ANA SAYFAKitaplık

Serap Yalçın Pamuk | “Köpek Kalbi”ne Dolanıp Duranlar

Serap Yalçın Pamuk " 'Köpek Kalbi'ne Dolanıp Duranlar" adlı yazısıyla Edebiyat Daima'da.

Birgül Yangın Aslanoğlu | Gülün Adı’nda Umberto Eco’nun Gizlediği Borges
Deniz Kara Kavalcı | Ânın Yitiminde Sarmal Bir Dönüşüm: Kör Baykuş
Erhan Çamurcu | Toprağın Çağrısını Duyan Şair Murat Soyak

Serap Yalçın Pamuk | “Köpek Kalbi”ne Dolanıp Duranlar

[sharethis-inline-buttons]

Gerçeği anlatmanın zor veya imkânsız hale geldiği zamanlarda insanlar ironiye sığınır. Ya da gerçeklerin acımasızlığına ironik bir gülüştür fantastik kurgu. Her şekilde kendini ifade edecek aracı ve biçimi bulur insanoğlu. Belki de tüm farkı buradadır. Ve tüm gücü imkânsız görünenin içinde bir imkân arayabilmesi ve bulduğu küçücük bir delikten nefes alacak pencereler yaratabilmesidir.” diye yazmışım Mihail Bulgakov’un bir diğer şaheseri olan Usta Ve Margarita için.

Köpek Kalbi’yle bir kez daha iyi anlıyorum ki Bulgakov ciddi bir mizah yazarı. İroni ve hicivi birbiriyle harmanlayarak simgesel anlatımı şahlandırıyor. Böylece ortaya biraz trajik, biraz distopik, çoğunlukla ise kara mizah olan bir kurgu çıkıyor.

Hikâyemiz, Şarik isimli bir sokak köpeğinin aç ve yaralı olarak sokaklarda gezerken, Profesör Filipoviç’in onu alıp eve götürmesiyle evrilen hayatını konu ediniyor. Şarik Profesör tarafından itinayla besleniyor, iyileştiriliyor, sıcak ve güvenli bir ortamda uysallaştırılıyor. Öyle ki kendisi için bir şeylerin planlandığını sezmesine rağmen, dışardaki hayatına dönme riskini göze alamadığı için teslim olmayı seçiyor. Böylece Şarik’in elinden alınan ya da kendisinin vazgeçtiği ilk şey özgürlüğü oluyor. Şarik’in uysal tavırlarıyla amacına iyice yaklaşan Profesör Filipoviç, ciddi bir deney için Şarik’in er bezlerini ve hipofiz bezini sefil bir işçininkilerle değiştiriyor.

Zor bir ameliyatın ardından ölmesi beklenen Şarik, beklenenin aksine herkesi şaşırtarak hayata tutunmayı başarıyor. Fakat yarı insan yarı köpek olan kahramanımız ucube bir görüntü ve ilkel davranışlarıyla sahibini çileden çıkarıyor. Umduğunun dışında bir sonuçla karşılaşan ve ortaya çıkan gudubetle ne yapacağını bilemeyen Profesör, Mary Shelly’nin genç bilimadamı Victor Frankenstein’ını hatırlatıyor.  Ortaya çıkan sonucun trajikliği (Şarikov ve Frankenstein) yönüyle birbirine benziyor.

Nitekim “Spinoza’nın veya ona benzer başka bir ifritin hipofizini aşılayıp köpekten olağanüstü yüksek bir canlı yaratmak mümkün ama insanın aklına şöyle bir soru geliyor, ne halt etmeye? Açıklayın bana lütfen, herhangi bir köylü karısı ne zaman isterse doğurabilecekken, yapay yöntemle Spinozalar üretmenin manası ne?..” özeleştirisi de  bu benzerliği pekiştiriyor..

Meselenin ne Şarik ne Profesör olduğunu hikâyenin bütününe baktığımızda çok iyi anlıyoruz elbet. Bir sokak köpeği ve ona nakledilen er ve hipofiz bezlerinin bir işçiye ait olması da tesadüf olmasa gerek. Sokak köpeği Şarik  devrim öncesi sıradan Rus insanını simgelerken, ameliyat sonrası  Şarikov ise devrim sonrası Rus insanını simgeliyor. Önceki aç, yorgun ve yaralı olsa da kendine has saflığa sahip bir varlıkken, sonraki serkeş, ilkel ve çıkarcı bir varlığa dönüşüyor. Bu itirafı bizzat Profesör Filipoviç’in ağzından dinliyoruz:

“Beş yılım hipofiz eşelemekle geçti benim… Nasıl bir işin altından kalktım biliyor musunuz, akıl alır gibi değil. Şimdi insanın sorası geliyor, neden diye? Fevkalade bir günde dünyanın en tatlı köpeğini alıp insanın tüylerini diken diken eden böyle bir musibete dönüştürmek için mi?.. İşte doktor  görüyorsunuz, araştırmacı ihtiyatlı davranmak ve doğayla paralel ilerlemek yerine meseleyi hızlandırıp örtüyü kaldırdığında ne oluyor! Al sana Şarikov, ölür müsün öldürür müsün?” 

Devrim ve devrim ideolojisi olan materyalist marksizmin toplumsal değişim koşulları gözetilmeden tepeden inme bir şekilde halka zerk edildiğinde ortaya çıkan toplumsal ve bireysel anomalinin dile getiriliş biçimi olsa gerek bu cümleler. Yine ihtilalin ve öncekinin yerine ikame edilen yeninin ne olduğu konusunda sıradan insanın ciddi bir fikrinin olmadığını, eline tutuşturulan Engels kitabı hakkındaki yorumuyla Şarikov’dan dinliyoruz:

“Yahu önerecek ne var… Yazıyorlar da yazıyorlar. Kongre Almanlar falan… İnsanın başı şişiyor! Alacaksın her şeyi bölüştüreceksin işte…”

Kısacası bu kitapla Bulgakov’un bir hikâye anlatmaktan çok bir durumun ameliyatını yaptığını farkediyoruz. 1917 Bolşevik devriminin yeni bir insan yaratma idealinin ortaya çıkardığı garip durumu mizahsal sembolizmin ardına gizlenerek anlatıyor. Fakat örtük anlatım sistem tarafından gayet iyi anlaşılmış ki yıllarca eserlerinin yayınlanmasına ve ülke dışına çıkarılmasına izin verilmemiş.

Anlatılan bir köpeğin kalbinden çok doğadaki en tehlikeli varlık olan insanın kalbinin olması ise işin en ironik yanı sanırım.

[sharethis-inline-buttons]

YORUM

WORDPRESS: 0