Gülşah Ak | Tarihsel Bir Anlatı Olarak “Hafızasını Kaybeden Kent Anteb”

ANA SAYFAKitaplık

Gülşah Ak | Tarihsel Bir Anlatı Olarak “Hafızasını Kaybeden Kent Anteb”

Gülşah Ak, Murad Uçaner'in "Hafızasını Kaybeden Kent: Anteb" kitabı üzerine yazdığı yazısıyla Edebiyat Daima'da.

İbrahim Halil Çelik | Dünya Hâli Herkes “Bir Yere Yolcu”
Muhammet Erdevir | Yazarın Kozasından: Büyük Ortaklı Küçük Hikâyeler
DENİZİNİ HATIRLATAN BOZKIR: KEREM IŞIK’IN SINIR’I ÜSTÜNE

TARİHSEL BİR ANLATI OLARAK “HAFIZASINI KAYBEDEN KENT ANTEB”DE POSTMODERN İZLER

Gülşah Ak

Murad Uçaner tarafından yazılan Hafızasını Kaybeden Kent Antep her bölümün kendi anlatıcısıyla anlatıldığı birbirinden farklı yirmi beş hikâyeden oluşan tarihi bir anlatıdır. İlk baskısı Dipnot Yayınları tarafından 2022’de yapılan kitap “Anteb”in tarihsel süreçte uğradığı dönüşümü, aynı konu etrafında toplanan hikâyelerle meddah anlatıcılığı tadında okuyucuya sunmaktadır.

Hafızasını Kaybeden Kent Anteb

Postmodern anlatılarda rastlanılan, üst kurmaca, metinlerarasılık, parodi, mektup, çok katmanlılık teknikleriyle birlikte, masalsı anlatımı ve meddahlık geleneğine uygun anlatım biçimlerini kullanıp okuru anlatıya dâhil etme gibi özellikleriyle Hafızasını Kaybeden Kent Anteb, postmodern anlatı özellikleri taşır. Eserin postmodern tarihî anlatılarda olduğu gibi tarihsel kabullerin sarsılması noktasında geleneksel tarih yazımına bir eleştiri getirdiği görülür.

Giriş bölümü olan “Anteb”, bir mekân olarak üst anlatıcı konumundadır. 13. yy’dan bu yana Ermeni halkının Anteb’in kurulmasındaki önemi ve Ermeni yapılarının çeşitli politikalar karşısında zamanla uğradığı tahribat “Anteb” kişisinin kendi ağzıyla anlatılır. Kendindeki dönüşümü bir anlatıcı olarak anlatırken bir araştırmacının “Anteb”le ilgili kitap çıkaracağı üzerine bilgi verir. Bu noktada “Anteb” ve “Anteb”in içindeki mekânların anlatıcı olarak hikâyelerini anlattıkları diğer bölümlerin, bu araştırmacı-yazar tarafından oluşturulduğu izlenimi edinilir. Yani kitap içerisindeki her bölüm “Anteb”in tarihsel değişimini anlatan birer puzzle parçası iken, “Anteb” anlatıcısının üzerinde de başka bir üst anlatıcı vardır. Üst kurmaca tekniğinin başarıyla kullanıldığı Hafızasını Kaybeden Kent Anteb, yirmi dört ayrı bölümün “Anteb” anlatıcısının anlattıklarını destekler hikâyeler anlatmasıyla bir bütünlük oluşturur. Ayrıca tüm alt bölüm niteliğindeki bu hikâyeler içinde, başka birçok hikâyeye yer verilir. Böylelikle hikâye içinde hikâye tekniğiyle metin çok katmanlı bir hüviyet kazanır. Bu anlatım tarzı Giovanni Boccacio’nun Decameron’unda olduğu gibi Türk edebiyatındaki geleneksel anlatılarda da sıkça rastlanılan bir tekniktir. Metnin yirmi beş hikâyeden oluşması, meddah anlatım tarzıyla anlatıcının sıkça okuyucuyla konuşması, okuyucuya Ahmet Mithat Efendi’nin Letaif-i Rivayat’ını hatırlatır. Bu yönüyle yazar, eserine geleneksel anlatı biçimleriyle modern teknikleri bir araya getirerek yeni tarihsel bir anlatı formu kazandırmıştır.

Mekân isimlerinden oluşan her başlık adı geçen mekânın anlatıcı olarak kendi hikâyesini anlatmasıyla anlam bulur. Örneğin; “Amerikan Kız Koleji- Kız Enstitüsü” bölümünde Amerikan koleji kendi tarihini anlatırken hikâye içinde başka hikâyelere yer verir. Bu bölümde iki ayrı “Vartani”nin öyküsünü anlatır. Yine “Arasa” bölümünde, geriye dönüş teknikleriyle 14. ve 16. yüzyıllarda Osmanlı dönemindeki gelişmelerden, IV. Murad’ın etkisiyle “Arasa”nın ticaret merkezi haline dönmesinden bahsedilirken küçük hikâyelere yer verilir. Ahmet Ağa, Hagop, Acoyan, Givili Ammi gibi isimler etrafında dönen olaylarla birden fazla hikâye bir araya gelerek bir bütünlük oluşturur. Hemen hemen her bölümde bu tür iç içe geçmiş öyküler bileşkesiyle Uçaner, katmanlı bir yapı oluşturup anlatısını, en sonunda tek bir ana temada toplar.

