Süleyman Arif Yıldız | Gülhan Tuba’nın İnsanları

ANA SAYFAKitaplık

Süleyman Arif Yıldız | Gülhan Tuba’nın İnsanları

Süleyman Arif Yıldız, Gülhan Tuba Çelik'in "Onlar ve Köpekleri" adlı öykü kitabına dair yazdığı "Gülhan Tuba’nın İnsanları" adlı yazısıyla Edebiyat Daima'da

Yasin Kum | Boş Parantez: Dostoyevski’nin Çırağı İnci’nin Âşığı
Zeynep Yolcu- Şiirde Yoğrulmuş Bir Yaşam ve “Bu Hüznün Mesnevisi”
Deniz Kara Kavalcı – Şule Gürbüz’ün “Zamanın Farkında”sında Yavaşlayan Zaman
Onlar ve Köpekleri , Gülhan Tuba Çelik - Fiyatı & Satın Al | idefix
Gülhan Tuba Çelik | Onlar ve Köpekleri

Süleyman Arif Yıldız | Gülhan Tuba’nın İnsanları

Gülhan Tuba Çelik’in ikinci kitabı Epona Yayıncılık etiketiyle geçtiğimiz aylarda yayımlandı. İlk kitabı Evsiz Şarkı Söyler ile Fakir Baykurt Öykü ödülünü kazanan yazar, ilk kitaptan farklı ve bütünlüklü bir eser ile karşımıza çıkıyor. Birbirine değen, bir çerçeveyi tamamlayan on iki öykü var kitapta.

Hiçbir özelliği yokmuş gibi akan hayat ırmağı içinden seçtiği görünmez insanları anlatıyor Gülhan Tuba. Çıkışsız insanlar bunlar. İçinde bulunduğu durumu anlayan ama açmazlarından sıyrılıp kurtulamayan, hayatlarını değiştirmeye güç yetiremeyen insanlar.  Dışarıdaki hayata güçlükle tahammül edip, kimi zaman bir sığınağa döner gibi eve gitmenin gönül rahatlığıyla, kimi zaman bir yıkıntı gibi evlerine dönen ve orada yalnızlıklarıyla mutlu olabilen insanlar. Karakterlerin önünde, aşamadıkları duvarlar var. Sevgisizlik, “Kendisi böyle sevilirken neden daha az sevilirdi ki?” inançsızlık, “Nurhan artık dünyayı saran herhangi bir şeye inanmıyordu. Bulutlara, ağaç köklerine ve aşka.”  günlük hayatın sıradanlığı “Farklı bir şey yapmamak için çürümeyi göze alıyordu.”  hayal kırıklığı “Anne babası, kızlarını adını Umut koyarken, bu adın onlarca kez hüsrana da neden olacağını tahmin etmemişlerdi.” Ve iletişimsizlik bu duvarların bazıları.

Ne olsun aynı şeyler işte, bir yaramazlık yok. Hayattan anladığı bu kadar olmasa da anlatabildiği bu kadardı.”

Yazarın öykülerine misafir ettiği insanlara baktığımızda, onları hiçbir şeyin teselli edemeyeceğini düşünüyoruz. Bir sıkışma yaşıyorlar, hayatla, yaşadıkları sokakla, belki de şehirle bir meseleleri var. Adını koyamadıkları, nerden doğduğunu kestiremedikleri bir sıkıntı, devamlı üzerlerinde hissettikleri bir baskı var. Hızla akan bir yaşamdan çekiniyorlar, sevilmemekten korkuyorlar, insanların bitmeyen telaşından kaçıp Malatya’daki bir börekçide sabah haberlerini izlerken huzura benzer bir şeyler hissetmek istiyorlar. Umutsuz görünseler de karakterlerin içinde debelenen yaşama isteğini fark ediyoruz. Gülhan Tuba, yaşıyor olmanın o ele avuca sığmaz, tanımlanamaz hüznünü, önemli gördüğümüz şeylerin gülünçlüğünü, basit, günlük, sıradan şeylerin huzurunu, kusurlu, eksik olmayı ve insan kalmayı yani komple hayatı hissettiriyor bize.

Gülhan Tuba Çelik ile Onlar Ve Köpekleri'ni Konuştuk
Gülhan Tuba Çelik

Dertleri, kederleri, sorunları birbirinden farklı olsa da karakterleri birbirine tutturan şey Suriçi. Öykü kahramanları birbirine değmiyor, karşılaşmıyorlar fakat aynı mahallede yaşadıklarını, bakkalda, manavda sokakta karşılaşma ihtimalleri olduğunu zihnimiz tamamlıyor sanki. Dil, üslup açısından bütünlük arz ediyor öyküler, hiçbiri sırıtmıyor. Sakin, duru bir anlatımı tercih etmesi öykülerdeki ritmi hissetmemize engel olmuyor. Tasvirlere fazla yer vermesi risk oluştursa da Suriçi’nde akan hayatı tattırıyor okurlarına. Öykü aralarına çizilen mahalle krokileri, mekânı hissetmemizi sağlıyor. Öykülerde geriye dönüşlerle İstanbul tarihine yapılan atıflar, türbelere, sandukalara, mezar taşlarına dair tasvirler bize fanilik duygusunu çağrıştırıyor. Bir zamanlar imparatorların kayıkla şehre girdiği yerlerden geçtiğimizi, onlar oralarda yaşamamış, hüküm sürüp yok olmamışlar gibi telaşla çok önemli işlerimize koşturduğumuzu hatırlatıyor bize.

Öykü kahramanları yaşadıkları çıkışsızlıkla ne yapacağını bilmez halde dolaşırlarken Suriçi sokaklarında, umut ansızın göz kırpabiliyor. Kalanlar öyküsünde modern hayatın rutinleri ile teselli arayan Nurhan’ın kendine seslenişi gibi, “yatağına girmeden önce aynaya doğru seslendi. Seni seviyorum Nurhan” veya Açılan öyküsünün son cümlesi gibi, “Karanlık sokakların açıldığı aydınlık meydanlar daima olacak nasılsa.”

Bazı öykülerde anti-kahramanlara yer verilmiş. Anti-kahramanlar, kahramanların içinde bulunduğu psikolojik durumu berraklaştırıyor. Kitabın ilk öyküsü Sınır’da Şevket’in temsil ettiğin her şeyin zıddı Esma, Sevecekmiş Gibisin öyküsünde Umut’un farklı bulduğu için yakınlaştığı Kaan, Sadece öyküsünde Halil’in insani her şeye düşman olan amiri Ömer, Kalanlar öyküsünde Nurhan’ın yürüyüş arkadaşları Fatih ve Defne, bu anti-kahramanlardan bazıları.

Gülhan Tuba Çelik’in ilk öykü kitabıyla edindiği yeri Onlar ve Köpekleri ile  derinleştiriyor.

YORUM

WORDPRESS: 0