ANA SAYFAKitaplık

Serap Yalçın Pamuk | Sözlü ve Yazılı Kültür

Serap Yalçın Pamuk, Walter J. Ong'un Sözlü ve Yazılı Kültür adlı kitabını Edebiyat Daima için inceledi.

Saniye Kısakürek | Metal Hayatlar’a Dair
Hande İçeli Acabay | Çağdaş Türk Şiiri için İki Kaynak: Şiirin Nabzı ve Gülüşen Harfler
Reşit Güngör Kalkan | Köpekleşen Düşünceler Karşısında “Köpekçe Düşünceler”

Serap Yalçın Pamuk | Sözlü ve Yazılı Kültür

[sharethis-inline-buttons]


Ses canlılığın emarelerinden… Yaşadığımız gezegende birçok canlıyı öncelikle bu sesler üzerinden tanıyor ve tanımlıyoruz.  Seslerin somut  olandan başlayarak soyut olanı da içine alıp  anlamlı karşılıklar bulma ve böylece bir türün birbirini sese yüklenen anlam üzerinden tanıma serüvenine Dil diliyoruz. İnsanı diğer canlılardan ayıran bir özellik olmasının yanı sıra yine İnsanın insanla iletişimin birincil belirleyicisi…


Yazı sesin, matbaa yazının, teknolojik görsel yazınsal aletlerde matbaanın sonucu… Her iletişim hamlesi yeni bir düşünsel hareketin ve bunun sonucu dönüşecek olan zihinsel bir çağın da başlangıcı…

    
Walter J. Ong ” Sözlü ve Yazılı Kültür” isimli kitabında, “ikincil sözlü kültür çağı” olarak nitelediği dijital çağların, yazı öncesi ve “birincil sözlü kültür” olarak nitelediği çağları anlayabilmemiz açısından bir fırsat yarattığını söylüyor. Tamamen yazının işgal ettiği düşünme biçiminin içine hapsolmuş bizlerin tarih öncesi insanını anlamada yarattığı soruna sık sık değinir:

 
“Aslında dili inceleyenlerin konuşma dili yerine yazılı metinlere yönelmeleri, kazara yapılan bir seçim değildir; inceleme dünyasının yazıyla sıkı bağından kaynaklanmaktadır. Düşünce, birincil sözlü kültürlerde bile, bir ölçüde analitiktir; çünkü düşünme eylemi, malzemesini oluşturan birimleri birbirinden ayırır.  Fakat olayların veya önerilen gerçeklerin soyut, dizimsel, sınıflandırıcı ve açıklayıcı bir çözümlemesi, okuma yazma bilmeden gerçekleşemez. Yazıdan habersiz birincil sözlü kültürde yaşayan insanlar, pek çok şey öğrenebilirler, nitekim çoğu oldukça bilgiç ve bilgedir; fakat ‘inceleme’ yapamazlar.”

 
Geçmişe dair düşünme biçimimizde hatalı olan kısım en çok buradan kaynaklanır. Çünkü yine geçmişi metinler üzerinden değerlendirme yanılgısına düşer, metinsiz toplumların düşünme biçimini böylece ıskalarız.

 
Söz ve yazı arasındaki fark işitmek ve görmek arasındaki fark kadar büyük… Düşünürken veya okurken zihnimizde beliren şey öncelikle kelimeleri oluşturan harflerin şekilleridir. Okumak ve buna aracılık eden yazı evvela görsel bir eylemdir. Yazının hâkim olduğu düşünme biçimine alışık olan bizler için harflerin olmadığı bir düşünme biçimini anlamak sandığımızdan çok daha zordur.


Söz kültüründe harfler yoktur. Ses bütünüyle iletişime hâkim olan ana unsurdur. Ve söylendikten sonra  yok olur. Bir filmi izlerken görüntüyü durdurabiliriz ve “Görüntü hareket etmese de oradadır.”  ama “Sesi durdurduğumuzda sesten geriye kalan koskaca bir boşluktur.”
Bu nedenle sese ait söz eyleme karşılık gelir. Eylemin olmadığı bir anlam sözün içine giremez. Statik değil dinamiktir. Oysa yazı statiktir. Söz söyleyenden başka söylenen bir insana ihtiyaç duyar. Yazının böyle bir ihtiyacı yoktur. Söz dışa yazı içe dönüktür.

