykünün finalindeki cümle ise uzun süre içinizde sızı olarak kalıyor. Hikâyenin bütünüyle anlam buluyor olsa da beni çok etkileyen bu cümleyi yazının sonuna eklemeden bitiremeyeceğim.

“Duydunuz mu kız? ‘Saçları olsa alırdım onu,’ demiş Hakan. ‘Saçları olsa…’”

ESRA KAHYA

BENİM RÜYALARIM HEP ÇIKAR

İLETİŞİM YAYINLARI

111 SAYFA

YAZAR HAKKINDA

Esra Kahya, 1982’de Kastamonu- Taşköprü’de doğdu. Gazi Üniversitesi mezunu, Türkçe öğretmeni. Evli, Emir’in annesi. “Kambur” adlı dosyası 2021 Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Ödülü’nü aldı. Çeşitli yarışmalarda dereceleri, basılı ve dijital edebiyat mecralarında öyküleri mevcut. Sevginin ve kelimelerin gücüne inanıyor.

YORUM

WORDPRESS: 0