Anlatıcının yer yer okuyucuya sorular yönelterek onu metne dâhil etme çabası okuru ayık tutar. Bu tutum yine Ahmet Mithat Efendi’nin okuyucuyla konuşan diline işaret eder. Postmodern bir teknik olan parodi yoluyla meddahlık sanatından yararlanılır. Hafızasını Kaybeden Kent Anteb’de de mekânlar her bölümde birinci tekil şahıs anlatıcı tarafından konuşturulur ve her bölüm okuyucuya bir meddah tarafından anlatılıyormuş gibi hissettirilir. “Apostolik Ermeni Kilisesi” bölümünde anlatıcı konumundaki kilise diğer birçok bölümde olduğu gibi sorular sorar. “Bana ne olduğunu mu merak ediyorsun?” diye başlayan bölümde sık sık diyolojik söylem devam eder. Diegetik yapıda okuyucu anlatıcının anlatma eylemine doğrudan tanık olur. Okuyucu, olayları bir anlatıcının ‘doğrudan anlatımı’yla belli bir zihinsel mesafeden öğrenir. Kişilerini kurgularken gerçek kişilerden çok kurmaca kişiler olarak “Anteb”teki mekânları kendi ağzından konuşturan yazar, bu anlatıcılar eşliğinde, geriye dönüş tekniğiyle eserin kurgusal örgüsünü yürütür. Yirmi beş farklı anlatıcı ve bakış açısıyla anlatılan kısa öyküler, Ermeni yapılarının unutturulma çabasını konu edinerek toplumsal belleği canlandırma amacı güder. Bu boyutuyla Hafızasını Kaybeden Kent Anteb tarihsel bir ansiklopedi özelliği taşımakla birlikte sanatsallığıyla da ön plana çıkmış olur. Kahraman konumundaki anlatıcıların sözleri, monolog ve diyalog şeklinde verildiğinden ‘doğrudan anlatım’ söz konusudur; dolayısıyla burada doğal olarak mesafe kısalır ve böylece okuyucu yapıtla özdeşleşir. Bu anlatım tutumu okurla anlatıcı arasında güvene dayalı bir bağ oluşturur. Böylelikle anlatıdaki ‘anlatıcı’ ile ‘anlatılan’ arasındaki mesafenin seçimi ve uygulanan bakış açısının niteliği, öykünün biçimlenmesinin yani anlatı perspektifinin temel belirleyicileridir ve okura yaşanmışlık ortamı yaratır. Uçaner’in geleneksel anlatılarda sık rastladığımız konuşma havasındaki üslup tercihi de, anlatılanların birer tarihi değer taşıdığına vurgu yapmak istemesindendir.

Her bir hikâyenin kendi içindeki misyonu Anteb’in hafızasındaki izlerden yola çıkarak toplumsal belleği canlandırmaya çalışmaktır. Uçaner, daha önceki tarihsel anlatıları yapıbozumuna uğratarak yeni bir bakış açısı geliştirmiştir. Postmodernizmin tek merkezli anlatıma karşı olarak savunduğu “çok merkezcilik”, “çok seslilik” bağlamında değerlendirildiğinde metnin farklı bakış açılarıyla sunularak okuyucuya düşünme imkânı sunar. Ancak postmodern metinlerde farklı bakış açılarına yer verilmesi, merkezi işaret edecek herhangi bir durumun ortadan kalkması iken Uçaner, farklı bakış açıları ve anlatıcılarıyla yazdığı metnin gerçekliğini kanıtlamaya çalışır. Anlatının tek bir öznesi yoktur ve birden fazla öznenin bir konu etrafında toplanması postmodern anlatılardaki öznenin ölümüne işarettir. Birden fazla öznenin olduğu anlatı, okura farklı perspektiften okuma olanağı sunar. Bu bakımdan eserin çok yönlü bir söylem tarzını benimsemesi, onu postmodern kurmaca metinlerdeki her şeyin aldatıcı olabileceği vurgusuna yaklaştırır.

