Dilek Altundağ Yazdı: Modern Soslu Postmodern Makarna Üzerine

ANA SAYFAKitaplık

Dilek Altundağ Yazdı: Modern Soslu Postmodern Makarna Üzerine

Dilek Altundağ, Turhan Yıldırım'ın "Modern Soslu Postmodern Makarna" adlı öykü kitabına dair yazdı.

Berna Karakaya | Kaybeden Kadınlar
Salih Mustafa Kazdal | Kaçanlar ve Kalanlara Dair Bir Öykü Kitabı: “Hevesin Kaçış Yönü”
Yunus Çinçin | Dücane Cündioğlu’nun Motto’su

MODERN SOSLU POSTMODERN MAKARNA

Dilek Altundağ

İnsanın varoluşunu anlamlandıran edebiyatın en güçlü kaynağı dildir. Aynı zamanda dil, insan ömrünün bilinmezleri içinde anlam ve yol arayışındaki rehberidir de. Öyküler sırlarla dolu hikâyeleri gün ışığına çıkarırken var oluşun yükünü sırtlanır âdeta. İşte büyülü sözcüklerle kurulan bir dünya böyle inşa edilebilir ancak. Turhan Yıldırım,  “Modern Soslu Post Modern Makarna” öykü kitabıyla her öyküde varoluş yükünü sırtına yükleyerek okurunun karşısına çıkıyor.

Bilal Acarözmen’in editörlüğünü üstlendiği “Modern Soslu Postmodern Makarna” öykü kitabı iki bölümden oluşmaktadır. On altı öyküden oluşan birinci bölüm ve “Oda Müziği” başlığıyla karşımıza çıkan on bir küçürek öykü yer almaktadır.

Turhan Yıldırım, İthaki Yayınlarından 2023 yılında çıkan bu ikinci öykü kitabında üst kurmaca, lipogram, ikinci şahıs anlatım, bilinç akışı tekniği, büyülü gerçeklik, metinlerarasılık gibi teknikleri ustaca kullanıyor. Deneysellik kavramları ve rafine diliyle de dikkatimizi çeken öyküleri keyifle okuyoruz. Mizahi ve politik dille kurgulanan bu öykülerden seçtiklerimde kitaba adını veren “Modern Soslu Post Modern Makarna” öyküsü de yer alıyor. Okur, “Modern Soslu Postmodern Makarna” öyküsünde, kafasının içindeki asfalt karası sıkıntıdan sıyrılabilmek adına kendine makarna yapanları yakından tanıdığı için garipsemiyor. Fakat anlatıcının makarnası bizim bildiğimiz anam babam usulü bir makarna değil. Neler yok ki bu makarnanın içinde? Bolca pastis suyu, ironikorganik Çin tuzu, parodi yağı bulunan ayrıca sosunda bilinç, monolog, diyalog, çok sesli bir program suyu ilaveli bir makarna bu. Öykü anlatıcısı, “Afiyet, zehir, zakkum, ısırgan olsun.” dileklerini de iletiyor okura. “Artık karnavalın sonu gelmişti ruhu salyangozlarını da alarak çekip gidebilirdi bedeninden.“ (s.16) cümlesiyle öykünün sonuna yaklaşıyoruz. Hayatın seslerinin “şıp” diye kesildiğini de anlıyoruz.

4.17 öyküsünde yazar,  Bir çığlık içinde hayatı çarpıyor sağa sola/ O keskin yumruğuyla göğsünü kıra kıra (Cem Adrian& Umay Umay, “YaNNnızlık” )şarkısını dinlerken yazdığını söylüyor.  Öykünün tüm kurgusunu da bu eserin süresi üzerinden inşa etmiş. Feridun Andaç’ın, “Gün Sevincin Kavşağında” adlı öykü kitabını okurken not aldığım satırlar geliyor aklıma. “Yazının önünün yazı açıyor. Bir önce söylediğin söz kurduğun cümle sonrasını getiriyor. İlk söz önemlidir bunun için. Bazen bir başlık yazdırıyor metni/öyküyü.” [1]

Turhan Yıldırım, “Öyküyü kaleme alırken şarkıyı dinlerken halimi görseniz benim bir zır deli olduğuma inanırdınız,” diyor. Ayrıca “Evreninde gri yok bu iki renk birbirine dokunmadan hayatta kalmayı başarıyor.” (s.18) cümlesi okurun gözlerinin önüne yetişkinliğin kaosa bulanmış imgeleri geliyor.

