POSTMODERN ANLAYIŞIN TÜRK EDEBİYATINDAKİ İZDÜŞÜMÜ: ANAYURT OTELİ

ANA SAYFAKitaplık

POSTMODERN ANLAYIŞIN TÜRK EDEBİYATINDAKİ İZDÜŞÜMÜ: ANAYURT OTELİ

Şükran Varol Kır, Yusuf Atılgan'ın Anayurt Oteli romanına dair yazdığı inceleme yazısıyla Edebiyat Daima'da.

Latife Tekin’in Son Romanı “Zamansız” Üzerine
DENİZİNİ HATIRLATAN BOZKIR: KEREM IŞIK’IN SINIR’I ÜSTÜNE
Muhammet Erdevir | Yazarın Kozasından: Büyük Ortaklı Küçük Hikâyeler

POSTMODERN ANLAYIŞIN TÜRK EDEBİYATINDAKİ İZDÜŞÜMÜ: ANAYURT OTELİ

Şükran Varol Kır

Yusuf Atılgan

Postmodern yazın anlayışının Türk edebiyatındaki karşılığıdır Anayurt Oteli. Okuyanlar arasında Yusuf Atılgan’ın sanatsal kişiliğini göklere çıkaranlar kadar romanın derinliğini ikinci, üçüncü okumadan sonra yazara hak ettiği kıymeti verenler de azımsanmayacak derecede çoktur. Romanı, yazıldığı dönem zemininde ve yazarın Aylak Adam’ında çıtayı epeyce yükselttiği gerçeğinden yola çıkarak irdelemek gerekir. Her okur, kitabı farklı bir tarafından tutup kendi açısından zihninde damıtır, yüreğine dokunan satırların altını çizer. Kitabı mekân ve ana kahraman ekseninde sorgulayarak okuduğumuzda yazarına hakkını teslim etmemek için hiçbir neden bulunmamaktır.

Yusuf Atılgan, Anayurt Oteli

Kitabın adından da anlaşılacağı üzere Anayurt Oteli safi bir mekân değildir; bu yapı aynı zamanda ana kahraman Zebercet ‘in hayatın merkezine koyduğu bir yurt, ilkokulu bitirdiğinde kaybettiği annesinin yerini tutan sıcak bir yuvadır. Küçükken kaybettiği annesine duyduğu özlem, ilerleyen zamanlarda özellikle ergenlik yıllarında onu sorunlu bir kişilik yapısına dönüştürmüş ve onu insanlardan kaçıp kendi iç dünyasında yaşayacak kadar yalnızlaştırmıştır.

Zebercet; içe kapanık, yalnız, insanlarla arasında görünmez bir duvar olan otel işletmeciliğinden başka bir uğraşı bulunmayan, fiziksel özellikleriyle de bir kadının dikkatini çekemeyecek kadar sıradan biridir. Bir taraftan varoluş sancısı çekerken bir taraftan da toplumun bir parçası olmak için çabalar. Bunalımlı akşamların birinde otele Ankara’dan gecikmeli 18.40 treniyle gelen gizemli kadın ana kahramanın hayatını bir anda değiştiriverir. Kadın, otelde bir gece konaklayıp ayrılır ancak Zebercet her akşam 18.40 trenini aynı heyecanla bekler. Bu bekleyiş onu türlü hülyaların içine sürükler. Kadının otele tekrar gelme ihtimali, başkahramanın hayatında bir takıntı haline dönüşür. Oysaki kadını tekrar görme ümidi onun hayata tutunabilme ihtimallerinin toplamından başka bir şey değildir. Zihninde yarattığı bu hayal onun ruhsal takıntılarının, bastırdığı obsesif davranışlarının ve bilinçaltında peyderpey hükümranlık süren cinsel dürtülerinin dizginlenmesini zorlaştırır. Freud’un psikanalitik kuramına göre Zebercet ’in bilinçaltında henüz adını koyamadığı ya da herhangi bir tarafa konumlandıramadığı cinsel dürtülerini; bazen ortalıkçı kadına uykusunda tecavüz ederken bazen de horoz dövüşünde tanıştığı kendinden yaşça küçük Ekrem’e karşı eşcinsel duygular beslerken görürüz.

Yönetmenliğini Ömer Kavur’un yaptığı, başrolde Macit Koper’in rol aldığı 1986 yapımı film, tüm zamanların en iyi 10 Türk filmi arasında gösteriliyor.

Kitabın yazarı ve Zebercet arasındaki benzerlik kitabın sonuna kadar okuyucuya hissettirilir. Başkahraman da tıpkı Yusuf Atılgan gibi Osmanlı-Yunan Savaşı esnasında göçe zorlanmış bir ailenin bireyidir. Anayurt Oteli ise Manisa’da 1980’lere kadar varlığını sürdürmüş Anavatan Oteli’nin kâğıt üzerindeki izdüşümüdür hatta yazarın burada defalarca konakladığı söylenir.

Postmodern yazında konular birbirine bağlanırken geriye dönüş tekniğine başvurulur. Hem sorgulama hem de yanıt arama yaşanılan çağın karamsar dünyasına bir anlam verme çabasından öte değildir. Zebercet ‘in sürekli geçmişini hatırlayıp aile üyeleriyle duygudaş olma durumu, bunu yaparken de yazarın ruhsal çözümlemelerini adeta birer gömlek gibi ona giydirmesi usta kalemin ince bir yazı işçiliği yaptığının kanıtıdır. Ayrıca bu anlayışta nesnelerin görünen anlamları dışında görünmeyen anlamları üzerinde okuyucuya kafa yordurarak, somuttan soyuta giden anlam merdiveninin basamaklarını oluşturulur. Zebercet, gizemli kadının otelde unuttuğu karaları ince; sarıları, kırmızıları kalın çizgili havluyla kadına karşı duyduğu hislerini özdeşleştirir. Öyle ki bazı gecelerde havluyla kendini tatmin edecek kadar gözü döner.

Roman, okuyucunun yaşadığı topluma ayna tutar çoğu zaman. Ancak bu durum okuyucunun zihin dünyasına bazen iyilik, güzellik bazen de kötülük, iğrençlik olarak yansır. Derin okuyucular, kitabın sahip olduğu gerçek anlamı Zebercet üzerinden yorumlayarak onun sığınağı olan oteli bir mekândan daha fazlası olarak çoktan kabullenmişlerdir.

Zebercet ise marazlı hayatına bir anlam vermeye çalışırken vicdanına yenik düşmüş ve okuyucunun zihninde kekremsi bir tat bırakarak aldığı canların ağırlığına dayanamayıp sonsuz karanlığa çekilmeyi tercih etmiştir. Anayurt Oteli’nin Zebercet’i; bizden biriydi, bizdi. Toplum olarak çemberin dışına itilen herkes gibiydi.

YORUM

WORDPRESS: 0