ANA SAYFADiğer

Birgül Yangın Aslanoğlu | Çok Yapraklı İlişkiler’de Ahlat Ağacı Senfonisi

Birgül Yangın Aslanoğlu "Çok Yapraklı İlişkiler'de Ahlat Ağacı Senfonisi" adlı yazısıyla Edebiyat Daima'da.

Tuğçe Kozan | Görünen Her Zaman Gerçeği Görünmez Kılar!
Mehtap Nas | Belleğe Çapa Atmanın Hikâyesi Yahut Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum
Erhan Çamurcu | Toprağın Çağrısını Duyan Şair Murat Soyak

Birgül Yangın Aslanoğlu | Çok Yapraklı İlişkiler’de Ahlat Ağacı Senfonisi

[sharethis-inline-buttons]

“sen gidince kuşlar da gitti
karanlığa resim yapmak gibi bir şeydi bu
boş bir çölde artık kalbim
bitmiş günün artıklarıydı topladıklarım
oysa ne yıldırımlar vurabildi seni
ne de art arda seller…

dizlerinin üstüne çöktün sen
ahlat ağacım, ahlat ağacım

güneşi uğurladık yapbozcuların istilasıyla
umutsuzluk tohumları ekiyorduk ya
ne çıkacak bu hoyrat ellerin toprağından?
çekilmiş bir kapının sessizliği şimdi içim

hangi solfej çizgisinde kaldık?
içimin noksan sayfalarını bir bilsen
geç oldu belki dışa vurum için
karşı çıkışlı bir şarkı olacaksa bu, olsun…”

Sevinç Çokum’un Çok Yapraklı İlişkiler romanında Birol Morca’nın Ahlat Ağacı Senfonisi’nin Coral bölümüne Mahşer Sonay adlı şairin yazdığı sözlerdi bu dizeler. Mahşer Sonay, hayali bir karakter tabii. Şiir, Sevinç Çokum’a ait. Sevinç Çokum, Birol Morca için de büsbütün yok diyemem, benzerleri var veya vardı demişti bir konuşmamız esnasında.

Sembolik bir ahlat ağacıyla yaşanan bir çöküntüyü dile getiriyordu Mahşer Sonay. Yazara göre belki kendi acısını, kaybettiği bir şeyi, ayrıldığı, uzak düştüğü bir insanın yarattığı boşluğu ifade edişti.

Ahlat ağacı, derin kök yapısıyla özellikle kurak iklim ve toprak şartlarına iyi uyum gösteren Anadolu’nun hemen her yerinde yetişebilen bir ağaç türü olarak bilinir. Kuraklığa ve hava kirliliğine oldukça dayanıklı olan bu ağaç, orta Anadolu’nun dağlık ve kıraç yerlerinde eskiden beri diğer armut çeşitleri ile aşılanırmış. Meğer ahlat ağacı, anneannemden çok sık duyduğum çördük ağacı imiş. Anadolu’da bazı yörelerde çakal diye de bilinen bir ağaç. Ahlat ağacı denilince aklıma Didem Madak’ın “Ah’lar Ağacı” geliyor bir de Nuri Bilge Ceylan’ın “Ahlat Ağacı” filmi. Sevinç Çokum, 2012 yılında yazıyor Çok Yapraklı İlişkiler’i. Kitap 2013 yılında yayımlanıyor. Ahlat Ağacı filmi ise 2018 yılında izleyici ile buluşuyor. Bu sebeple, Nuri Bilge Ceylan’ın filmin ismi hususunda, Çok Yapraklı İlişkiler’den ilham aldığı kanaatine varabiliriz.

Ahlat Ağacı filminde, toprağın, doğanın, hayvanların önemi vurgulanırken onların sesini duyarız. Modernleşme sürecinde taşranın durumunu çarpıcı bir biçimde yansıtan filmde, atanamamış bir öğretmeninin babasının verdiği mücadeleyi sürdürüp bilginin ispatı için kuyuda su arayışı muazzam bir semboldür. “Bir anlamda piyasalaşmaya karşı verilen mücadeledir bu bilgiyi ispatlama çabası. Bu durum ahlat ağacı olmayı kabullenme olarak da okunabilir. Böyle bir okuma açısından Öğretmen İdris’in ahlat ağacı ile ilgili sözleri önemlidir: ‘Herkesin bir tabiatı var tabii ondan kaçış yok. İş onu kabullenip sevebilmekte ahlatın meyvesi de şekilsiz mesela dediğin gibi çok. Ama onunla bazen kahvaltı ediyorum burada o kadar güzel geliyor ki.’ Diğer taraftan kuyu metaforu taşra edebiyatı tartışmalarındaki ‘kalemin kâğıda değdiği yer’ cümlesine de bir göndermedir. Bu anlamda filmde de insanın merkezinin ‘kazmanın toprağa değdiği yer’ ya da ‘insanın hayata değdiği yer’ olarak görüldüğünü yorumlamak da mümkündür.” (Ahlat Mehmet Güven Avcı, Elif Kıran, Ağacı: Taşrada Dönüşümü İzlemek, dergipark, cilt 10 sayı 2,2019)

