Armağan Can | Sözün Yeri – Lav Denizindeki Ada

ANA SAYFAKitaplık

Armağan Can | Sözün Yeri – Lav Denizindeki Ada

Armağan Can, Muhammet Erdevir'i Mavi Gök Yayınları'nca ikinci baskısı yapılan öykü kitabı "Lav Denizindeki Ada"ya dair yazdı: Sözün Yeri.

Saniye Kısakürek | Mazarin Mavisiyle Başka Bir Dönüşüm
İsmail Kılınç | Bahaeddin Özkişi’nin “Sokakta” Romanına Dair Bir Tahlil Denemesi
Mehtap Nas | Belleğe Çapa Atmanın Hikâyesi Yahut Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum
[social_warfare ]

Armağan Can | Sözün Yeri – Lav Denizindeki Ada

Başka ülkelerde yaşamayı tercih eden Yunan şair Solomos, ülkesi özgürlük için ayaklanınca dönmeye ve bir direniş şiiri yazmaya karar verir. Yalnız ana dilini unutmuştur, kelimeleri yetmez.  Parayla kelime satın almaya başlar lakin aldığı kelimeler yeterli gelmez, şiiri bitiremez. Muhammet Erdevir’in lügati derdini anlatmaya hayli yetiyor ve hatta kitapta yer alan pek çok hikâyede bohçasına doldurduğu kelimeleri, şiirleri, destanları cömertçe dağıtıyor.

Muhammet Erdevir | Lav Denizindeki Ada

Kitabımız, “Sözü nerede söyleyeceğini bileceksin.” cümlesinden sonra elindeki bohçanın içine doldurduğu kelimeleri ile gizemli bir seyahate çıkan Mecra’nın yolculuğu ile başlar. Masal gibi okunan ama bir filozof gibi derin düşüncelere dalmaya sebep olan bu hikâyeyi okuyarak kitap ile tanışırız. Tüm kitabın içine serpiştirilen sorular bizi akıştan koparmadan düşünmeye iter. Okuma süreci, iyilik yapmanın yasaklandığı veya bir balkondan en içimizi gördüğümüz hikâyelerle sürer. “Zirvedeydim” diye başlayan ve o “bir” “az”lık zamanın bir türlü gelmemesinin sonucunu görüp, kayıp kıtalardan yuvaya dönen adamın yaşadıklarını kitaba adını da veren “Lav Denizindeki Ada” ile öğreniriz. “İçimde yanardağlar ruhumu cehenneme çevirirken dışımda hep ezik, kolu kanadı kırık, kimsesiz, çaresiz; ölmüş annem kadar soğumuş, katılaşmış tüm varlığım. Buzlar erir mi, Safinur geri döner mi, içimdeki kavga diner mi? Ben o lav denizinden bir çıkış yolu bulabilir miyim? Kalbimde temiz suların birikebileceği bir çanak var mı, sığınılacak bir kaya gölgesi? Eski ben olmak istemiyorum, yeni “ben”le ilgili bilgim yok, idrakimin ufku sınırlı. Dünyaya buzlu bir camın ardından bakıyorum geleceğim söz konusu olunca.”

Yazarımız bir yerde iç sesini duymayı başarıp yazın hayatına başlamış. Bunu ilk kitabı olan Lav Denizindeki Ada’da karşısına/karşımıza çıkan “İçimden bir ses yüreğimin tam ortasına yola düşmemi fısıldadı. Emir telakki ettim” cümlesi ile tahmin ederiz. Satır arasında bulduğumuz bu ipucu başlangıç cümlesi olmuş, devamında “Son Gül İçin Prelüt” öykü kitabı ile emirler yerine getirilmeye devam etmiştir. Sonuçta en büyük yolculuk kişinin kendine yaptığı yolculuktur. “Nehri Tutuşturan” öyküsünde anlatıcı “Şairler ruhlarını kaybedecek!” diye başlayan çığlıklarını “Şairler ruhlarını kaybetti” ile bitirir. Bu noktada ruhu aşkla dolu kelimelere anlam yüklemeyi seven bir yazar “Çoğul Soru” kitabı ile bu sefer şiirleri ile seslenir. Muhammet Erdevir’in üçüncü kitabı, bir şiir kitabı ve çok yakın bir geçmişte edebiyat dünyasındaki yerini aldı.

“Ne çok soru soruyorsun? Hani söz sorulardan bir sırdı. Soruların cevaplarımı kanatıyor. Benim öykülerimde yer etmeye çalışıyor galiba.” Yazarın amacı da kelimelerle hayatlara sızmak ya da bizim aramıza sızan hayatları görünür kılmak. Yokluk ve yoksullukla çevrili hayatlardan sade ama çarpıcı bir anlatımla bize gösterdiği kesitler hafızamıza yerleşiyor. Kelimeleri algılayıp, düşünüp, çoğaltmayı başaran yazarın hikâyeleri akıcı ve akılda kalıcı. Kullanılan kelime ve örneklerden dolayı anlaşılamayan bölümler okuyucuyu zorluyor ama edebiyat biraz da kişinin kendini, kendi gönlünce ve bildiği şekilde ifade etmesi değil mi? Yazar mı anlaşılır olmaya uğraşmalı,  okuyucu mu anlamak için gayret göstermeli?

Muhammet Erdevir’in, edebiyat eğitimi almış olması kelime seçimlerinin zenginliğini etkilemiş ve bu etkiyi anlatımında ve seçtiği kelimelerde çok rahat görüyoruz.  Çeşitli dergilerde, öykü, şiir ve yazıları yayımlanmış. Yazar, uzun soluklu hikâyeler yerine kısa ve çarpıcı hikâyeleri tercih etmiş. Büyülü gerçekliği, gerçek olaylar ile öyle güzel harmanlamış ki, rüyada gibi okunan metinler ortaya çıkmış. Yarım kalmışlığın, gizli sevdaların hikâyeleri kelime oyunları ile bizlerle paylaşılmış. Aynı zamanda bilinç akışı ile yazılmış, kahramanın düşüncelerini de duyabildiğimiz öykülerle de karşılaşıyoruz.

“Rüyadaki” bölümünde destan okuyup satarak geçimini sağlayan genç ısrarla şair olmak istiyorum derken acaba yazarın satır aralarına sakladığı kendi olabilir ve daha ilk kitabında yazın hayatının rotasını çizmiş olabilir mi? Öyleyse şiir gibi yazdığı öykülerinin yanı sıra öykü tadında şiirler okuyacağız demektir.

[social_warfare ]

YORUM

WORDPRESS: 0