ANA SAYFAKitaplık

Derya Gündoğdu | Dönüşüm Üzerine: Olmak ya da Olmamak

Derya Gündoğdu "Dönüşüm Üzerine: Olmak ya da Olmamak" adlı inceleme yazısıyla Edebiyat Daima'da

Muhammet Erdevir | Sessizlerin Sesi Olmuş Hikayeler: Bir Adım Daha
Yunus Çinçin | Gergedan Büyük Küfür Kitabı’na Dair
Erhan Çamurcu | Toprağın Çağrısını Duyan Şair Murat Soyak

Derya Gündoğdu | Dönüşüm Üzerine: Olmak ya da Olmamak

[sharethis-inline-buttons]

Ahmet Cemal, Franz Kafka’nın 1915 yılında yayımlanan Die Verwandlung başlıklı uzun öyküsünün, daha önce hep Değişim adıyla çevrildiğini, öyle de tanındığını söyler ve ekler:

“Almancada “die Verwaundlug” , bir değişimden, değişiklikten çok daha köktenci bir olguyu, bütünü ile değişip başkalaşmayı, bir metamorfoz durumunu dile getiren bir sözcüktür; öyküde Gregor Samsa’nın bir sabah kendini yatağında bir böcek olarak bulması, salt bir değişim değil fakat başkalaşım’dır; o, insanlığını koruyarak bazı değişiklikler geçirmemiştir; artık farklı bir canlı türü olmuştur. Ben de bu nedenle çevirime “Değişim” yerine “Dönüşüm” başlığını seçtim.

 20. yüzyıl başlarında kaleme alınmış olan öykünün, ülkemizde bugüne kadar 59. basımına ulaşmış olması şüphesiz okurun, öykünün temasına yani dönüşüm ya da başkalaşım olgusuna yoğun ilgiyi açıkça ortaya koyuyor. Çevirmen Ahmet Cemal bu ilginin özellikle gençlik kesiminden gelişini dikkat çekici bulmuştur.

Kafka, Gustav Janouch’la konuşmalarının bir bölümünde bunun sebebini açıklamıştır aslında.

“Hayvan bize insandan daha yakın. Parmaklık burada. Hayvanla yakınlık kurmak, insanlarla kurmaktan daha kolay.”

“Herkes beraberinde taşıdığı bir parmaklığın ardında yaşıyor. Şimdi hayvanlarla ilgili bunca şeyin yazılmasının nedeni de bu. Özgür ve doğal bir yaşama duyulan özlemin ifadesi. Oysa insanlar için doğal yaşam, insanca yaşamdır. Ama bunu anlamıyorlar. Anlamak istemiyorlar. İnsan gibi yaşamak çok güç, o nedenle hiç olmazsa kurgusal düzeyde bundan kurtulma isteği var…

 Hayvana geri dönülüyor. Böylesi, insanca yaşamaktan çok daha kolay. Herkes sürüye katıldığından ötürü güven içerisinde, kentlerin yollarından geçip işe, yemliklerin başına ve eğlenceye gidiyor. Tıpkı büroda olduğu gibi, sınırları iyice çizilmiş bir yaşam. Böylesi bir yaşamda mucizeler değil, yalnızca kullanma talimatları, doldurulacak başvuru formları ve kurallar  var. Özgürlükten ve sorumluluktan korkuluyor. O nedenle insanlar, kendi yaptıkları parmaklıkların ardında boğulmayı yeğliyorlar.”

“Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.”…

 Hikaye burada başlar. Bunaltıcı düşler, uyanış ve dönüşüm. İlk bakışta yazarın dönüşüme konu olan  varlığı bir böcek olarak seçmesi dikkatleri çekiyor elbette.

Ahmet Cemal Bey bu tercihle alakalı olarak “…böceğin iğrençliği, çizgisi sürüyle uyuşmayan bağımsız bireyin iticiliği ile özdeştir.” demiştir.

Üç ana bölümden oluşan öykünün ilk bölümünde Samsa’nın bu yeni(!) hâline uyum sağlamaya çalıştığını müşahede ediyoruz. Yazar bu başkalaşımı okuyucuya; yaratmada muktedir olduğu ruhsal, fiziksel ve mekânsal betimlemelerle adeta bir sinema perdesinden yansıtır gibidir.