Sevinç Çokum’un Çok Yapraklı İlişkiler romanında da toprağa büyük önem veren Gülümser ve onun kayınvalidesi Tohum Ana vardır. Tohum Ana, tohum saklamayı bir zenginlik kabul eder. Köklerine, tohuma, toprağa olan bağlılığını Gülümser’e de aşılar. Gülümser Hanım, Sosyal Bilimler Fakültesi’nin Radyo Tv Kadın Programları Bölümünü bitirmiş. Sihirli Parmaklar, Yalnızlık Kuşatması, Seyyah Kadınlar gibi kadın programları yapmış. Ne Ekersen adını verdiği toprakla uğraşan kadınları anlatan programı ilgi çekmemiştir. Onun yerine sosyetenin gözde mekânlarını, popüler insanları anlatan bir program konulmuştu. Romanın bu bölümünde yazarın toprağa yönelik ifadeleri çok dikkat çekicidir:

“Demek insanoğlu kendisine gerekli olan toprağı, bu toprağın vereceği gıdayı, çiftçinin emeğini, sıkıntılarını, bir buğday tanesinin değerini, toprağın yozlaştığını ve kaybedilmekte olduğunu bilmek istemiyor; şen sofralar görmeyi, pahalı lokantalarda iştahı kabara kabara düş kurmayı tercih ediyordu.”

Çok Yapraklı İlişkiler’de Birol Morca ve Yaylı Sazlar Dörtlüsü, Arada Kalmış Tebessüm adlı romanında da geçmekte. İki eser arasında kurulan metinler arasılık romanda bolca yer verilen mektup türüyle de karşımıza çıkmakta. Sevinç Çokum’un her iki romanında müziğe bu kadar vakıf olması da boşuna değil. Yazar, ortaöğrenimi sırasında İstanbul Radyosu Çocuk Korosu programlarına katılmış. Özel keman dersleri alarak, A. Kavafyan yönetimindeki İstanbul Amatör Senfoni Orkestrası ikinci kemanlarında çalmış. Yazarın müzisyen kimliği de her iki esere çok hassas dokunuşlarla yansımış. Ahlat Ağacı Senfonisi ise ütopik, distopik ve polisiye tadındaki bu romana bir yumuşaklık katmış. Zira romanda o kadar derin meselelere değinilmiş ki. Peki, bu yumuşak geçişler arasında Çok Yapraklı İlişkiler’de ne anlatılmakta.

Çok Yapraklı İlişkiler, Sevinç Çokum’un abukizm anlayışını yansıtan aynı zamanda fantastik özellikler ve post modern izler taşıyan çok etkileyici bir romanı. Kötü bir çocukluk geçiren ve yaşadıklarını karakterine nüfuz eden Doruk Sayman yani Matkap, Para, Finans Piyasaları, Matematik Son Hadleri Bölümü’nden mezun “Yeni İnsan Araştırma Merkezi”nin başkanıdır. Bu merkezin amacı geleceğin güçlü iktidarlarının, istenilen gençlik yapısının oluşumunu sağlamaktır. Hiç bir şeyi sorgulamayan, hiç bir şeye itiraz etmeyen tıpkı 1984 romanındaki gibi tek tip insan modelini oluşturmak hedeflenir.1984 romanındaki Big Brother ile Matkap bu bağlamda benzer özellikler taşımaktadır. Ancak bu oluşumun bir tehdit olarak algıladığı DDH yani “Doğaya Dönüş Hareketi” bir umuttur romanda. Bu dernek üyesi gençler, sinema, tiyatro, müzik, edebiyat gibi sanatsal faaliyetlerle bir duruş sergilerler ve dikkatleri üzerine çekerler. Romanda yazarın abukizm anlayışı, DDH üyeleri üzerinden verilmektedir. Abukizm de nedir derseniz?

