ANA SAYFAKitaplık

Yasin Kum | Boş Parantez: Dostoyevski’nin Çırağı İnci’nin Âşığı

Yasin Kum "Boş Parantez: Dostoyevski'nin Çırağı İnci'nin Âşığı" adlı yazısıyla Edebiyat Daima'da

Erhan Çamurcu | Toprağın Çağrısını Duyan Şair Murat Soyak
Birgül Yangın Aslanoğlu | Gülün Adı’nda Umberto Eco’nun Gizlediği Borges
Yunus Çinçin | Patasana: Zalimler Çağında Bir Alçak

Yasin Kum | Boş Parantez: Dostoyevski’nin Çırağı İnci’nin Âşığı

[sharethis-inline-buttons]

Yazıma başlamadan ve kitabın bana verdiği hissiyata binayen;

-Niye uçmuyor İnci?

-Uçar bir gün…

 Tunç Başaran saygı ve rahmetle.  “Uçurtmayı Vurmasınlar”

Çeşitli öykü ve deneme yazıları olan Deniz Dengiz Şimşek bu sefer bizi şaşırtarak okurlarını bir roman ile selamlıyor. “Aşk Bilirkişi”, “Tengizek Destanı’nın Okunabilen Kısmı” ve “Rıfat Ilgaz-Bir Yeryüzü Ozanı” kitaplarının sahibi olan yazarın ilk romanı “Boş Parantez” İndie Yayınları’ndan. Birçok romanın aksine kısa olan bu kitap birçok romandan da daha uzun. Nasıl mı? Gelin Deniz Dengiz Şimşek’in okuması gayet keyifli hatta tam bir sonbahar havası kokan bu romanını mevsim bitmeden inceleyelim.

Deniz Dengiz Şimşek öykü ve roman hayatının baharında bir yazar. Ama bize Boş Parantez’de sonbaharı yaşatmaya kararlı. Bakmayın sonbahar dediğime kitapta her mevsimi yaşamak mümkün. Her an yağmur yağıp güneş açabiliyor, şemsiyesiz gezemiyor, kazak giyseniz sıcak, tişörtle üşüyorsunuz. Dört mevsimi bir güne, bir romana da dört mevsimi sığdırmış. Romanın jeopolitik konumu ise aşk, vuslat, sevgi, emek, isyan, umut ve olmazsa olmaz edebiyat!

Romana dönecek olursak incelemeye isminden başlamak tamamen beyhude bir çaba. Romanın anlattığı hikâye ile ismi arasında bir bağ kurmak çok güç. İçeriği duygu ve kurgu yönünden o kadar yoğun ki yazar romanın hamurunu tam kıvamında yoğurmuş. Ne unu eksik ne mayası fazla olmuş. Kalemi öyle güzel kabarmış ki kâğıda ekmek fırınından emek kokarak çıkan bu kitaba Boş Parantez demiş yazar. Bana kalırsa hepimizin hayatında bir dönem “Boş Parantez”leri olmuştur. Hala yanımızda, cebimizde, içimizde taşır onlarla gezer, eğlenir, üzülürüz. Yazar da bu boşlukların farkına varmamızı ve bilinçlenmemizi istiyor. Yaralarımız kabuk bağlasa da o yaranın hala orada olduğu gerçeğini unutmamamıza dikkat çekmeye çalışıyor. Bütün gayreti yara bantlarımızı kaldırıp acılarımızla yüzleşmemiz. Bilinçsiz gibi görünen bir karakter yaratıp bilinçlenmemiz ve daha fazla kan kaybetmemiz için bize geçiş köprüsü oluyor.

Deniz Dengiz Şimşek’le çıktığımız bu seyahat genel olarak bir apartmanda geçiyor ve romanın başkişisi İhsa’ya – yoksa Sabri mi demeliyim – kedisi Bekir, Hidayet Amca, Hakkı Efendi, Musibako, F Hanım ve romanın en özeli İnci eşlik ediyor. İhsa daha çok anlatıcı bir dil ile yaşatıyor kendini. Sıradan bir hayat yaşayan İhsa aslında çok da sıradan olmayan birisi. Hayatın sıradanlığının farkında olan başkişi bu sıradanlık ile mücadele etmeye çalışıyor. Ve bunun yolunun kalem ve kâğıttan geçtiğini söylüyor. Sürekli okuyor, kütüphaneye gidiyor ve bütün derdini tasasını mektuplara yazıyor. Bekir ve Musibako ile tartışıyor, onlara şikâyet ediyor bu sıradanlığının vermiş olduğu rahatsızlığı. Yazar İhsa ile bize hayal kurdurup sonra bozuyor. “Uykunuzdan uyanın alışmayın uyumaya uyutulmaya!” diyor.  Bunu da romanında şöyle dile getiriyor:

  “Alışmak mı? Yaradana sığınırım. Sen, sen ol hiçbir şeye alışma evlât, maazallah yalama olursun da bir şeyciklerden haberin olmaz, aha bu andavallar gibi.” (s.23)

