Emel Karayol Yazdı: Cabir Özyıldız’dan Eski Zaman Türküsü

ANA SAYFAKitaplık

Emel Karayol Yazdı: Cabir Özyıldız’dan Eski Zaman Türküsü

Emel Karayol, Cabir Özyıldız'ın Vacilando Kitap'tan çıkan ilk öykü kitabı "Eski Zaman Türküsü"ne dair yazdı.

TOPLUMDAN UZAK, KENDİNE YABANCI
Zübeyde Andıç’ın “Kuşlar, Pıtraklar ve Tıraş Sandığı” Kitabına Dair
HER ÖLÜM VAKTİNDEN ÖNCE DEĞİL MİDİR?

CABİR ÖZYILDIZDAN BİR ESKİ ZAMAN TÜRKÜSÜ
Emel Karayol

Cabir Özyıldız’ın Vacilando Kitap’tan çıkan ilk öykü kitabı Eski Zaman Türküsü, bizlere Adana’nın sabır taşını ortadan ikiye çatlatan sıcağından, gecekondu mahallerinin unutma bahçelerinden sesleniyor. Havası, toprağı ama en çok insanıyla Yaşar Kemal, Orhan Kemal gibi büyük ustaların romanlarına ve öykülerine konu olmuş Çukurova, bu kez Cabir Özyıldız’ın kaleminden kenar mahallelerde ekmek ve kimlik mücadelesi veren seks işçileriyle, babalar ve kimsesiz çocuklarıyla, adı olmayan affedici kadınlarıyla, Kürtleri, Fellahları, faşistleri ve devrimcileriyle, müptezelleri ve keşleriyle anlatılıyor.  

Cabir Özyıldız’ın Çukurova’sında ne pamuk tarlaları var ne de pamuğa giden işçiler. Zamanın mesai saatleriyle değil rakı kadehlerinden alınan yudumlarla ölçüldüğü, portakal çiçeği kokan bahçelerinin eroin batağına saplanmış kişilerin unutma bahçeleri olduğu bir Çukurova’dır artık geriye kalan. Yoksulluğun ördüğü ağır zincirin altında ancak temel ihtiyaçlarını giderebilmek için debelenen, bir yere ait olma, sevgi, saygınlık gibi ihtiyaçların boşluğunda duran insanlardır öykü kişileri. Kırmızı Defter’in bazen Rahşan bazen Melisa canı isterse Ceren olan başkarakterinde,  esmerliğin ve kırık cümlelerin suç sayıldığı o yerlerden babasının kemeri, annesinin maşası yüzünden kaçan ve falçatasının gölgesine yetişilemeyen Nâze’de, cebindeki son parayı rakı hayaliyle Gazi Koşusu’na yatıran ancak demli çaya talim eden işsiz tayfasında, babalarından kendilerine kalan mirası yüklenmeye hazır Bedir Ali, Yılmaz ve Cabbar’da, solgun yüzlerinde içkin bir cümle gibi duran gözleriyle erkenden büyümek zorunda bırakılmış kız çocuklarında hep aynı tesellisiz boşluğu buluyoruz. Hepsi birbirinin içine karışmış hayatlardır bunlar.  

Başrolün genellikle mekâna verildiği öykülerde, mekân karakterlerin algılanmasını, okurun karakterlerle özdeşlik kurmasını sağlayacak bir unsur olarak kullanılmış. Öyle ki bazı öykülerde psikolojik alt yapılarına çok fazla değinilmemiş karakterleri, hikâyelerinin ortasından okumaya başlasak da Özyıldız’ın incelikli bir dille kurulmuş, beş duyuya seslenen gerçekçi betimlemeleriyle mekânın sahici özneleri olarak algılıyoruz. Unutulmuş, ötekileştirilmiş, yoksulluğa terk edilmiş mahallelerden geçip ev içlerine girerken feleğin çemberinden altı takla atmış karakterlerin bilinçlerini de arşınlıyoruz. Herkes gibi biz de içimizdekiler ve yaşadıklarımız bilinsin, küllerin altında için için yanmasın isteriz istemesine ya, ne yazık ki kendimizi ifade etmede naçar kalırız, diyen öykü kişisi Cabbar’ın ifade ettiği tam da bu unutulmuşluktur. Özyıldız’ın da önümüze serdiği dünya aynı hayat kantarından geçen bu  naçar kalmışların dünyasıdır. Bu dünyada yaşanan yoksulluk, yetimlik, sevgisizlik ne bir başkaldırıya ne bir greve dönüşebilir. Öylesine naçar bırakılmış bir dünyadır ki bu, o dünyada yaşayanlar kendisine üretilecek hiçbir şey bırakılmadığı için elinde kalan tek şeyi “ruhunu ya da canını” tüketmektedir.

