İbrahim Halil Çelik, Ethem Baran’la Söyleşti

ANA SAYFASöyleşi ve Soruşturmalar

İbrahim Halil Çelik, Ethem Baran’la Söyleşti

Öykü editörümüz İbrahim Halil Çelik, öykücü Ethem Baran'la son kitabı "Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor" ve öykücülüğü üzerine söyleşti.

Affan Fatih Öztürk’le “Levanna’nın Gülleri” Romanı Üzerine
Abbas Kiyarüstemi ile Söyleşiler M. Akif Koç’un Çevirisiyle Türkçede
Muhammet Erdevir | Suzan Yörük’le “Şehbal” Üzerine Söyleşi
[sharethis-inline-buttons]

İbrahim Halil Çelik, Ethem Baran’la Söyleşti

Geçtiğimiz günlerde duyurulan “Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor” kitabınızın birçok okuru heyecanlandırdığını düşünüyorum. Kitap çıktıktan sonra da bu izlenimimin doğru olduğunu gördüm. Gerçekten de okurlarınız bu kitabı ilgiyle karşıladı. Bu durum size de yansıdı mı?

Evet, çok haklısın sevgili İbrahim; beni sevindiren bir ilgi var. Döngel Dünya‘nın yakaladığı rüzgârın etkisi devam ediyor gibi görünüyor. Daha ismi ve kapağından başlayarak okurun ilgi alanına girdi kitap. Bana ulaşan tepkiler de iyi.

Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor - Ethem Baran | İletişim Yayınları |  Okumak İptiladır Müptelalara Selam!
Ethem Baran / Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor

Kitaptaki “Furkan” adlı uzun öykü; günümüzün siyasi, sosyal ve ekonomik hayatını özetlemekle kalmayıp bir gencin gelecek kaygısına, onun ruh haline de değiniyor. Bu elbette bir trajedi hepimiz için. Sizi bu trajediyi yazmaya iten neydi?

Esasında son birkaç kitabımda özellikle ve ağırlıklı olarak çevresinde dönüp durduğum bireysel, toplumsal ve siyasal sorunların bir başka yönüne eğiliyor bu öykü. Günümüz gençliğinin sorunları bu ülkenin de sorunu. Psikolojik danışmanlık yaptığım uzun yıllar boyunca gençleri dinledim, sorunlarını onlarla birlikte çözmeye, kırılgan, örselenmiş ruh dünyalarına dokunmaya çalıştım. Furkan karakteri pek çok gencin bir araya gelmiş halidir. Gencecik ruhların etrafına onca sorunu yığan, onları ümitsizliğe, çıkışsızlığa, mutsuzluğa terk eden ve karşılarına geçip suçlayan, eleştiren biziz. Nisa karakteri için de durum çok farklı değil. Hepimizin bildiği ama yüzleşmek istemediği, üstünü örttüğü sorunlar bunlar.

Kitaptaki öyküleri okuduğumuzda anlatımdaki çok seslilik ve konuların bizden olma gerçekçiliğini görüyoruz. Bir yazar bu gerçekçiliğe ulaşmada nelere dikkat etmeli?

Edebiyatın neresinde durduğunuz, edebiyata nasıl baktığınız ve hayatı edebiyatın içinde nasıl yeniden yaratmak, yorumlamak, yoğurmak istediğinizle ilgili bir anlayış bu. Her şeyden önce birbirine benzer öyküler yazmak, aynı teknikleri kullanmak, bildik, yıpranmış seslerin peşinden gitmekten uzak durmaya çalışırım. En önemlisi de anlattıklarım en önce beni ikna etmelidir. Kahramanlarıma inanırım. Onların zihinlerinde dolaşmayı ve ne düşündüklerini önemserim. Biliyorsun, kurmacada anlatıcı meselesi önemli sorunlardan biridir. Anlatıcının kim olacağı ve onun edebiyat birikimi, hayat bilgisi, mizacı, amacı, dil anlayışı vb. metnin sesi ve çeşitliliği için ayrı önemdedir. Bunlara dikkat ederim. Konuların bizden olmasına gelince… Bu benim hayata bakışım ve yaşama biçimimle ilgili sanıyorum. Konular gelip beni buluyor. Ya da ben zihnimdeki ve gerçek hayatın içinde dolaşıp duruyorken o konuları diğerlerinin arasından ayıklayıp bir kenara bırakıyorum. Bunlar benim bilmediğim şeyler…

Öykü evreninize baktığımızda okura samimi gelen, okuru ikna eden hikâyeler görüyoruz. Bu çizgiyi devam ettirmek sizi zorluyor mu?

