Merve Yurtsever “Hiçbir Şey Anlatmayan Hikâyelerin İkincisi” Üzerine Yazdı   

ANA SAYFAKitaplık

Merve Yurtsever “Hiçbir Şey Anlatmayan Hikâyelerin İkincisi” Üzerine Yazdı   

Merve Yurtsever Edebiyat Daima okurları için Güray Süngü'nün “Hiçbir Şey Anlatmayan Hikâyelerin İkincisi” kitabını inceledi.

Büşra Ünal | İsmail Gaspıralı ve “Bela-yı İslam”
Sema Uyar | “Haziran”da Kaçış ve Arayışın Öyküleri
Erhan Çamurcu | Horasan’dan Anadolu’ya Akan İrfan Irmağı

VAR OLAMAYAN İNSANLARI ÖYKÜLERLE VAR ETME

Merve Yurtsever

İnsan çocukluk döneminde aşağılık duygusuyla tanışır. Muhtaçtır ve yetersizlik hissiyle aşağılık kompleksinin içine girer. Bu her insan için geçerli olan psikolojik bir süreçtir. Çocuk büyüdükçe varoluş savaşının içine girer. Kendini kanıtlamak adına üstünlük çabalarının içine düşer. Varoluşçuluğun temsilcileri Kierkegaard ve Sartre belli noktalarda ayrılsalar da ikisine göre de Varoluşçuluğun temelini zorunluluk değil, özgürlük oluşturur. Varoluş, eylem ve özgürlüğün bütünüdür. Bizzat yaşanılan yaşamdır. İnsan yaşamda yaptığı seçimlerle kendi benini oluşturur. İçinde bulunduğumuz yaşamda, hayata boyun eğen, kendi seçimlerini yapma imkânı bulamayan, dolayısıyla var olamayan insanlar oldukça fazladır. Hemen hemen herkesin karşılaştığı tiplerdir bunlar. Eğer yaşamın bir noktasında rastlaşmadığınızı düşünüyorsanız Güray Süngü’nün Hiçbir Şey Anlatmayan Hikâyelerinin İkincisi isimli kitabına göz atabilirsiniz. Zira kitabın geneli var olamamış insanların hikâyeleri ve görünüşte anlamsız, saçma dünya düzeni karşısında korkan, kafa karışıklığı olan, endişe içinde yönelim sorunları yaşayan, varoluşsal kaygı içerisinde ki insanları resmediyor. Ne demişti Sartre: “Varoluş özden önce gelir.” Cümlenin anlam bulmuş halini öykülerde görebilirsiniz. Var olmuş ancak özüne ulaşamamış insanlardır bunlar.

Kitabın kapağında, onlarca harfin yan yana gelip bir şey ifade etmemesi kitabın içeriğine oldukça uygun duruyor. Ayrıca dikkatli bakıldığında harflerin içerisinde farklı ama memnuniyetsiz personalar göze çarpıyor. İlk bakışta göz yorucu gibi dursa da aslında öykülerle uyum içerisinde.                               

Güray Süngü, Hiçbir Şey Anlatmayan Hikâyelerin İkincisi adlı eseriyle 2014 yılında Necip Fazıl Hikâye ödülünü almıştır. Bir röportajında “ Beni ağlatmayan hiçbir şey hakkında cümle kurmuyorum. Beni ağlatan şeyler hakkında kurduğum cümlelerde bunlar.” Demiş. Bu söylemi üzerine durup düşünüyor insan. Neydi Güray Süngü’nün bu kitapta dile gelen ağrısı? Aslında giz gibi dursa da çok açık. Hiç gibi görünen, hiç uğruna yiten, yaşadığını hiç hissetmeyen, amaçsız, varlığı anlam bulmayan, kimi zaman umursamaz ya da umursamaz kalıplara bürünen, tepkilerini yitiren insanları fark eden yazar, onların hiçliğiyle dertlenmiş diyebilirim. Bunu her kurgusunda ustaca işlemiş ve okura hissettirmeyi başarmış. Öyle ki bazı öykülerinde ana kahramanın ilişkide olduğu herkesin bir adı olmasına rağmen kendisinin ismi bulunmuyor. Var olamamanın en net hali değil mi?

            “Bu saatin yolcularını tanımıyordum, oysa kendi saatimdeki tüm yolcularla akraba gibiydik artık, hiç konuşmasak da.”