“Abukizm, bir doğrudan başka doğruların olabileceğini de kabul eder. Ve bir doğruyu beraberinde getirir ancak tek ve bağımsız doğrular da vardır. Abukist kişi yerleşik sistemlere ve kurallara kuşkuyla bakar. Çerçöp veya yaprak, dal öğüten bir makinedir sistem. İnsanlar hep birlikte onun hazinesine girdiklerinde acı çekmeden öğütülürler ve sonunda elde ettikleri mutluluk ne yazık ki birey olmanın, özgür olmanın yitirilmesi ve halli hamur olmak anlamındadır. Abukizm, edebiyattan resme ve müziğe doğru yayılmaktadır.”

İsimleri ile ilgilendikleri sanat dalları arasında sembolik bir ilgi olan DDH üyelerinden Emek, abukist bir filmci, Kilim bir ressam, Neva ise müzisyendir. Kimdir bu gençler? Amaçları nedir?

“Bu gençler, DDH’nin üyeleri, DDH nedir, Doğaya Dönüş Hareketi. İnsanın yeniden düşünmeye başlamasını da buna dahil edebiliriz fakat insanın düşünülmesi gerekenlerin dışına taşmasını… Bu çocuklar başka bir düzeni belki yaptıkları olumlu işlerle yerleştirmek istiyorlar. Oysaki yerleşik düzenin üstüne evler, yollar, köprüler yapılmış, anlaşmalar imzalanmıştır, birilerinin kazanmasını sağlamak, birilerini her zaman yoksul bırakmak için tertiplenmiştir düzen.”

“Ne yapar bu gençler? Bu beyaz dişlerle gülen bu güneş renkli çocuklar küçük temsiller, oyunlar yazıyor, şarkı sözleri besteler yapıyor, sokakları boyuyor, hastalara gidiyor; playa hastalığına yakalanmışlara hayatın güzelliklerini taşıyor, sevgiyi, böceklerin dansını öğretiyor…”

DDH mensubu gençler bana 70’ler kuşağını anımsattı diyebilirim. Yasaklanan kitaplar, sanatın sakıncalı olduğu düşüncesi, iktidarın gençleri tek tipleştirme çabası esasında bilinmeyen bir zaman, hayali mekân ve karakterlerle bir dönem Türkiyesi anlatılmış eserde.

Yamaç, Bilinç Çağı İnsan Grafikleri Bölümü’nü bitirmiş, yurtdışında mastır ve doktora yapmış biridir ve Matkap, onun Yeni İnsan Araştırma Merkezi’nde çalışmasını ister ve bilhassa DDH üyelerini takip etmesini. Yamaç, bu süreçte Şelale ile bir ilişki yaşamaktadır. Şelale, Yamaç’ın eniştesi Koza Beyin asistanıdır. Koza Bey’in eşi Gülümser ile de yakın arkadaştır. Sevinç Çokum, eserlerinde karakterlerine verdiği, daha evvel duymadığımız ilginç isimlerle hep dikkatimi çekmiştir. Yamaç da bu isimlerden biri. Bu eserle, bir romanda Yamaç ismi ilk kez kullanılıyor. Son yıllarda Çukur dizisiyle Yamaç ismini duydu pek çok insan. Belki de, Çok Yapraklı İlişkiler’deki Yamaç’tan esinlenildi bu karakterin isim seçiminde. Kim bilir?

Romanda oldukça zengin bir karakter kadrosuna yer verilmiş. Yamaç gibi diğer karakter isimlerinin de özellikle seçildiği hissediliyor, olumlu tiplemeler insanın içini ısıtan çağrışım niteliğinde isimlerden seçilmiş. Bu isimlere örnek verecek olursak:

Yamaç. Koza, Gülümser, Arıkuşu Hulki, Ferah, Güneş, Şelale, Dağhan, Hare, Gündüz Bey, Sürme Hanım, Dolubey, Ufuk, Şefkat, Emek, Abukist Filmci Kilim, Ressam Neva, Müzisyen Mimar Selçuk, Çizgi Dergisi Kenan, Fare Eğiticisi Sezer, Cinsiyet Dalı Uzmanı Nevin, Suçluluk Bölümü Asistanı Mürsel

Sevinç Çokum, Türkçenin unutulmaya yüz tutmuş kelimeleriyle ve ilk kez duyduğum kelimelerle de romana büyük bir zenginlik katmış. Bu kelimelere bir kaç örnek verecek olursak: nebu kednezar, kızıl gerdan, bromeliyat, camık, rû-be-rû, galidiçya fasulyesi, sevi tüyü, partal terlikler, çekeşlemek, dual pikap, cumalak, usare, patriot böreği, bıttım sabunu, şakrak kuşu, amfizemi, cicim, zevzeki yazısı, kreşendo…Yandan çarklı, eteğinde kırk tane çan sürüklenir, top atan kavunu gibi yatmak gibi deyimleri de ekleyebiliriz bu listeye.

