AYŞE ŞAHİN YAZDI | BİR CÜMBÜŞ HİKÂYESİ: UYKUSUZ MEYVELER

ANA SAYFAKitaplık

AYŞE ŞAHİN YAZDI | BİR CÜMBÜŞ HİKÂYESİ: UYKUSUZ MEYVELER

Ayşe Şahin, Hümeyra Yabar'ın Şule Yayınlarından çıkan ilk öykü kitabı Uykusuz Meyveler'e dair yazdı.

Öğrenci Öyküleri: Perihan Ören | İnadına Hayata Tutunmak
ÖĞRENCİ ÖYKÜLERİ: Dila Korkmaz | İkizlerin Doğum Günü
Merve Yurtsever | Kumsal

BİR CÜMBÜŞ HİKÂYESİ: UYKUSUZ MEYVELER

Ayşe Şahin

“Ölüm, toprağın renk değiştirmesiymiş öğrendim.”

Hayatın bir ucundan öbür ucuna şairane geçişle öyküler yazıyor Hümeyra Yabar. İlk öyküden bu yana dilinin güzelliği karşısında büyüleniyor okur. Kurmacanın aşinalığına alışmış okurlar için biraz alışılmışın dışında bir üslupla karşılaşıyoruz aynı zamanda. Şiire yatkın bir dil ve masalın eşsiz gücü ile harmanlanmış öyküler bizi başka diyarlara götürüyor.

Uykusuz Meyveler meyve ağaçlarına yazılmış nitelikli öykülerden oluşuyor. Böğürtlenden şeftaliye, kirazdan eriğe kadar birçok ağacın dilinden iyi bir dil işçiliği ile yazılmış öyküler bunlar. Okuru yormadan kitabın yarattığı ormana sürükleyiveriyor bir anda.

Okurken doğanın her haline de şahitlik ediyor oluşumuz da cabası. Ağaçların dilinden yazılan öyküler demiştim; öykü ağacın dilinden olunca doğaya bakışımız da insani bakışın çok ötesinde oluyor. Hava uyanıyor, cemreler bir bir düşüyor, ağaçların çiçeklenmesi rengini değiştiriyor doğanın.

Bir cümbüşün içinde kalıyor okur. Her öyküde yazarın ‘Nasıl daha estetize edilebilir?’ uğraşına yakından şahit oluyor. Her masal gerçekten izler taşır, bunu biliyoruz. Uykusuz Meyveler’de de ağaçların dilinden masalımsı öyküleri okurken bir taraftan da gündelik meselelere dair yakınmaları da okuyoruz. Fakat yazar ustaca kullandığı dili ile meseleleri öyle anlatıyor ki portakal ağacının değil sizin meseleniz olduğunu anlarken bazen yanılmaktan çekiniyorsunuz.

Hayatın bir ucundan öbür ucuna bir geçiş diyerek başlamıştım yazıya. Ölülerinin ardını hasretle bekleyen kadınları okurken yaşamın ve ölümün süreğenliğine şahit oluyoruz ve evet diyoruz; hayat tam da böyle bir yer. Cemreler düşerken de hayat, ölümü beklerken de, kar ağaçların üstünü kapatırken de ve yeniden doğarken de güneş.

Evet, hayat böyle bir yer. Dağların kalbine merhamet dilerken de yazar, yol soracağı çiçeklerin yokluğu ile hüzünlenirken de, kış mevsimlerinde üstünüze düşen o kederli gölgeler ile de.

Meyve ağaçları anlatmaya devam ediyor; “Nasıl olsa öğrenecekler, gidecek yerleri yok evlerinden başka.”

Ve bu cümleyi öyle bir anda öyle bir yerde söylüyor ki meyve ağacı yeniden evet diyorsunuz hayat böyle bir yer. Gidecek yerimiz yok evimizden başka. Hayat elbette sadece eve dönmekten ibaret değil, inanıyoruz buna. İnandığımız bir diğeri ise “Yerle gök birbirine kavuştuğunda bile kendine yaklaşamayan insanların sayısının çok” luğu. Ne acı desek de okurken bu böyle, biliyoruz. Hayat biraz da kendine yaklaşmak sanırım, öyle diyor fıstık ağacı. Fıstık ağacının öğretileri devam ederken kayısı da öğretiye pay ekleme telaşında; “Seni her hatırladığımda kalbimde yeni bir hikâye büyüyor.” Hatıralardan, hasretten ve hasretle büyümeklerden devam ediyor öğretisine kayısı. Cümbüşe uykusundan uyanan kiraz da dâhil oluyor ve çürümekten bahis açıyor bu kez de. Hayat zaten bu değil midir? Biz yaşamak arsızı dolanırken etrafta çürümek de zaten yaşamın tam ortasını mesken edinmemiş midir? Gelip curcunanın tam ortasına bir kiraz soruyor okura bu kez: “Taze ve akıp giden şeylere bakıp yılgınlığıma üzülüyorum. Aslında çürümek bu.”

Çürümekten söz edince ve konuyu yine yaşama getirince çocukluğu konu almamak olmaz. Bu kez elma ağacının ağzından dinliyoruz çocukluğu ve şöyle diyor cümbüşe yeni bir renk katarak: “Süt dişlerimi elmaya sapladığım gün çocukluğumun cennetinden kovulmuştum.”

İşte tam da bu cümleyle birlikte yazarın şiirle ne kadar aşina olduğuna ikna oluyor okur. Tek bir cümle ile ikna olmadım tabi ki hayır. Sırada zeytin ağacının dilinden bir olgunlaşma bahsi: “Yaralarımı güneşte açık bırakıp iri taneli tuzlar bastı.”

Dil işçiliğinin en güzel yanı türleri bu kadar güzel harmanlamak sanırım. Bir yandan masal okurken masal bir anda şiire dönüyor ve tüm bunların toplamında hikâyesi olan metinler okuyoruz.

Sözü yormadan yaşama son bir bakış cümlesi ile devam etmek isterim. “Eskisinden daha lezzetli olmanın tek yolunun kendini bir çilehaneye kapatmak olduğunu Âdem kadar üzüm de biliyordu.”

Yaşam biraz da bu değil midir? Eve dönmek, çürümek biraz, dönmenin yollarını aramak ve bazen de bir çilehanede ‘olma’yı beklemek.

Hümeyra YABAR ilk öykü kitabı ile bunun ötesi olacağını çoktan göstermiş kanaatimce. Okur gerçek bir dil işçisi ile tanışmak isterse eğer Uykusuz Meyveler ile tanışmalı.

Uykusuz Meyveler

Hümeyra YABAR

Şule Yayınları

157 sayfa

Hümeyra YABAR Kimdir?

1988 yılında Kilis’te dünyaya geldi. Yükseköğrenimini psikoloji alanında tamamladı. Aile danışmanlığı eğitimi aldı. Yetişkin ve çift psikoterapisi alanında çalışmaktadır. Karabatak, Sabitfikir ve Lacivert olmak üzere çeşitli edebiyat dergilerinde yazıyor.

Eserleri:
Uykusuz Meyveler (Öykü, 2016)
Hayvan Geçidi (Öykü, 2019)
Bir Kulübe (Roman, 2022)

YORUM

WORDPRESS: 0