Romanda hiçbir karakter öylesine konulmamış. Süs karakter yok. Anlatım çeşitlensin, olay örgüsü genişlesin, daha fazla yazayım, aman okuru sıkmayayım gibi çabalara girmemiş yazar. Her karakterin temsili bir görevi var. Hidayet Amca sisteme eleştiri ve hoşnutsuzluğu, Hakkı Efendi bilgelik ve tecrübeyi, F Hanım sıradan yaşanılabilir ve olması gereken rutin hayatı temsil ediyor. Ve İnci. Evet, İnci ona özel bir yer açmak lazım. İnci hepimizin düşlediği hayatın, hayallerin, olmazlarımızın, özlemlerimizin ütopyası. Kavuşamadıklarımız ve henüz adı konmamış güzel olan her şey İnci…

Romanın genelinde ise yer yer sayfalara sıkıştırılmış ustaca göndermelere rastlıyoruz. Bunun yanında Bukowski, Schopenhauer, Oğuz Atay, Gogol gibi edebiyat dünyasını derinden sarsmış isimleri selamlayıp yâd etmeden geçmiyor. Ama özellikle Dostoyevski ve İnsancıklar takıntısı dikkatimi çekiyor. Yazar insancıklara karşı antimuhalif bir tutum içerisinde ve haksız da diyemeyeceğim. İnsancık gibi yaşayan ve tek yaptığı nefes alıp vermek olan bu kişileri eleştirmekten şikâyetlerini dile getirmekten çekinmiyor. Bu Stefan Zweig’in Olağanüstü Bir Gece kitabından şu sözleri aklıma getiriyor:

 “Artık sizlerden biri değilim. Bundan böyle sizin değilim. Şimdi sizin dışınızda, yükseklerde ya da çukurda bir yerdeyim.”

Özellikle Dostoyevski aracılığı ile yaptığı bu eleştiri biçimi romanın bir bölümünde pastişe giriyor ve yazar Dostoyevski ve İnsancıklar için yeni bir yol çizmeye, Dostoyevski gibi düşünmeye, onun kalemini kendi kullanmaya çalışıyor. Pastişin tadında bırakılmadığı zaman yazı ve okurun canını sıkacak yerlere geldiğini tecrübelerimle söyleyebilirim. Deniz Dengiz Şimşek boğulursam büyük denizde boğulayım diyerek, cesaret isteyen ve risk taşıyan bu bölünmeden alnının akıyla çıkmışa benziyor.

Gözüme çarpan bir detay da İhsa’nın bütün bu olgun ve farkında olma çabalarına rağmen romanın son kısmına doğru F Hanım’la ilgili yaptığı plan oluyor. Dostoyevski okuyup insancıklardan bahseden, Oğuz Atay’ın tutunamayanıyım diyen yazar F Hanım ile ilgili enteresan işlere girişip bir okur olarak beni olur olmadık duygulara soktu. İhsa’ya yakıştıramadım. Bu da kanımca artık bir şeyler yapmalıyım çabalarının sonuçsuz kalması ve yalnızlığın dışa vurumunun bir göstergesi olarak yorumlanabilir.

Sonuç olarak Boş Parantez incisini saklayan bir istiridye. Bu istiridyenin içi buğulu bulmacalarla dolu. Ne yazar çözebilmiş ne de okurlar çözsün istemiş. Hoş böyle bir çabaya da girmemiş. Belki de bütün güzelliği burada. Elinizin altındaki bu bulmacayı istediğiniz gibi doldurabiliyorsunuz. Soldan sağa, aşağıdan yukarı… Bu bulmacada herkesin cevabına yetecek kadar boşluk var. Kimsenin cevabını yanlış çıkartmıyor Boş Parantez. Deniz Dengiz Şimşek sevgili okur biliyorum, ben de oradaydım, sizinleydim, izliyordum ben de varım, dercesine hislerimize dokunuyor. Siz söylediniz ben yazdım diyor.

Gökyüzü de sonsuz bir boş parantez değil mi? Yani mavi! Yani ışık! Yani umut! Sen ne ile doldurmak istersen o aslında.  Deniz Dengiz Şimşek’le çıkacağınız bu yolculukta duygularınızın kemerini sıkı bağladığınızdan emin olun. Yoksa her an yüreğinizi kendi İnci’nize doğru sürerken bulabilirsiniz. Eğer siz de sadece durup gökyüzünü seyretmek istemeyenlerdenseniz, bir parça mavi, bir tutam özgürlük, azıcık umut kopartırım kavgasındaysanız Boş Parantez tam size göre bir kitap.

   “Aşkın kör kuyusuna düşmüş bir insancık, özlemin karşısında bir tutunamayanım. Sana söyleyeceklerim asla bitmeyecek. Yüreğimin ağrısı en asil insan olana kadar asla dinmeyecek. Bir gün duyarsan benim de asillerin arasına katıldığımı, o zaman mezarımı açtır ve hala çürümemişse yüreğimi oradan çıkar. Çünkü onun içinde sen varsın. Kendini kurtar İnci, kendini kurtar.

 Kızgın, kırgın olduğumu sanma. Sadece ışık gibi özledim seni. Karanlıktayım çünkü gittiğin günden beri.” (s.126)

[sharethis-inline-buttons]

YORUM

WORDPRESS: 0