Sistem dünyasının görmezden geldiği, dışladığı bu dünya kendi içinde de çoğunlukla korunaksız ve düşmandır öykü kahramanları için. “Yanık” adlı öykünün girişi yıllardır “medeniyetler beşiği” diye tanımlanan coğrafyamızın nasıl bir “medeniyetler mezarlığı”na dönüştüğünü gösteriyor: Beyaz tülbentleri, çenelerinde kadim dövmeleriyle yaşlı Kürt kadınlar, ellerinde ucuza kapattıkları marazlı tavuklarla sokaktan geçiyorlar. Torbacıların parlak jantlı, bangır bangır, çirkin müzikli araçlarına kinle bakıyor sokağın köşesindeki çengel bıyıklı adam. Başörtülü, hepsi bir örnek makyajlı, Mardin Arapları sizden değiliz havasıyla yürüyüp suratlarını ekşitirken. Fellahlar Mardin Araplarının duyacağı uzaklıktan, körolasıcılar doldurdular her yanı der gibi dikine dikine söyleniyorlar. Sonra hepsi birden eskimiş pabuçları, geceyi andıran üstlüğüyle evinin önünü süpüren Suriyeli kadına bakıyorlar. Bilinçsiz bir istemezlik kavuruyor içlerini.

 İlk travmalarımızın kaynağı aileden başlayarak mahalleye oradan toplum düzenine ve nihayetinde sınıfsal uçurumlara işaret eden öyküler bunlar. Şehir buralara uzak, evlerin çoğu yamuk, sokaklar delik deşik. Burada yaşayanlar yılkı atlarının insan biçimlerine bürünmüşler. Çalışacak kadar şehirde, yaşayacak kadar sürgündeler, diyor Kırmızı Defter adlı öykünün anlatıcısı. Tüm öykü kahramanlarını kuşatan mahalle, yuva olduğu kadar bir sürgün yeridir. Oradan ayrılıp sıla hasretiyle bir nefes almalık geri dönen öykü kişileri de mahallenin dertlerini yüklenip şehre geri dönerler. Bu açıdan mahalle; kollektif acıların yaşandığı, tüm öykü kişilerini aynı bungun atmosferle kuşatan bir hapishane gibidir. Yine de yuva yuvadır, aile ailedir. Bir çocuğun anne ve babasını her şeye rağmen koşulsuz sevmesi ve onlara hep ihtiyaç duyması gibi öykü kişileri de mahalleyi sever ve ona ihtiyaç duyarlar.

Okur bu atmosferin içinde sokak sokak geziyor, tamirhanelerine, kahvehanelerine, ev içlerine ve damlarına çıkıyor. Orada hiç de yabancısı olmadığı ve hatta çoğu zaman varlığından rahatsızlık duyduğu kişilerle tanışıyor. Yazar, karakterlerin psikolojik altyapılarını vermek yerine öykü kişilerini kuşatan sosyal ve ekonomik adaletsizlikleri sezdiriyor. Böylece okurun, bireyler üzerinden değil bu adaletsizlikler üzerinden bir yüzleşmeye girişmesini sağlıyor.

Gerçeğin zembereğini harekete geçiren bu öyküler, dildeki özeniyle ayrıca dikkate değer. Özyıldız’ın okura sözlük okutan özgün kaleminin hepimizin sırtındaki o sırıtkan maymunu yeni öykü kitaplarıyla daha çok anlatacağını umuyorum.

CABİR ÖZYILDIZ KİMDİR?

Cabir Özyıldız, 1978’de Adana’da doğdu. Öyküleri; Parşömen Edebiyat, Oggito, Buluntu Kutusu, İshak Edebiyat, Poesis Edebiyat, Yazı-yorum, Pandedebiyat, Ters Akan Sanat, Sakin Yurt gibi dijital ve basılı mecralarda yayımlandı. Eski Zaman Türküsü yazarın ilk kitabıdır.

YORUM

WORDPRESS: 0