 
Sözlü kültürün insanının belleği de bizden farklıdır. Sözlü kültürde bir konu üzerine uzun boylu düşünmek, iletişime bağlıdır. Sözlü kültürde öğrenmek veya bilmek, bilinenle bilen arasında
yakın, duygudaş ve ortaklaşa bir özdeşleşmeye de ulaşmak demektir.  Bu nedenle yazıyı belleği mahveden bir bilgi işlem yolu olarak değerlendirir Platon, Phaedrus ve Yedinci Mektup isimli yazılı eserlerinde. Belki işin ironik kısmı da budur.  Fakat aynı Platon sözlü kültürün taşıyıcısı ozanları ve şairleri almak istemez Devlet’ine.  Bu tezat bize onun, şikâyet etse de, yazının artık Yunan sözlü kültürüne ve o kültürün zihinsel kodlarına  hâkimiyetini  göstermesi açısından mühimdir.

 
Ong kitabında bize sözlü kültür güzellemesi yapmaz elbette. Tam tersine yazıya geçişin zorunluluğundan bahseder. Yazılı edebiyatını geliştiremeyen yüzlerce dilin tarih sahnesinden yok oluşunu rakamsal oranlarla ifade eder. Kayıpları vardır yazıya geçişimizin ama sayamayacak kadar da fazla kazancı.


“Sözlü kültürlerin ürettiği, sanat ve insanlık değerleri açısından son derece üstün sözel edimler, insan ruhuna yazının taht kurmasıyla yiter ve bir daha yaratılamaz. Buna karşılık, yazı olmadan insan bilinci gizilgücünden istediği gibi yararlanamaz, başka bazı güzel ve güçlü yapıtlar üretemez. Bu bağlamda sözlü kültür, yazı üretmek zorundadır ve üretecektir de. Daha sonra görüleceği gibi yalnız bilimi değil, tarihi ve felsefeyi de geliştirmek, yazın veya herhangi bir sanatı açıklamak, dilin (ve konuşmanın) kendisini anlamak için, okuma yazma yeteneği kesinlikle gereklidir. Bugün okuma yazmadan erişilemeyen engin anlatım gücünün farkına varmamış sözlü kültür, ya da sözlü kültürün önemli ölçüde egemen olduğu toplumlar parmakla gösterilecek kadar azdır. Bu gerçeği gayet iyi sezen sözlü kültür kökenli kişiler bir bakıma ıstırap çekmektedir, çünkü gönülden öğrenmeyi arzu ettikleri okuma yazma yeteneğiyle yepyeni bir heyecan âlemine girer girmez, eski sıcak, sözlü dünyalarındaki heyecanlara dönemeyeceklerini bilmektedirler. Ömrümüzü uzatmak için ölmemiz gerekmektedir.
Sözlü geçmişi tüketen ve yanlış uygulanırsa sözlü belleği bile imha edebilen okuryazarlık, bereket esnek, bin bir kılıfa girebilen bir beceridir; eli kalem tutmayanın geçmişini de korur. Yazı yardımıyla insan bilincinin yazısız özgeçmişini yeniden inşa edip, koruyabiliriz; ancak bu yeniden inşanın kusursuz olmasını beklemeyelim (Geçmişi bütünüyle zihnimizde yaratabilmek için yaşadığımız andan tamamen sıyrılıp kopamayız.). Kusursuz olmasa da, böyle bir yeniden inşa yoluyla okuryazarlığın bilincini, gerek ileri teknoloji kültürüne doğru gerekse ileri teknoloji kültürlerinde şekillendirmekte nasıl bir rol oynadığını anlayabiliriz. Sözlü ve yazılı kültürleri bu şekilde anlayabilmek, zorunlu olarak sözel bir edim değil yazılı bir yapıt olan bu kitabın hedefidir.” 

 
Yazar bir bağ kurmak istemektedir. Bizden öncekilerin düşünme biçimini mahkûm etmeden içinde bulunduğumuz aşamaya gelmekteki katkılarını anlayabilmemiz açısından mühimdir bu. Geçmişe doğru kurduğumuz bu köprünün diğer ucu geleceğe de uzanır böylece.

[sharethis-inline-buttons]

YORUM

WORDPRESS: 0