Turhan Yıldırım’dan “Şıp” öyküsünün on sene önce ben diliyle yazılmış bir öykü olduğunu öğreniyoruz. Yazar, öykünün şimdiki hâli sen anlatıcı ile öykünün nasıl da rayına girdiğini söylüyor. Benim de en sevdiğim öykülerden biri oldu, Şıp. Her paragraf başına düşen “Şıp” sesi kulaklarımızın tınısı oluveriyor. Ayrıca yazarın bu öyküde insanın yaşam serüvenini okuyucun gözünde canlı tutmak için kullandığı madlen metaforu çok yakışmış. Madleni her ısırdığında yaşamdaki gerçeklerle yüzleştiriyor okurunu. “Zamanın Tıpkı 100 metre koşucusu gibi süratle yanından geçip gittiğini biliyorsun ama vasatlığın satır arasına Hapsettin kendini.” (s.33)

Küle Susamışlar öyküsü “Yüzü Yırtıklar”ın anlatıcısı Adnan Gerger’e ithafen yazılmıştır. Sazın, sözün muhabbetin hiç eksik olmadığı bir memlekette Beyaztoroslular ve Küle Susamışlar’da darbe zamanlarında yitip giden canlardan bahsediliyor. “Vakti gelince birileri yönetir onlar yapar diğerleri de kimi zaman korkuyla kimi zaman da içten içe mutlulukla izlerdi.” (s.37)  Üç maymunu oynayanlarla zulmü alkışlamayanların aynı coğrafyada yaşama zorluğunun bilincindedir okur. Yine de yitip gidenlerin ardından, “Bir gideriz bin geliriz.” (s.39) sözü de okurun aklında sonsuza dek diri kalacak gibi görünüyor.

Yazar metinlerarasılığı “Esaret’e Dört Kala” öyküsünde karşımıza çıkarıyor. “Samsanın böceği, Meşedi Hasan’ın ineğiydim zakkum kentinde.” (s.42) Okuru selamlayanlar arasında 

Solaris, Sartorius, Andrey de yer alıyor son satırlarda. Yazar, “Niteliksiz adamlığımıza aylaklığı da ekleyip galip olmanın tadını başkalarına bıraktık; şimdi bir rüyanın peşinden gitme zamanıdır.” (s.41) diyerek okurunu Konsolos’la dünya yolculuğuna çıkarıyor. Güney Amerika, Meksika, Peru, Huye Dağı’nda sis perdesi aralanıyor. Hafızalarımız tarihin derinliklerine yolculuğa çıkmaya devam ediyor. Peru’da mis gibi kahve içerken bir dönem varlığıyla bilinen cüzzamlılar hastanesini de hatırlıyoruz burada. Hutuların satırlarla turistleri katletmesi gibi derin mevzularla aklımızı daha da bir karıştırıyor, yazar.

İshak kuşunun tiz çığlığını kulaklarımızda inleten bir öyküyü okuyoruz İshak’ın Çığlığı’nda

Okur, “Öykülerin Büyücüsü” unvanını hak etmiş bir yazarın zihninin derinliklerinde doğan bir öykünün peşinden düşüyor. İshak kuşunun tüyler ürperten sesiyle kalemi işleyen bir yazarın, zihninde dolaşanlardan, karamsarlıktan uzaklaştıran satırlarda geziniyoruz şimdi de. “İshakkuşu edebiyatın nevi şahsına münhasır kalemini kurtarmak için uğursuz ötüşüyle elinden geleni yapmıştı fakat sonuç ne yazık ki yazarın ebediyete olan yolculuğuydu.” (s.50)

Dostoyevski’nin “Kumarbaz” adlı yapıtındaki ahlaki zıtlıklar, bunalımlar ve insan doğasının çelişkili yapısının izlerini sürdüğü bir öykü, Küçük Kırmızı Japon Balığı. Din, dil, cinsiyet, ırkçılık gibi zulümlerle karşılaşanlar  çıkmaz bir  sokaktan kurtulmanın yollarını arıyor. Yazar, bu öyküde bir çocuğun zihninin odalarında gezintiye çıkarıyor okuru.  Her odada madencilerin, depremzedelerin, şiddet gören kadınların içimizi acıtan hikâyesi karşımıza çıkıyor.