“Tanıdığım bir yazarın seneler önce öykü kitaplarımdan biri için ‘etrafa ne güzel bakıyorsun?’ sözlerini durup durup düşünmüşümdür. Yoksa ben huzur dağıtmak için çevrede dolanan bir hemşire veya iyicil bir kalem miydim? O sözlerin ucu Tanpınar’ın edebiyatımızdaki eleştiri eksikliğini işaret ettiği satırlara doğru yol alıyordu. Bu defa insan denen problemi yeni baştan incelemeğe gözlemeğe başladım; yüzleşmem ve hesaplaşmam o zaman başladı romanda. ‘Çok Yapraklı İlişkiler’ vicdanın ölçülmesi anlamında bir çıkış sayılabilir. Herkesin kendisini yeni baştan düşünmeğe başlaması gibi bir çıkış… Bir analiz ve ironi yoluyla hiciv.”

İnsanoğlu için gerçekten bir çıkış olabilir bu eser. Varolma davasını, toplumsal karmaşayı, kentleşme sorunlarını, düşünceye, sanata, üretmeye ket vurmayı dile getirmiş Sevinç Çokum. Romanın sonunda Big Brother gibi bir diktatör olan Matkap’tan Yamaç sayesinde bir kurtuluş verilirken distopyadan ütopyaya geçiş etkisi de gözlemlenmekte.

Thomas More’ın Ütopya adlı eserini de anımsatmakta bu roman. Platon’un devlet kitabına benzeyen, Thomas More’in 500 yıl öncesindeki öngörüleri açısından düşünülürse başarılı bir çalışma olan edebiyatımızda ütopik ve distopik eserlere ilham olması açısından bir ilk eser örneğidir Ütopya. Thomas More, hayal ettiği ideal bir ülkeyi anlatır eserinde. Hiçbir baskı, özel sınıf ve mülkiyetin olmadığı,dindar, sosyalist insanların daha mutlu olduğu, eğitim, sağlık alanında muazzam bir işleyişin gerçekleştiği bir dünya anlatılır. Esas yönetim şeklinin nasıl olması gerektiği,medeniyetin nasıl bir şey olduğu, insanların mutlu, huzurlu, özgür ve eşit koşullarda nasıl yaşayacağını anlatır. Yamaç, romanın sonunda insan kazanma ünitesi kurmak ister. Distopyadan ütopyaya geçişin hissettirildiği romanın sonunda Yamaç, lider olmanın zaaflarına kapılırcasına Matkaplaşmaya doğru adım atar.

Sevinç Çokum’un bir davası var, kendine has bir dili var ve eserlerinde bir duruşu var. Bu duruşu son dönemde verdiği eserlerde kendi oluşturduğu felsefesi abukizm ile yansıtmaya çalışıyor. İnsan ayırmadan bunu yapıyor.

Çok Yapraklı İlişkiler o kadar dolu dolu, o kadar yoğun bir eser ki yazar pek çok toplumsal hassasiyete dem vurmuş. Unutulmuş ritüellere yer vermiş. Sevinç Çokum’un dilinden olunca bütün bunlar çok daha anlamlı hale gelmiş. Kurgu içine serpiştirdiği kültürel ayrıntılarla Sevinç Çokum adeta bir kültür elçisi olmuş.

Gelin siz Çok Yapraklı İlişkiler’de Ahlat Ağacının Senfonisi’ne kendinizi kaptırın ve abukizme kapılarınızı aralayın. O zaman belki Sevinç Çokum’un gözüyle hayata daha farklı bakabilirsiniz.

Yamaç’ın da dediği gibi: “Özgürlükler, akıl ve bilgiyle kanatlanır. İnsanın en büyük mahkûmiyeti cehalettir.”

[sharethis-inline-buttons]

YORUM

WORDPRESS: 0