“Zırh gibi sertleşmiş sırtının üstünde yatmaktaydı ve başını biraz kaldırdığında bir kubbe gibi şişmiş, kahverengi, sertleşen kısımların oluşturduğu yay biçimi çizgilerle parsellere ayrılmış karnını görüyordu;…. Gövdesinin çapıyla karşılaştırıldığında acınası incelikteki çok sayıda bacak, gözlerinin önünde çaresizlik içerisinde, parıltılar saçarak sallanıp durmaktaydı.”…

 Fiziksel dönüşümü betimledikten sonra mekana ve adeta Samsa’nın ruh halini yansıtan kasvetli havaya çevriliyor gözler. Yeni haline uyum sağlamaya çalışmaktan bîtâb düşen Samsa çabalamayı bırakır ve düşünmeye başlar:

“Aman Tanrım, ne kadar da yorucu bir uğraş seçmişim meğer! Günlerim hep yolculuk etmekle geçiyor. İşin bu yanı, mağazadaki asıl masa başı işine oranla daha çok yıpratıcı, üstelik yolculuğun benim için bir de aktarma trenlerin peşinden koşmak, düzensiz ve kötü yemeklere yargılı olmak, insanlarla sürekli değişen, asla süreklilik kazanamayan, hep içtenlikten uzak ilişkiler kurmak zorunluluğu gibi sıkıntıları da var. Şeytan alsın bütün bunları!”

“Bu erken kalkma yok mu insanı aptala çeviriyor. İnsanın uykusunu alması gerekir.”

“Annem ve babam yüzünden kendimi tutuyor olmasaydım eğer, işimden çoktan ayrılırdım, patrona çıkar ve ne düşündüğümü olduğu gibi söylerdim.”

Bu düşünceler, Samsa’nın dönüşümünden önce de belki farkında olduğu ama koşuşturmaktan üzerine düşünmeye zaman bulamadığı rahatsızlıklardı. Bunaltıcı düşlerden uyanıp da kendini bir böceğe dönüşmüş olarak bulmasaydı aktarma trenlerin peşinden koşuyor olacaktı zîrâ.

Samsa tam da bunları düşünürken masanın üstünde işlemekte olan çalar saati görür ve dönüşümüyle birlikte içinden geçirdiği düşünceleri de unutur. Saat altı buçuktur. Samsa dörde kurulu olan saati duymayıp uyumayı sürdürmüş olmasının düşünülebilir olup olmadığını sorgularken insanın çevresindeki nesnelerle birlikte nasıl da makinalaşmış olduğunu gözler önüne serer burada.

“Peki şimdi ne yapacaktı?”

….

Belki de hikaye kahramanın bir böceğe dönüşümüyle değil bu soruyla başlıyordur aslında…      Samsa’nın hesap vereceği pek çok insan vardı şimdi sırada. Başı; patronunun, akılsız ve kişiliksiz olduğunu düşündüğü uşağı çekiyordu. Şüphesiz geç kaldığını patrona hemen haber verecekti. İşine son verilmesi, bunca kendi olamayışlığına ve nice yorucu koşuşturmaya ailesi için katlandığı Samsa’nın sonu olabilirdi. Samsa durumu nasıl kurtaracağını tasarlarken nihayet yeni(!) Samsa ile karşılaşılır ve işler hiç de Samsa’nın tasarladığı gibi gelişmez…

İkinci bölümde Gregor Samsa’yı varlığının yeni hâline alışmış, şartlara uyum sağlayabilen bir canlı olarak karşılıyoruz. Öyle ki artık bir insan olarak varlığını sürdüremeyen ve iletişim kurmaktan yoksun kalan yeni  Samsa, kız kardeşini davranışlarıyla yönlendirerek ailesinin de bu duruma uyum sağlamasına yardımcı oluyordu. Kızkardeşi, koşulları Samsa’nın yeni haline uygun olacak şekilde düzenlemeye çalışsa da aile Gregor’ un yeniden aralarına döneceği ümidini taşıyordu tüm bu yardımlar da ancak bu ümitle birlikte vardı. Yeni Gregor’ a hareket alanı sağlayabilmek için odasının boşaltılmasın karşı çıkan annesinin sözleri bu ümidi açıkça ortaya koyar:

“Bence en iyisi, odayı eskiden nasıl idiyse aynen öyle korumaya çalışmamızdır; böylece Gregor yine aramıza döndüğünde her şeyi eskisi gibi bulur, arada olup bitenleri unutması da o ölçüde kolaylaşır.”…

Aile bireyleri geçimlerini Gregor’suz sağlamak zorundadır. Baba, anne ve kız kardeş çalışmaya başlarlar. Bazen anne ve kız kardeşin daha önce özel zamanlarda mutlulukla taktığı aile yadigârı takılar satılırdı. Evdeki yardımcı gönderilmiş, ve odalardan biri üç yabancı adama kiralanmıştı.