Ben her metnimi zor yazıyorum. Her gün yazının içinde olmama rağmen kolay üretebilen biri değilim. Öyküyü vareden hikâyeyi önemserim. Farklı teknikler, anlatım ve kurgu biçimleri denesem de aslolan bir hikâye anlatmaktır. Anlattıklarımın okura samimi gelmesi, onları mutlu etmesi beni de sevindirir elbette.

Ethem Baran

Bozkır ve onun uzak bahçeleri, kasaba ve kasaba insanının yalnızlığı, şehir ve o şehrin yoksul sokakları ile uçarı gençleri öykülerinizde karşımıza sık sık çıkmakta. Bunları anlatmayı kendinize bir ödev/görev olarak görüyor musunuz?

Görev demeyelim de bu söylediklerini anlatmayı seviyorum. Onların gözden uzak kaldığını, anlatılmadık hikâyeleri olduğunu düşünüyorum. Birbirine çok benzer, sıradan hayatlarmış gibi görünen bu hikâyeler aslında çok derin ve zengin. Ama sonuçta insanı ve onun yaşadığı hayatı anlamaya, anlamlandırmaya ve anlatmaya çalışıyorum. İnsan her yerde ve her zaman diliminde aynı. Mekân olarak kendime bozkırın ortasında hayali bir kasaba, hayali bir mahalle yaratmaya çalıştım; orada yaşayan insanlar var ve onların hikâyeleri… Sonra Ankara var. Sahil kasabaları var. Farklı coğrafyaları, mevsimleri, zaman dilimlerini anlatarak dili çeşitlendirmeye, zenginleştirmeye, üslubumu kalıcı hale getirmeye çaba harcıyorum.

Öykü yazarları belli bir disipline alışkındır. Yayımlanmış iki romanınız var. Romanları yazarken öykü disiplini sizi nasıl etkiledi?

Öykü ve roman yazmak iki farklı disiplin, farklı alışkanlıklar bana göre. Emanet Gölgeler Defteri‘ni yazıyorken öyküler yazılmak için sıraya geçince romana ara verip Bulut Bulut Üstüne’yi yazmıştım. Sonra şimdi üzerinde çalıştığım romanı yazarken de Güzelliğini Gördükçe Ağlayasam Geliyor araya girdi. İkisini aynı anda yapamıyorum. Farklı ruh hali, bir başka deyişle kendi dilinin konuşulacağı kendine ait alanlar istiyor ikisi de. Roman yazan bir öykücünün öyküyü unutması, üzerini silkelemesi ve derin bir nefes alması gerekiyor.

İbrahim Halil Çelik

Öykü yazma fikri sizde ilk nasıl oluşur?

Dediğim gibi o gelip beni bulur. Ve tabii ben sürekli onu ararım. Ne olduğunu bilmediğim bir şey zihnime düşer ve ben bunu yazmalıyım derim. İlk notlarımı almaya başlarım hemen. Zaman içerisinde ete kemiğe bürünürse öyküye dönüşme şansını elde eder. Edemeyenlerin sayısı daha çoktur bu arada.

Gerçekleri anlatmada edebiyatın işlevi ne sizce? Edebiyat, hayata karışıyor mu?

Edebiyatta yaratılan başka bir gerçekliktir, edebiyatın gerçeğidir ama yaşanılan gerçek hayatı işaret eder. Çünkü ne yazarsanız yazın gerçek hayatın içindesinizdir ve anlattıklarınız gerçek hayata dahil olur. O da artık bu hayatın parçasıdır. Sanat önde gider her zaman. Sanat, yolculuğuna hayatın içinden başlasa da hayat onu rehber edinir.

Türk edebiyatında son yıllarda yayımlanmış öykü kitaplarını nitelik olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bana göre bizi öykümüz oldukça iyi bir noktada. Yabancı dillere daha çok romanların çevrilmesinden olsa gerek dünya edebiyatında biraz geri planda kalıyor gibi görünüyor ama çok iyi öyküler yazılıyor bizde. Genç öykücülerimizden çok umutluyum. İsim vermek isterim ama unuttuklarım oluyor sonra üzülüyorum.

[sharethis-inline-buttons]

YORUM

WORDPRESS: 0