Günümüzün meslek hastalığı Kronik Çaresizlik Sendromu’na “Aylak Sesler Korosu” öyküsünde değiniliyor. Yazarın bu konuyu seçme sebebi bu hastalığın insanların enerjisini nasıl bitirdiğinin herkesin farkına varmasını istemesi diye düşünüyorum. Yazar, ironi ve mizahi bir dille mobbing konusunu gün yüzüne çıkarıyor. “…raporlarla oynadığınız köşeyi dönmece oyunu altta kalanın canına balya balya saman tıkayın üste gönderdiğinizi kaydıraktan kaydırın oh ne âlâ memleket kaydırmalıgiller ailesi alın alın daha çok alın eksik kalmasın para koleksiyonu ile işiniz aksın…” (s.64)

İkinci tekil yazılan “Raşel” öyküsünde ise ezilenlerin ezip geçenlerin üzerine kurulu dünyada biz olgusunu gerçeğe dönüştürme hayalini gerçekleştirenlerin hikâyesini okuyoruz. “Ezip geçenlerin haklı ezilenlerinse değersiz birer varlık olarak anıldığı topraklarda insanlık onurunu savunuyordunuz.” (s.70)

Kitabın ikinci bölümü Oda Müziği’nde, “Milyarlarca karın içinden yağmur olup inmeyi başardı.”  Arzu Özdemir, Dil Sürçmesi’nden bir alıntıya yer verilmiş. Bu bölümde yer alan minimal öyküler:

1.Bakışsız.

2.Sinekli Bir Kedi Yavru Kara

3.İzdiham

4.Kapısız

5.Haykırış

6.Yaka

7.Sapan

8.Otobüs

9.Kırmızı Çarpı

10.Sevimli Bir Kedi Minik Beyaz

11.Sarı Çizmeli

Turhan Yıldırım, yazılı gülmecenin sınırlarını belirleyen hatta kendi arasındaki türlerin ilk örneğini veren Aziz Nesin’in şu sözünü aklıma getirdi,” Yaşadığım gibi yazıyorum yazdığım gibi de yaşıyorum.” Ayrıca Turhan Yıldırım, uzun bir demlenme sonucu oluşturduğu ikinci öykü kitabıyla gerçek yaşamdan koparmadığı izlekleri ustalaşmış dil işçiliğiyle yazın dünyasında kendine bir tarz oluşturmuştur.

Turhan Yıldırım, Modern Soslu Postmodern Makarna, İthaki Yayınları, 96 sayfa.

Turhan YILDIRIM

1983 yılında İstanbul’da doğdu. Eskişehir Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitirdikten sonra İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde İşletme alanında yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Öyküleri, Lacivert Öykü ve Şiir, Hece Öykü, Kirpi, Edebiyatist, Trendeki Yabancı, Parşömen Edebiyat, Litera Edebiyat, Oggito, İshak Edebiyat, Edebiyat Burada, Yazı – Yorum, Tersakan Sanat, Mahal Edebiyat ve Martı dergilerinde yayımlanmıştır. Son olarak H2O Kitap tarafından yayımlanan Öteki Sesler seçkisinde bir öyküsüyle yer almış olup ayrıca çeşitli antolojilere öyküleriyle katkı sağlamıştır. Ağustos 2021 yılında ilk öykü kitabı Kara Gergedan Edebiyatist Yayınları tarafından yayımlanmıştır. Edebiyat üzerine videolar çektiği bir Youtube kanalı da bulunmaktadır.

[1] Gün Sevincin Kavşağında, Feridun ANDAÇ, Eksik parça, (s.7)

YORUM

WORDPRESS: 1
  • comment-avatar
    Günseli 8 ay ago

    Sayın Dilek Altundağ’ın , Modern soslu Postmodern Makarna ile ilgili yorumu beni kitabın içine aldı. En kısa zamanda kitabı okuyacağım.