Yazar, anlatı boyunca, çeşitli türlerin özelliklerini kullanarak yapıtın çok dilli, çok sesli doğasına dikkat çeker. Eser, modernizmin empoze ettiği tektip düşünce sisteminin ve bireyselliğin aksine, postmodernizmin çoğulculuğuna uygundur. Yazarın bu tutumu, Bakhtin’in “yaratıcı özgürlüğü kutsamak, çeşitli farklı öğelerin birleşme ve uzlaşmalarına olanak vermek, egemen dünya görüşünden, uylaşımlardan ve yerleşik doğrulardan, klişelerden, tek düze ve evrensel olarak kabul edilmiş her şeyden kurtarmak”[1] olarak tanımladığı karnaval-grotesk formun işleviyle örtüşmektedir. Bu nedenle, yerleşik anlatı sistemini yıkıp, bunun yerine, yaratıcılığını özgürce kullanarak, alışılmadık bir kurguyla yazılan anlatılar Bakhtin’in karnaval-grotesk anlayışını yansıtır. Anlatıdaki hikâyeler Bakhtin’in betimlediği festival kalabalığının kendi içinde bir birlik oluşturması gibi, kolektif bir beden olarak “Anteb”in bedenini oluşturan uzuvlar gibidir. Fakat bu anlatıda maksadın tamamen farklı görüşlere yer vermek yerine bakış açılarının tek bir amaca hizmet etmesine yönelik olduğu görülür.

Yeni tarihsel eleştiri kuramıyla geleneksel tarih yazımına getirilen eleştiriler, tarihin kurgulanabilir bir disiplin oluşuna vurgu yapar. Uçaner de “yeni tarihselciliğe uygun olarak tarihsel anlatıların gerçeklik boyutuna ve geleneksel tarih yazıcılığına eleştirel bir yaklaşım gelişmiştir. Bu bağlamda yazar, eserini oluştururken kullandığı argümanları kurmaca hikâyelerle sunarak eseri hem bir kurmaca anlatı formuna sokmuş hem de tarihin yeniden yorumlanabileceğini göstermiştir.  Daha önceki tarih yazımının ve tarihî metinlerin yazılış tarzının “Gelin bir de kendi ağızlarından dinleyin.” der gibi parodisini yapar. Bunun yanı sıra Postmodern romancılar tarihî malzemeyi alır ve anlatısında bir araç olarak kullanır.  Tarihî gerçek ile kurgusal gerçeği birbirine karıştırarak tarihin birden çok yorum ve anlamlara açılabileceğini gösterir. Yeni tarihsel eleştiriye göre tarihin yeniden yorumlanabileceği ve yazılanların kurmacadan ibaret olduğu hissettirilirken Hafızasını Kaybeden Kent Anteb için bunu söylemek pek doğru olmaz. Tarihi olaylar, eserde araç durumunda değil, daha çok tarihin bilinmeyen yüzünü ortaya çıkarmak adına yazılmış tarihi belgelerin hikâye anlatımıyla sunulmasıdır. Tarihi gerçekliği belge niteliğindeki öykülerle veren yazar, eserin kurmaca yanını geri planda tutarak okura anlatılanların gerçekliğini vurgulamak için değişime ve tahribata maruz kalan mekânları anlatının kahramanları konumuna getirir. Bu bakımdan kendi anlattıklarının da yalanlanabilir bir kurmaca olduğuna vurgu yapılmaz.

Modernist ve postmodernist anlatılarda farklı türlerin iç içe geçmişliğine rastlanır. Yazarın birçok bölümde kolaj tekniğini kullandığı görülmektedir. Amerikan Kız Koleji’nin kendi hikâyesini anlattığı bölümde Antebli halk ozanı Deli Semerciyan’ın bir dörtlüğüne yer verilir. Yazar, anlatı içerisinde başka türlere yer vermekle kalmamış metinlerarası ilişkiler kurarak eserine postmodern tekniklerle farklı boyutlar kazandırmıştır. Hafızasını Kaybeden Kent Anteb alışılagelmiş tarih anlatımından ve tarihi romanlardan farklı olarak ilginç bir anlatım tekniğiyle deneysel bir çalışma örneğidir. Kurmaca türlerin yöntemlerinden ve birçok postmodern anlatı tekniklerinden yararlanılarak tarihi belgeler okuyucuya hikâye anlatıcığıyla, akıcı bir üslupla sunulmuştur. Geleneksel olanla modern tekniklerin bir aradalığıyla dile gelen mekânlarda, yazarın retoriği birbirinden farklı kılığa bürünmüştür. Uçaner, anlatısında objektif bir tutum sergilemiş, anlatıcılar aracılığıyla, geçmişten bugüne ideolojik dayatmaların azınlık halk ve mimari üzerindeki erozyonunu, “Anteb” özelinde vererek bir Türkiye panoraması çıkarmıştır. Tarih kitaplarının üslup kuruluğunu yapıbozumuna uğratıp yeni bir söyleyiş ve anlatım tarzı deneyerek tarihi, edebiyatın imkânları doğrultusunda birleştirmiştir.


[1] Mihail Bakhtin (2004), Dostoyevski Poetikasının Sorunları, Metis Yayıncılık, İstanbul.

YORUM

WORDPRESS: 2
  • comment-avatar
    Ömer Faruk 2 yıl ago

    Harika bir yazı, bütün gerçekliğiyle objektif bir analiz. Kitabı şimdi daha fazla merak ettim. Emeklerinize sağlık.

  • comment-avatar
    Gülşah 2 yıl ago

    Teşekkür ederim. Keyifli okumalar.