Kitabın son bölümüne geldiğimizde ise ailenin Gregor olmadan geçimlerini sağlamaya çalışırken bu koşuşturmaya ayak uydurmuş olduğunu hatta Gregor’ un yeniden aralarına döneceği umutlarını da gittikçe yitirerek onunla ilgilenmemeye başladıklarını anlıyoruz. Ancak Gregor’un üzücü ve iğrenç manzarasına karşın ona “bir düşmanmış gibi davranılamazdı. Duyulan tiksintiyi bastırıp sabretmek, yalnızca sabretmek aile yükümlüğünün bir gereğiydi.”

Gregor’un artık yeniden “insan” olup aralarına katılarak onların ve toplumun beklentilerine hizmet edemeyeceği anlaşılınca yani eski Gregor olacağına dair ümit kesilince o zamana değin onunla bilir kişi gibi ilgilenip uyumu herkes için kolay hâle getirmeye çalışan kız kardeşi bile davranışlarını değiştirir.

“Buradan gitmeli… tek çare bu,baba. Ama onun Gregor olduğu düşüncesini kafandan atman gerek. Bizim asıl felaketimiz, bunca zaman bu düşünceye inanmış olmamız. Fakat o nasıl Gregor olabilir ki? Gregor olsaydı eğer, insanların böyle bir hayvanla yaşamalarının olanaksızlığını çoktan anlar ve kendiliğinden çıkıp giderdi…”

“Gregor kendi kendine: ‘Peki şimdi ne olacak ?’ diye söylenerek karanlıkta çevresine bakındı. Kısa zamanda, artık hiç kımıldayamadığını anladı. Buna şaşırmadı, aslında o zamana değin bu incecik bacakçıklarla gerçekten hareket edebilmiş olmasını tuhaf buldu. Bunun dışında, kendini bir ölçüde rahat hissediyordu. Gerçi tüm gövdesi ağrılar içindeydi ama Gregor’a bu ağrılar gittikçe hafifliyormuş ve sonunda tamamen geçecekmiş gibi geliyordu. Sırtındaki çürümüş elmayla, çevresindeki üstü tümüyle yumuşak toz kaplı, iltihaplanmış bölgeyi artık neredeyse hiç hissetmiyordu. Düşünceleri yenidenaiesine yöneldiğinde duygulanıyor, içinde sevgi duyuyordu. Ortadan kaybolması gerektiğini belki kız kardeşinden bile daha ciddi düşünmekteydi. Saat kulesinde sabahın üçü vurulana değin bu bomboş ve huzur verici düşünceler içerisinde kaldı. Pencerenin dışındaki dünyanın aydınlanmaya başladığını da görebildi. Sonra başı, elinde olmaksızın önüne düştü ve zayıf soluğu,burun deliklerinden son kez çıktı.

DÖNÜŞÜM ÜZERİNE

 Çevirmen Ahmet Cemal Bey, Dönüşüm’ e bıraktığı son sözde “Birey olmasını başaranlara düşman kesilen son toplumlar ve bu toplumların en güçlü temeli olan, çocuklarının hep iyiliğini, gerçekte ise sürekli köleliğini isteyen son aile yapıları yeryüzünden silinene değin, Kafka’nın Dönüşüm’ ü geçerliliğini ve güncelliğini koruyacaktır.” İfadelerine yer vermiştir.

Şüphesiz insanın kendisi dışında esir olduğu maddi ve manevi tüm sebepler, bir birey olarak insana kendi özüyle uyumlu olarak var olmasına engel olmakta, bu arzusuna da set çekmektedir. Bireyin toplum içindeki yeri, bunalımları, sıkışmışlığı, çaresizliği Gregor Samsa ile hayat bulmuştur. Bir sabah bunaltıcı düşlerden “uyanan” Samsa’nın kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak bulması insanın bağlı olduğu maddi ve manevi tüm prangalardan azâd olma arzusunun bir tezâhürüdür. Yalnız birey bunu tüm varlığıyla istese de içinde bulunduğu toplum buna hazır değildir ve olmayacaktır. Kabullenmeyecektir, kendisi olmak isteyen bireye müthiş bir tiksinti ile yaklaşacak, ona engel olmaya çalışacak belki de yok edecektir…

İşte Kafka’nın Dönüşüm’ ü modern toplumlardaki insanın, “Ol”(a)mayışlığına ve bunun verdiği kapana kısılmışlık hissine, bir sabah böceğe dönüşen Gregor Samsa ile vücut giydirerek;  ol’ mak / Ol’(a)mak meselesini temsil ile anlatmaya çalışmış ve güncelliğini muhafaza edecek türden bir hikâye olarak dünya edebiyatındaki kült eserler arasındaki yerini almıştır.

[sharethis-inline-buttons]

YORUM

WORDPRESS: 0