Kitabın genelinde öykülerde tüm karakterlerin iç dünyalarına ayna tutuluyor. Sıkıntılı ve sıkıntılı olduğunun farkında ama ‘böyle gelmiş böyle giderlerle’ değişmeyen düzeni, karakterleri o hale getiren toplum gerçeklerini anlatıyor. Kaderlerine boyun eğmiş, hallerini kabullenen, en fazla iç isyana gidebilen insanlar var satırlarda.

            “Belki… Zordaydı belki, onu kurtaracak bir oğula ihtiyacı vardı. Bilmem. Belki benim de, oğlu tarafından kurtarılmaya muhtaç olmayan bir babaya ihtiyacım vardı.”

Postmodern öykücülerden biri olan Güray Süngü’yü bu türde farklı kılan, öykülerinde vermek istediği anlama dikkat çekmesi, kurguyu ve hikâyenin mesajını bütün olarak inşa etmesidir. İnsanın kendisini tanımasının zor olduğunu ve bunu garip bulduğunu düşünen yazar aslında kitaplarında tam olarak bunu yansıtmaktadır. Yazıya başladığı dönemler için ise amacının yazar olmak değil var olmaya çalışmak olduğunu söyler. Yine Güray Süngü’nün kurguladığı karakterlerde görünür bir durumdur bu. Tüm bunların üzerine diyebilirim ki yazarın kitapları Güray Süngü’yle bir bütündür ve onu tanıyınca daha çok anlamlanacaktır okurun zihninde.

Yazarın öykülerinde metinlerarasılık kullandığını dikkatli okurları mutlaka fark edecektir. Kurgularında Oğuz Atay ve Kafka rüzgârları esiyor. Oğuz Atay’ın edebi kimliğinden oldukça etkilendiği gerçeğiyle birlikte Oğuz Atay’ın da bir Kafka hayranı olması iki yazarın ortak özelliğidir. Hiçbir Şey Anlatmayan Hikâyelerin İkincisi kitabındaki öykülerinde de kaynağı belli olmayan korkular nedeniyle Kafka esintilerini sıkça görebiliyoruz. Ayrıca kimi kurgularındaki baba-oğul çatışmalarında da açıkça Kafka etkisi görülmektedir. Çoğu karakterleri babasıyla kavgalı ve onun sayesinde ezilmiş iç hesaplaşmalar yaşayan bir role bürünmüştür. Tıpkı Kafka gibi. Ayrıca Güray Süngü’nün edebi dilinin Oğuz Atay’ı hatırlatmasıyla birlikte ilk öyküde Tutunamayanlar’ın Selim’ini hissetmek mümkün. Oğuz Atay’ı, Kafka’yı bilen okurları Güray Süngü’yü daha iyi anlayacak ve severek okuyacaklardır diye düşünüyorum.

            “Yeni bir hayata başlamak için bütün yüklerimden kurtulmam gerektiğini biliyorum. Ama hiçbir yükten kurtulmanın mümkün olmadığı tecrübesine de sahibim. … Hayatı eskimiş bir eşya gibi bir yerlerde bırakıp gidemezsin. Bunu yapamazsın. Denersin. Ama olmaz. Olmaz mı gerçekten?”

GÜRAY SÜNGÜ, HİÇBİR ŞEY ANLATMAYAN HİKÂYELERİN İKİNCİSİ, OKUR KİTAPLIĞI YAYINLARI, 123 SAYFA.

YAZAR HAKKINDA

Güray Süngü, 1976 Kadırga doğumlu öykü ve roman yazarıdır. Düş Kesiği adlı romanıyla 2010 Oğuz Atay Roman Ödülü’ne, Kış Bahçesi adlı romanıyla 2011 Türkiye Yazarlar Birliği Roman Ödülü’ne, Hiçbir Şey Anlatmayan Hikâyelerin İkincisi adlı öykü kitabıyla da 2014 Necip Fazıl Kısakürek Öykü Ödülü’ne layık görüldü. Kimi öyküleri Almanca ve İspanyolca ’ya çevrilmiştir.

Yayınlanmış Eserleri: Dördüncü Tekil Şahıs, Pencere ’DEN, Düş Kesiği, Kış Bahçesi, Deli Gömleği, Hiçbir Şey Anlatmayan Hikâyelerin İkincisi, Köşe Başında Suret Bulan Tek Kişilik Aşk, Mehmet’i Sakatlayan Serçe Parmağı, Vicdan Sızlar, İnsanın Acayip Kısa Tarihi

YORUM

WORDPRESS: 0